Son günlerde Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde bir camii’ de, cami imamının Cuma hutbesindeki Şehitler bölümünü çıkarıp okuması üzerine İlçe Kaymakamı Sayın Burak AKELLER’ in çok yerinde müdahalesi üzerine tartışmalar yaşandı.
Bizde dahil toplumun büyük bir kesiminde Kaymakam Bey’in bu ikazı çok yerinde görülerek tebrik ve taktirlere mazhar olurken, bir kısım bölücülüğünü sözde Müslümanlığın arkasına saklayarak ortaya çıkan zevat Kaymakam Bey’e ağır tenkitler yöneltmişlerdir.
Bu zevata buradan sesleniyorum: yüce dinimiz ‘’İslam’’ın arkasına sığınıp Türkiye’nin birliğinden yana olanlara ateş açmanız kabullenilecek, hoş görülebilecek bir tavır değildir, bu tavrınız ancak bölücü hainlere ve korkaklara has bir tavırdır.
Biz ilahiyatçı değiliz ama onlara yüce Peygamberimizin(S.A.V)’ın ‘’Birlikte kuvvet, ayrılıkta azap vardır’’ hadisini hatırlatıyor, ülkemizi, milletimizi asla böldürmeyeceğimizi yüksek sesle ifade ediyoruz.
Şahsen yaşım ve sağlığım elverse Diyarbakır Kulp’a gider bu imanlı ve vatanperver Kaymakamımızı pak alnından öperdim.
Yıllardır Türkiye’nin bir çok yerinde camilerimizde Cuma hutbesinden sonra yapılan Türkçe duada Yüce Allah’tan Gazze’ye, Filistin’e bilmem Dünyanın neresindeki mazlum Müslümanlara yardım niyaz edilirken nedense Doğu Türkistan’da kızıl Çin’in mezalimi altında inleyen otuz milyona yakın soydaşımız, din kardeşimiz Kırım Türklüğü, Kerkük-Musul’da ırkçı ve Yahudi muhibbi(dostu) Barzani’nin ve PKK’ya yataklık eden Talabani’nin zulmü altında inleyen Türkmen kardeşlerimiz, Suriye’nin kuzeyinde aynı zulme maruz kalan soydaşlarımız, millettaşlarımız, Batı Trakya’da ve Balkanların birçok bölgesinde milli kimlikleri inkar edilerek her türlü baskı ve tehdide maruz kalan Müslüman Türkler bu dualarda nedense kendilerine yer bulamıyorlar.
2020’de yaşanan Covid salgınından hemen önce Ankara D.T.C.F. öğretim üyesi aynı zamanda Doğu Türkistan’da ailesi yakınları zulüm altında tutulan Prof. Dr. Erkin EMET bey ile beraber Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı sayın Prof. Dr. Sayın Ali ERBAŞ Bey’i makamında ziyaret ettik, Doğu Türkistan’ da yaşanan insanlık dışı muameleleri, insan hakları ihlallerini uzun uzun anlattık.
Sayın Diyanet İşleri Başkanı bize dönerek ‘’ben ne yapabilirim’’ diye sordu, bizde :
1; ‘’Türkiye’nin bütün camilerinde bir Cum’a hutbesinde Doğu Türkistan’da yaşanan mezalim anlatılsın, Türkiye kamuoyu mezalimlerden haberdar olsun.
2; Kızıl Çin yönetiminin esir kamplarına aldığı ve zorla çalıştırdığı Türkler için bunlar ‘’DEAŞ’cı, IŞİD’ci‘’ iddialarına karşı Türkiye’den Hanefi-Maturidi geleneğine göre yetişmiş din adamları gönderilerek bu soydaşlarımızın eğitilmesini teklif edin.
3; Doğu Türkistan’dan öğrenci getirterek bunların imam hatip okullarında ve ilahiyat fakültelerinde yüce dinimiz İslam’ı en mükemmel şekilde öğrenip ülkelerine dönerek kendi halklarını eğitmelerini temin ediniz’’ dedik.
Tabii son derecede makul bu tekliflerimizin hiç birisine olumlu cevap verilmedi. Bizde bunun üzerine Türkiye’nin birçok şehrinde şuurlu insanlarımızın yaptığı gibi kendi mahallelerimizdeki camilerde Cum’a hutbesinden sonra yapılan Türkçe dua ’da Filistin’ in, Gazze’nin yanı sıra Doğu Türkistan’ın Kırım’ın, Kerkük ve Musul’un, zulüm altındaki diğer Türk topluluklarında zikredilmesi gerektiğini dile getirerek hutbeden sonra: ‘’hoca efendiiii! Bu Filistinli kardeşlerimizin inandığı Allah’la Doğu Türkistanlı, Kırımlı, Musul ve Kerküklü kardeşlerimizin inandığı Allah aynı Allah değil mi? Neden sadece Gazze’de yaşanan zulmü anlatıyor ve sadece oradaki şehitler için dua ediyorsunuz’’ diye haykırdık.
Türkiye’nin her köşesinde bıkmadan usanmadan verilen mücadele ve ısrarlı takipler neticesinde, Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı Elhamdülillah hidayete erdi ve yukarıdaki genelgeyi yayınlamak zorunda kaldı. Camii imamlarımızda Doğu Türkistanlı, Kırımlı, Kerküklü, Musullu, Batı Trakyalı şehitlerimizin ruhlarından af dileyerek Cuma hutbesi sonrası yaptıkları Türkçe dua’da bu kardeşlerimizin yaşadıkları mezalimide dile getirmek lütfunda bulundular.
Bu genelgeye rağmen zulüm gören Türk bölgelerini zikretmemekte direnen kendi mahallemin camii imamını önce ikaz ettim sonunda Ankara Müftülüğüne ve T.C Diyanet İşleri Başkanlığına şikayet ettim.
Şikayetimden iki hafta sonra camii imamı hutbeden sonraki Türkçe dua ‘da -istemeyerekte olsa-: ‘’ Doğu Türkistan’da zulüm gören kardeşlerimize yardım eyle Allahım!’’ sözlerinide ifade etmek zorunda kaldı. Bende oturduğum yerden: ‘’hah! İşte böyle yola gelin’’ diye haykırdım.
Değerli okurlarım bu ülke Müslüman Türk’ün Vatan toprağıdır, ne diyordu şair?
‘’Ülkemiz Türk ülkesi, aşık eder herkesi,
Üstümüzden ayrılmasın al Bayrağın gölgesi’’
Öyle bazı din vezirganlarının, merhum -Necip Fazıl KISAKÜREK’in deyimiyle-
Kaba softa ham yobazların, yüce dinimizi bölücü azınlık ırkçısı niyetlerine maske yapmaya çalışan şaşkınların istismarlarına kızıp ta yüce dinimize, soyumuza tavır alacak, küsecek değiliz.
Zira bizler bunların hatırına Müslüman, bunların hatırına Milliyetçi olmadığımız için bunlara kızgınlıktan dolayı yüce dinimize ve büyük milletimize karşı tavır alacak değiliz.
Mücadelemizi -hiçbir kışkırtmaya fırsat vermeden- meşru zeminde sürdürmeye, her zaman ve zeminde hak ve hakikat yolundan ayrılmayarak doğruyu savunmaya devam edeceğiz.
Geliniz ellerimizi göğe kaldırarak Bayrak Şairi Arif Nihat ASYA’nın ölümsüz mısralarıyla yüce Yaradan’ımıza seslenelim:
"Biz kısık sesleriz… Mineraleri,
Sen, Ezansız bırakma, Allah’ım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma, Allah’ım!"