548 km uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun sekizinci nehri olan Büyük Menderes, Afyon Suçken mevkiinden doğuyor. Uşak ve Denizli’den geçen nehir Aydın Söke’den Ege Denizine dökülüyor. Bin yıllardır Büyük Menderes havzasının can damarı olan nehrin bugün can çekişen hali yürek paralıyor. Geçtiği yerleşim yerlerine yaşam taşıyan nehir ne yazık ki aynı şekilde karşılık görmüyor. Nehre Denizli ve Uşak illerinde deri, tekstil ve kentsel atıklar bırakılırken, Aydın’da ise jeotermal akışkanları, sanayi kuruluşlarının atıkları, maden tozları, zeytin karasuları, kentsel atıklar ve tarım ilaçları gelişigüzel boşaltılıyor. Nehrin suyu yıllardır dökülen bu kirleticiler nedeniyle dördüncü sınıf su kirlilik seviyesine ulaşmış durumda. Öyle ki kirlilik ölçümlerinde Büyük Menderes nehri Türkiye’nin en kirli üçüncü nehri haline geldi.
Kirli su tarımda kullanılınca
Pek çok ağır metal, kimyasal-biyolojik-fiziksel-radyoaktif kirlilik içeren Menderes’in sularının tarımsal sulamada kullanılması sonucu havza topraklarında yetiştirilen tarımsal ürünler sağlıklı ürün vasfını kaybediyor. Yapılan bilimsel çalışmalar ise bu sağlıksız tarım ürünlerinin canlılarda genetik yapıyı bozduğunu, kansere sebep olduğunu gösteriyor. Aydın’da nüfus başı en fazla insan ölümlerinin Büyük Menderes nehrine en yakın ve en fazla kirliliğin olduğu yerleşim yerlerinde olması da bu çalışmaları güçlendiren bir veri.
Ülkemizdeki 25 akarsu havzasından biri olan Büyük Menderes Havzası, bölge için önemli bir su kaynağı. Büklüm büklüm çizdiği yol üzerinde pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Büyük Menderes Havzası, taşıdığı alüvyonlarla bugün en verimli tarım arazilerine sahipti
Büyük Menderes Nehri başta tarım olmak üzere sanayi ve turizm sektörlerinin su ihtiyaçlarını karşılıyorken aynı zamanda bölgedeki doğal yaşamın devamlılığını sağlıyordu. Havzada faaliyet gösteren sektörler Büyük Menderes Havzası üzerinde baskı yaratıyor. Bununla birlikte su, kalite ve miktar olarak etkin biçimde kullanılmıyor. Büyük Menderes Havzası’nda tarımsal, endüstriyel ve evsel atıklara bağlı olarak oluşan su kirliliği, havza genelinde yaşayan 2,5 milyon kişiyi ve havzadaki ekolojik değerleri tehdit ediyor. Havza içerisinde yaşanan en önemli sorunun havza sınırları ile idari sınırların birbiriyle örtüşmemesinden kaynaklanan su yönetimi Büyük Menderes’in sadece belediyelerin-sanayi tesislerinin-maden ocaklarının atıklarının deşarj edildiği dere yatağı yani kanalizasyon deresi haline geldiği görülmektedir. Menderes nehrinde bu yıl görülen aşırı kurumanın nedeninin küresel iklim değişikliği nedeniyle havaların çok sıcak gitmesi, yağışların azalması, vahşi tarım uygulamaları ve nehri besleyen çayların üzerine kurulan barajlar olduğunu dile getirdi. Bu konularda çok duyarlı olan ve var gücü ile de çalışan sayın Dr. Metin Aydın, “Büyük Menderes Havzasında mevcut süreç bu şekilde devam ederse birkaç yıla kalmaz nehir tamamen kuruyacak.. Böyle bir sonuç ise Büyük Menderes havzasının çölleşmesi, bölgede canlı yaşamın sona ermesi anlamına gelmekte. Burada üzücü olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yıllardır uygulamayı düşündüğü Büyük Menderes Havzasını kurtarma projesinin uygulanmaya başlanmaması, bölgede kirliliği önlemekle yükümlü kurumların kirliliği önlemek bir yana kirliliği oluşturan ana unsurlar olmaya devam etmesidir” konusu olduğu söylenebilir.
Değerli okurlar jeotermik santrallardan çıkan zehirli artıklar onların yasalarına göre yerin 2500 metre derinliğe bırakılması gerekirken bunu yapmayıp atıklarını da Menderes nehrine bırakmaları bu kirliliğin en önemli nedenlerinden birisi.
Gerek jeotermal santrallarının gerekse diğer kuruluşlar tarafından yaratılan bu olumsuzluğa karşı en duyarlı ve etkin biçimde mücadele veren başta Dr. Metin Aydın olmak üzere emeği geçenlere minnettarım.
Değerli okurlar1975yılında Söke Milet Müzesine atandım. Atandığım müzenin hemen yanından Menderes nehri geçmekte idi. Cumartesi ve Pazar günleri çevrede ne kadar balıkçılar varsa menderes nehrine akın ederlerdi. Tuttukları balıkları birbirlerine göstererek sevinç gösterisinde bulunurdular. O zamanlar Menderes nehri bol sulu ve berraktı. Devamlı yağan yağmurlar nedeniyle nehir yatağından çıkarak Söke Bağarası’ndan denize kadar birçok alan su altında kalırdı.
Menderes yağmurlar nedeni ile bulanık aktığı zaman müzede görevli bekçiler müzeden yangın kancalarını alarak Menderesin kenarına koşarlardı. Bir topraktan karışan bir madde ile balıklar sarhoş olup kıyıya vururlarmış. Bekçiler de kanca ile çekip alırlardı. Yakalanan bu balıklar neredeyse on kilo falan olurdu. Bizim Milet Ören yeri tamamen bu taşkın suların altında kalırdı. Bu sular da mayıs ayına kadar çekilmezdi.
Şimdi o gürleyerek akan bol sulu menderes gitmiş içinde gezilecek bir alan kalmış. Çevre Bakanlığı belediyeler ve ilgili kuruluşlar mutlaka ama mutlaka bir çözüm bulmaları gerekmektedir.
Yoksa Antik dönemlerden beri suyunu ve emeğini esirgemeyen Menderes’e ağıtlar yakacağız.
Vakit geçirmeden herkes Metin Aydın olmalı.