CHP Kurultayı’nın yankıları

Ali AKSÜT

Her insan uzaklara dalabilir bir fincan kahve ile...

Kimisi kaybedilenlere…

Kimisi de hiç kazanılanlara.

Malûm 4-5 Kasım tarihlerinde ana muhalefet partisi CHP’nin 38. olağan kurultayı vardı.

28 Mayıs 2023 tarihindeki ikinci turda yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki en son seçim kaybetmenin bütün parti tabanına ve parti örgütlerine verdiği moral bozukluğu da eklenince, CHP yönetimlerinde ve parti genel merkezinde "değişim" kavramı söylem ve tartışmaları ağırlık kazandı.

Zaten, parti içi muhalefetin başını çekenler şu serzenişte bulunuyor.

“Bugüne kadar hep seçimleri kaybettik, sokağın sesine kulak versinler, bak sokak ne diyor?”

Parti genel merkezindeki uzun dönemdir, kimisi için 5 dönem, kimisi için 7 dönem milletvekilliği yapan, genel merkezde aynı kişilerin yetkili kurullarda görev yapan, heyecanını kaybetmiş, eskimiş yüzler....yani statükoyu temsil ediyorlar düşüncesi ile kaybedilen seçimlerin faturasını, hele millet ittifakı olarak girilen seçimin 6’lı masa, yok masanın altındaki 7’nci ortak siyaset ilişkileri..

Seçimler sonrası CHP'den altın tepside ortaklarına giden milletvekilleri, teröre mesafe koyamaması gibi konular nedeniyle tek umut ve kurtuluş gördükleri sihirli kelime "değişim" kelime ve kavramına sarılmak, yeni seçimle, yeni yöneticiler seçmek, partiye yeni, köklü değişiklikler, reform noktasında, yeni yüzyıla yeni bir siyasi manifesto ve bir kurtuluş reçetesi sunulacağı ümidi herkesin beklentisi olarak ağır basmıştı.

Kurultaylar bir umut, bir ışık, heyecan ve eskimemiş, şaibesiz, dürüst, samimi yeni yüzlerle, örgütün kan tazelediği, dinamik karar yerleridir...

Geleceğe ait politikalar, bu yerlerdeki esen rüzgâr ve iklime göre, halkın umudu olmada, seçimleri kazanma ve iktidar yolunu açacak politikanın süreçleri başlar.

Başlar da, nasıl başlar?

Gel gör ki, kurultayda ki parti içi rekabet, ekipler, taraflar, delegeler, örgütler, büyükşehirler, bütün Anadolu çok aşırı, hırçın, kırıcı tansiyonu yüksek çekişmelerle, bu değişim fırtınası kongre salonunu kastı kavurdu.

Sonuç;

İlk günkü seçimde CHP eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, rakibi Özgür Özel’den 18 oy eksik aldı.

CHP Olağan Kurultayı'nda, değişimcilerin adayı Özgür Özel, ikinci turda 812 oyla, partinin yeni genel başkanı seçildi. Kurultay'da son kez aday olduğu mesajı veren Kemal Kılıçdaroğlu'nun hesabı tutmadı. Kılıçdaroğlu, 13 yıldır yürüttüğü genel başkanlığa, kurultay yenilgisiyle veda etti. Manisa Milletvekili ve CHP gurup başkan vekili Özgür Özel, Atatürk’ün kurduğu ve Cumhuriyet'in de kurucusu asırlık bir partinin genel başkanı oldu.

Demokrasilerde seçim yapıldığında bir kazananı, bir seçilemeyeni olacaktır. İsterse bir oyla kazan, istersen bir oyla kaybet.

Kim kazanmış veya kim kaybetmişse de, bu seçim sonuçları; geçmişin hataları ve siyasi zaafları adına, aynı hata ve yanlışları yapmama adına, temel fikirler de çok büyük bir değişiklik görünmüyor.

Vatandaş, halk soruyor?

Şimdi ne değişti?

Ali gitti, Veli geldi. Değişen sadece isimler oldu. Fikirler ve uygulamalarda çok bir değişiklik henüz görünmüyor.

Bir düşünür olan Paul Coelha diyor ki ;

"Hataların orijinal olmalı. Eğer öncekilerin tekrarıysa, hiçbir ders çıkarmamışsın demektir."

Vatandaş korkuyor, “gelen gideni aratacak mı” diye....

Hele şimdiden Alevi kökenli partili vatandaşlarımızı üzecek, rencide edecek şekilde Kemal Kılıçdaroğlu'nun seveni ve taraftarı durumda olanları yönetimden tasfiye etmek için sanki mezhep ve inancını soran varmış gibi, kurultayın seçimin kaderini etkileyen bir büyükşehir belediye başkanı; parti yönetimine yerleşmenin taşlarını döşemeye başladığı, açık veya kapalı anlaşılmaktadır.

Parti içindeki rekabet, mücadele bir demokrasi bayramının sevinç ve heyecanını yaşamak isteyen, bu partiye gönül vermiş bir partili, bazı yanlış devam eden politikaları şu sözlerle eleştiriyorlar.

“Biz Atatürk’ün kurduğu, O’nun izinden giden Atatürkçü yurtsever partilileriz. CHP’deki etnikçilik sevgisini, Selahattin Demirtaş sevgisini bir türlü anlayamadım ve anlamlandıramadım.”

“Demirtaş’a selam olsun” dediğiniz zaman, “Abdullah Öcalan'a da selâm olsun” demek istiyorsunuz.

Bu ne yaman çelişkidir?

Bunu demokrasi ve insan hakları açısından değerlendireceksek, o zaman bebek katili, yaşlı, genç, kadın erkek demeden, asker polis, öğretmen, doktor, hemşire demeden insanları katleden, pek çok yetim, öksüz, anasız, babasız bırakılan şehit ve gazi ailelerinin insan hakkı için de niye bir kelam etmezler?

Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutluyoruz.

İkinci bir yüzyıla girerken, büyük devlet ve siyaset adamı Atatürk'ün yıllar önce gördüğü ve söylediği tarihi gerçek olan, Orta Asya'daki Türk Cumhuriyeti devletlerle ilgili, aynı tarih, aynı dil, aynı kültür ve soydan gelen bir milletiz.

Bu soydaş olan kardeşlerimizle, bu devletlerle tarihi, kültürel, ekonomik, ticari, siyasi ilişkiler geliştirilmelidir düşünce öngörüsü, şu anki dünya konektöründe tarihi bir fırsat yakalamışken, nasıl olur da Türk Dünyası ile ilgili bir tek cümle, bir düşünce söylenmemesi dikkat çekici.

Neredeyse 35 günü bulan Gazze'ye karşı İsrail' in yaptığı insanlık dışı katliam, soykırım; emperyalist Batı dünyasının göz yumması, ses çıkarmamaktan öte askeri, teknolojik ve ekonomik her türlü desteklerine rağmen, din, inanç, ırk, renk ayırımı yapmadan insanlık adına Amerika, İrlanda, İspanya, hatta pek çok Güney Amerika Latin ülkelerinden ses, tepkiler gelirken, ezilen, sömürülen, alçakça yaşam hürriyetleri elinden alınan, elektrikleri, suyu, kesik, bombalar altında canlar veren bebek, çocuk, kadın ve yaşlı Gazze halkı... Filistin halkı için bir tek kelime, bir tepki, herhangi bir insanı protestoyu da göremedim.

Ata’mız, emperyalizme karşı, yedi düvelle savaşmış, bağımsızlığı kazanarak Cumhuriyeti bizlere emanet etmiş.

Şu an Orta-Doğu' da ne oluyor?

Suriye, Irak ' da ne oluyor?

Libya’da, Mavi Vatan'da ne oluyor?

Gazze, Filistin'de ne oluyor?

Bir türlü evin içindeki, mahallemizin içindeki parti içi çekişmelerden başımızı kaldırıp etrafımızda, bölgemizde neler oluyor bir türlü göremiyoruz.

İşte beni kahreden bu.

Yıllardır iktidar yüzü görmemiş, her seçimi kaybetmiş, bütün enerjisini kendi iç hesaplaşmalarına ayırmış, bu kurultayla da DEĞİŞİM psikozuna kapılmış bir lider ve yönetimler neyi değiştirecek göreceğiz.

Gönüller sultanı Yunus Emre ne güzel özetlemiş:

“Gül, dibindeki dikeni, diken de yakınındaki gülü görmezse neye yarar!.."

Keşke biz de Rachel Corrie’nin dediği şu sözü biz de diyebilseydik:

''Zulüm bizdense ben bizden değilim''

Kalın sağlıcakla.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (12)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.