Büyük yalan

Orhan ERDEM

Aydın’da eskiden istasyon meydanının tanzimi bugünkünden oldukça farklıydı. Şimdi ortadaki çiçeklik alanı yoktu. Burada bir blok üzerinde Ziraat Bankası’nın 1959 yılında reklam amaçlı yaptırdığı bir meydan saati vardı. O yıllarda kent meydanına bir meydan saati koymak oldukça önemli bir reklam aracı sayılırdı.

O saatin yanında ise,1960 darbesinden hemen sonra buraya konulan camlı bir pano vardı. Bu panoda 27 Mayıs darbesini tanıtan Demokrat Partililerin sözde rezilliklerini gösteren fotoğraflar sergilenirdi. Fotoğrafların altındaki yazılarda da ihtilalin ideolojisini yansıtan sözler yer alırdı. Bu yazılar halk tarafından yorumsuz okunurdu.

Bu fotoğraflardan bir tanesi vardı ki, beni çocuk yaşımda derinden etkilemiş, bundan sonraki düşünce hayatımda ve siyasal tercihimin geleceğinde önemli rol oynamıştır.

İşte o fotoğrafta; kanlar içinde parçalanmış insan cesetler; otlar içinde dağılmış insan uzuvları kemikler, kafa, kol, bacaklar gösteriliyor, altındaki yazılı açıklamada şöyle diyordu: “Demokrat Partililerin kıyma makinelerinde kıymak için parçaladığı üniversiteli gençlerimiz.”

Fotoğrafa dehşetle bakakalmıştım. O çocuk yaşımda bile, böyle bir vahşeti tanıdığım, bildiğim Demokrat Partililerin yapmayacağını adım gibi biliyordum. Babam Demokrat Partiliydi; bütün sülalem demokrattı. Çevremizde esnaf, memur, işçi köylü, tüccar pek çok demokrat vardı. Bu iyi kalpli, saygıdeğer insanların bir tekinin bile böyle bir katliam yapması asla düşünülmezdi. Baş suçlu ilan edilen Adnan Menderes’in belki siyasi hataları olabilirdi; ama asla gaddar ve zalim bir insan değildi.

Bir anda kafamın içinden, kalkınan güzelleşen köyümün kentimin; mutluluğa, refaha erişen insanların durumu bir sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçip gitti. O an da karar vermiştim: Bu büyük bir yalandı. Demokratlara reva görülen alçakça bir iftiraydı. Fotoğrafları panoya asan ihtilalciler “ben devletim” diyordu ama bu devlet bana yalan söylüyordu. Orada yazılanlar büyük bir yalandı. İhtilalciler, “devlet benim” diyen bu adamlar, yalancıydı, gaddardı, zalimdi.

Onlar sadece Adnan Menderes’e ve Demokrat Partililere kötülük yapmıyor; onlar asıl devletime haksızlık yapıyorlardı. Devlete ve adalete güven namına içimizde ne varsa bir siyasi intikam uğruna silip süpürüyorlardı. Kendi siyasal amaçları uğruna; bu amaçla en acımasız yöntemleri kullanıyorlardı.

İçimde bir hınç kabarmıştı bu kötü ruhlu adamlara karşı. Bir an yerden bir taş alıp, o panonun camını kırmak; orada bulunan bu acımasız fotoğrafları parçalayarak yok etmek istedim.

Gördüklerime isyan etmiştim. İçimde büyük bir hınç hızla kabararak beni adeta boğuyordu. Fakat kısa bir an, düşününce, kendime geldim: bana bir şey yapmazlardı ama babamı, ailemi, akrabalarımı süründürürlerdi. O zamanlar bizim dükkân bugün Garanti Bankasının bulunduğu yerdeydi; dükkân arı gibi işlerdi, işlerimiz çok iyiydi. Böyle yaparsam dükkânı kapatırlardı: ailecek hepimiz perişan olurduk. “Oğlunu sen azmettirdin” derlerdi de babamı da haksız yere hapse atarlardı. O gün bugündür hep attığım siyasi adımlarda demokratlara atılan o iftiranın daha acımasızlarının siyaseten herkese reva görülebileceğini düşünmüşümdür. O büyük yalan siyasi yaşamım boyunca beni hep tedirgin etmiştir.

Asıl unutamadığım, içimde acı bir ukte olarak kalan ise, o panodaki fotoğrafların orada aylarca teşhir edilmiş olması ve tek bir kişinin bile ortaya çıkarak o cam panoyu kırmamış; o fotoğrafları parçalamamış olmasıdır. Demek ki, güçsüz olan o çocuk halimle yalnız ben değilmişim. Sonraları hep duymuşumdur: O günlerde eğer “Aydın’da tek bir yumruk havaya kalksaydı, Türkiye de yerinden oynardı” diye. Adnan Menderes’i astıklarında da Aydınlıların sessiz kalması hiçbir zaman anlaşılamamış Aydınlılar hep haksız yere vefasız olmakla suçlanmıştır.

Ve ben tüm bu sözleri duyduğumda hep o çaresiz suskunluğumu düşünürüm. Aydınlıların o adaletsiz ve zalim günlerdeki hep o sabırlı duruşunu anlamaya çalışırım. Aydınlıları anladıkça içimizdeki hıncın tükendiğini, içimizde kalan o acı uhdenin artık sevgi ve hoşgörüye dönüştüğünü görüyorum. Ama o gün bu gündür, halk bu güçsüzlüğünün bedelini hep ödemektedir.

Aydınlılar, haksızlıklara karşı soylu başkaldırısını hep demokratik seçimlerde göstermiştir. “Devlet biziz” diyenlere karşı sukut içinde direnmiş; milletin kararını hep sandıktan çıkan seçim sonuçlarıyla ilan etmiştir.

Unutulmamalıdır; o gün bugündür yapılan demokratik seçimlerde Aydınlıların verdiği cevap Türkiye siyasetinin genel kanaati olmuştur.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.