Osmanlı Devleti 1.Dünya Savaşı’na girdikten sonra İngiltere ve Fransa, Balkanlarda ikinci bir cephe açmak ve Osmanlı başkentini ele geçirmek için, Çanakkale’ye çıkarma yapmak istedi. 18 Mart 1915 tarihinde ilk önce savaş gemileri ile boğazları zorlayıp geçmek istediler. Deniz savaşında ve Türk kuvvetlerinin üstün savunması karşısında, büyük kayıplar vererek, boğazları geçemediler.
Daha sonra 25 Nisan 1915’de, deniz savaşında yenilgiye uğrayan İtilaf devletleri Gelibolu Yarımadasını ele geçirmek için karaya asker çıkardı. Ancak İtilaf ordusu, Çanakkale’yi geçilmez kılan Türk ordusu karşısında, başarılı olamadı. 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal askerlerine: “karaya ayak basacak her işgalci düşman askerinin yok edilmesi” emrini verdi ve düşman perişan edilip bozguna uğratıldı. Sekiz buçuk ay süren Çanakkale savaşlarında Türk askeri destanlar yazdı.
ASKER KINALI HASAN’A ANNESİNİN GÖNDERDİĞİ MEKTUP
Çanakkale köylerinden ve vatanın her yöresinden her gün yüzlerce genç, savaşa katılmak üzere birliklerde toplanıyorlardı. Acemi askerlerin eğitim ve teçhizatı tamamlandıktan sonra cepheye gönderiliyordu. Yüzbaşı Sırrı Bey, ikindi vakti yeni gelen erleri teftiş ederken, içlerinden bir tanesinin saçının bir tarafının kınalanmış olduğunu gördü ve takıldı:
-“Hiç erkek kınalanır mı?”
Mehmetçik:
-“Buraya gelmeden evvel, anam kınalamıştı komutanım” dedi ve sebebini bilmediğini söyledi. Komutanın isteği üzerine anasına yazdığı mektupta; “niye benim saçımı kınaladın?” diye sorduğunda, anasından gelen cevabi mektupta ise şunlar yazılıydı:
“Ey Gözümün Nuru Hasan’ım,
Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın… Ben, senin anan isem, beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor…
Sen bu ailenin seçilmiş bir kurbanısın…
Hasan’ım, söyle zabit efendiye… Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır… Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım. Onun için saçını kınalamıştım…
Allah’ın hükmüyle, Allah, seni İsmail Peygamberin yolundan ayırmasın. Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktır.
Gözlerinden öperim.
Annen Hatice(1)
General W. Birdword’un Çanakkale Savaşları için tarihe geçen şu sözleri birçok gerçeği ifade etmektedir:
“Türk askeri kadar vatanı için gözünü kırpmadan ölen, savaş anında müthiş cesaret ve fırtınalar meydana getiren, ateş kesildiği zaman onun kadar iyi yürekli, yumuşak kalpli, düşmanın yaralarını saran, sırtında taşıyarak onu ölümden kurtaran bir asker yeryüzünde görülmemiştir”.
KOLAĞASI (ÖNYÜZBAŞI) MEHMET TEFİK’İN CEPHEDEN EVİNE GÖNDERDİĞİ MEKTUP
Çanakkale Savaşlarında da kahramanca savaşıp ağır yaralanan bir subay vardı. Önyüzbaşı (Kolağası) Mehmet Tevfik. Çanakkale askeri hastanesinde tedavi edilmekte iken şehit olmuştu. Cepheden evine, ailesine bir mektup göndermişti. Mektubunda yaşadıklarını ve düşündüklerini ailesine şöyle dile getirmişti:
“Sebep-i hayatım, feyz-i velinimetim, sevgili peder ve valideme,
Babacığım, valideciğim.
Arıburnu’nda ilk girdiğim müthiş muharebede sağ yanımdan ve pantolonumdan kurşun geçti. Hamd olsun kurtuldum. Fakat bundan sonra gireceğim muharebelerden kurtulacağıma ümidim olmadığından bir hatıra olmak üzere, şu yazıları yazıyorum.
Hamd-ü senalar olsun, Cenab-ı Hakk’a ki beni bu rütbeye kadar isal etdi (ulaştırdı). Yine mukadderat-ı bediye (ilahi kader) olarak beni asker yaptı. Siz de ebeveynim olmak dolayısıyla beni vatan ve millete hizmet etmek için ne suretle yetiştirmek mümkün ise öylece yetiştirdiniz. Sebeb-i feyz-i rıfatım ve hayatım oldunuz. Cenab-ı Hakk’a sonsuz hamd-ü senalar ve sizlere çok teşekkür ederim.
Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı bugün hak etmek zamanıdır. Vazife-i Mukaddesey-i Vataniyye’yi ifaya ceht ediyorum (Mukaddes vatan görevini yerine getirmeye çaba harcıyorum). Rütbe-i Şahadet’e suud edersem (Şehitlik rütbesine erişirsem) Cenab-ı Hakk’ın en sevimli kulu olduğuma kanaat edeceğim. Asker olduğum için, bu her zaman bedenim için pek yakındır.
Sevgili peder ve valideciğim, göz bebeğim olan zevcem Münevver ve oğlum Nezih’ciğimi evvela Cenab-ı Hakk’ın, saniyen (sonra da) sizin himayenize tevdi (emanet) ediyorum. Onlar hakkında ne mümkün ise lütfen yapınız. Oğlumun ta’lim ve terbiyesini siz de refikamla birlikte lütfen say (gayret) ediniz. Servetimizin olmadığı malumdur. Mümkün olandan başka bir şey isteyemem, istesem de pek beyhudedir. Refikama hitaben yazdığım melfuf (sarılmış, dürülmüş) mektubu lütfen kendi eline veriniz. Fakat çok müteessir olacaktır (üzülecektir), o teessürü izale edecek vechile veriniz. Ağlayacak, üzülecek tabii; teselli ediniz. Mukadderat-ı bediye böyle imiş. Matlubat ve düyunatım (alacaklar ve borçlarım) hakkında refikamın mektubuna leff ettiğim (bir zarfa sarıp iliştirdiğim), deftere bediyen veriniz. Münevver’in hafızasında veyahut kendi defterinde mukayyed düyunu arasında doğrudur. Münevver’e yazdığım mektubu daha varmamış mı kendisinden sorunuz.
Sevgili baba ve valideciğim, belki bilmeyerek size karşı birçok kusurda bulunmuşumdur; beni affediniz, hakkınızı helal edin. Ruhumu şad ediniz. İşlerimizin tesviyesinde (sonuçlandırılmasında) Refikama muavenet ediniz ve muin (destek ve yardımcı) olunuz. Sevgili hemşirem Lütfiye’ciğim bilirsiniz ki sizi çok severdim. Sizin için ve sa’yimin yettiği nispette ne yapmak lazımsa yapmak isterdim. Belki size karşı da kusur etmişimdir, beni affet. Mukadderat-ı bediye böyle imiş. Hakkını helal et. Ruhumu şad et. Yengeniz Münevver Hanımla oğlum Nezih’e sen de yardım et, sizi de Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve himayesine tevdi ediyorum.
Ey akraba ve ehibba ve evda (dostlar, arkadaşlar, tanıdıklar); cümlenize elveda. Cümleniz hakkınızı helal ediniz. Benim tarafımdan cümlenize hakkım helal olsun. Elveda. Cümlenize Cenab-ı Hakk’a tevdi ve emanet ediyorum. Bediyen Allah’a ısmarladım, Sevgili Peder ve Valideciğim.”
18 Mayıs 1331 (1915) Pazartesi
Oğlunuz Mehmet Tevfik
Kolağası (Önyüzbaşı)(2)
YEDEK SUBAY KEMAL EFENDİNİN BABASINA YAZDIĞI MEKTUP
Çanakkale Savaşları sırasında Yedek Subay Kemal Efendi, babasına bir mektup yazar. 41. Alay, 2. Tabur, 1. Bölük de 1. Takım Komutanı olan Hasan Çavuş’un, Kerevizdere Muharebelerindeki olağanüstü kahramanlığı anlatılmaktadır.
Kerevizdere’de, Fransızlarla Türkler arasındaki mesafe, zaman zaman 10 metreye kadar inmekte, iki ordu neredeyse birbirinin nefes alıp verişini duymaktaydı. Savaşın seyrini değiştirmek için, Fransızların “Köprülü siper”ini ele geçirecek bir kahramana ihtiyaç vardı. Erzincanlı Hasan Çavuş, “ben ölürsem kıyamet mi kopar” diyerek öne atıldı. Hasan Çavuş’un otuz kişiden müteşekkil takımı vardı, onlara yaptığı konuşmada şöyle haykırdı:
“Allah yoluna tutacağımız bu siper bin kere Kabe’ye gitmek demektir. Bu toprak bizim, biz de bu toprağın sahibiyiz. Evvela hepiniz birer adım kadar aralıkla siperin arkasına dizilin. Süngülerinizi takın, içinizde gelmek istemeyen aşikare söylesin.”
<<Bu hitap hepsinin beyninde yıldırım gibi tesir gösterdi. “Hasan Çavuş, üç aydır beraberiz, sen takımını bilirsin” dediler. Bu arada alay kumandanının gözlerinden hafif yaşlar dökülmeye başladı. “Var olun evlatlarım” demekten kendini alamadı. Hasan Çavuş devamla: “ben hücum dediğim zaman hepimiz Allah der ve bu kafirleri tepeleriz” dedi.
Arkasından Hasan Çavuş ve takımı süngü ile düşmana hücum etti. Fransızlar böyle bir şey beklemediği için ilk hamlede yüzden fazla kayıp verdi. Hasan Çavuş’un takımı köprülü siperin önünde tutunmuştur bir kez. Çatışmalar gece boyu devam etse de, Hasan Çavuş ve takımının oradan kopartmak mümkün değildir. Fransızlar ertesi sabah Hisarlık’a yerleştirdiği dağ topuyla bölgeyi cehenneme çevirdi, başta Hasan Çavuş olmak üzere bütün takım son nefeslerini orada verdi.
Erzincanlı Hasan Çavuş’un yaptıkları, kahramanlıkları bütün Türk cephelerinde duyulur. Hasan Çavuş ölerek o yolu kapatmış oldu.>>(3)
1. Cepheden Mektuplar- M.S.B.-Ank.1999- sayfa 65
2. Kronolojik Kültür Sanat Tarih Ansiklopedisi – Oğuz Çetinoğlu-Bilge Oğuz Yay.-C.2-S.1520 –
3. Boğaziçi Üni. Öğ. Üyesi Prof. Haluk ORAL’da mevcut şehit mektubundan, internet kaynaklı