Bütün zamanların gündemi açık ya da gizli olarak insandır dersek abartmış olmayız.
Çünkü âlemde ortaya konulan her türden eylem, alem edavat, vb insanın hayatını kolaylaştırmak ve güzellendirmek içindir…
İnsan: Arapçadaki “ins” kelimesinden türetilmiştir.
İns de unutmak manasındaki nesy’den gelmektedir. Ahdini unutan demektir.
Sanırım “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür!” –İnsan hafızası unutma hastalığı ile kodludur- sözü de buradan çıkmış olsa gerektir. Yani, insan unutur.
Kur’anda; 65 yerde insan, 18 yerde; ins, b ayette enâsî, 230 yerde de; nâs olarak geçmektedir.
Maddi varlığı toprak olan insanı Allah yaratmış bu varlığa Allah “ruhum” dediği varlık ilkesinden bir soluk üflemiştir.
İnsana bütün isimleri öğreten Allah, bu isimlerin karşılığını da öğreterek insanı yaratmıştır. Meleklerin insana secde etmesini istemiştir.
Bir damla suda başlayan değişim ve dönüşüm, cenin, bebek, çocuk, delikanlı, olgun, ihtiyar ve ikinci bebeklik dönemiyle dairesel döngü tamamlanmaktadır.
Allah, Kur’anda insana; “Biz seni Ahsen-i takvim üzere yarattık!” beyanıyla insanın yaratılıştaki güzelliği ve mükemmelliğini hatırlatmaktadır.
Onun içindir ki insana; “eşref-i mahluk” – yaratılmışların en mükemmeli- denilmektedir.
Onun içindir ki Şeyh Galib, Hüsn ü Aşk’ta şöyle seslenir insana:
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”
“Ey insan evladı! Kendine saygıyla/hürmetle yaklaş; çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü/göz bebeği olan insansın.” Der.
Yalın ve bilinen bir gerçek: Dünya iyi ve güzel insanla güzel.
Bu nitelikleri taşımayan insanlar dünyaya acılar vermekte, acılar yaşatarak, göz yaşları döktürmektedir. Onun içindir ki bütün zamanlarda evrensel düşünen bütün düşünürler evrensel mutluluğun gerçekleşmesini insan konusunda evrensel iyileşmelerde görmüşlerdir.
Dünyaya gelen insan da toprakla buluşturulan fidanlara benzerler.
Çevre kirliliği yaşanan toprağa dikilen fidanın gelişmesi nasıl olursa olumlu şartlara sahip olmayan aile ve toplumda dünyaya gelen insanların da gelişmesi ona benzer. Bu gerçekten midir nedir, Hacı Bektaş Veli: “İnsan okunacak bir kitaptır!..” derken, her insanda “Hayatım roman!..” sözünün gerçekliğini görürüz.
İnsana yapılabilecek en büyük iyilik insanın kendisindeki mânâyla buluşmasına vesile olmaktır. Yunus Emre’nin “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir!..” sözüne misal.
Bugün ülkemizde: Millî Eğitimde on sekiz, üniversitelerimizde de sekiz milyon olmak üzere seksen bir milyonluk ülkemizde yirmi altı milyon öğrencimiz, bir milyonun üzerinde de öğretmenimiz var. Ne mutlu bizlere! İşte bizim zenginliğimiz, işte bizim en çok üzerinde durmamız gereken zorluğumuz. Harmanınız ne kadar büyükse buğdayları elde etmek için çekmeniz gereken emeğe misal…
Hayat bir ırmak akışına benziyor. Gözesinden çıkan suların akış maceralarını akış sürecine ve akış arazilerine göre şekillenmesine misal, toplumların ve milletlerin hayat akışı da ona benziyor. Her yeni gün, her yeni yıl ve her yeni ortam yeni olgularla geliyor önümüze. Bu olgulara göre eğitime şekil vermek ve tedbirler almak gerekiyor.
Söz gelimi, videoların, televizyonların, tabletlerin, akıllı tahtaların eğitim ortamına girmesinin yanında cep telefonlarıyla büyüyen neslin bu alışkanlığı ya da bağımlılığının eğitim ortamında da olumlu şekilde kullanılabilmesi gerekiyor.
Bu gelişimin olumlu yönetilebilmesi ve beklenen yararı sağlaması için öncelikle eğitimcilerimizin, öğretmenlerimizin, akademisyenlerimizin ana sınıfından üniversitelere kadar teknolojik gelişmeleri çok iyi takip etmesi ve kullanabilmesi gerekiyor.
Şimdi burada yeniden teknoloji ve insan ilişkisine dikkât çekmek istiyorum:
İnsanlık tarihi boyunca teknolojide öne geçen toplumlar insanî değerlerden uzaklaşıp da ben merkezli davranmaya başladığı andan itibaren insanlığa en büyük zararı vermeye başlamışlardır. Günümüzde Orta Doğuda ve dünyanın değişik yerlerinde yaşanan olayları çıkaran, çatışan, üstünlük mücadelesi veren adı dünyanın en büyüğüne çıkmış devletlerin konumu bu konudaki en açık örnektir.
ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya vb ülkeler teknolojide en önde giden; üreten ve kullanan ülkelerdir. Bununla birlikte de insan haklarını kendi ülkelerinin dışında en çok ihlâl eden, insanlığın acı çekmesine aldırış etmeyen ülkelerdir. Aynı zamanda da bu ülkelerin tarihinde bu türden davranışların bir alışkanlık şeklinde tekrarlandığını görürüz.
Bu ülkeler teknolojiyi ve insanî değerleri kendi ülke insanlarının aslî unsurları için hayata geçirirlerken kendi dünyalarının dışındaki ülkeler için söz konusu değildir.
ABD’nin ve onu destekleyen ülkelerin Orta Doğuya gelirken demokrasi getirmek için geldikleri söylemini ve geldikten sonraki tavır ve davranışlarını hatırlarsak teknoloji-insan konusundaki çifte standartlarını ve samimiyetsizlerini açıkça görürüz.
Türk tarihine baktığımızda ecdadımızın oluşturduğu sosyal ortamlarda inandıkları değerleri herkes için uyguladıklarını görürüz. Sadece vakıf kültürümüzü, sadece farklı inanışlara karşı bakış ve uygulamalarını, devleti yönetmedeki paylaşımcı tavırlarını hatırladığımızda insana karşı davranışlardaki evrensellik ilkesi ve uygulamasını görürüz.
Mensubu olduğumuz inancımız ve onun kutsal kitabı Kur’anda; 65 yerde insan, 18 yerde; ins, bir ayette enâsî, 230 yerde de; nâs diye seslenmektedir insana…
Buradan da anlaşılacağı gibi önce insan, sonra insan ve her zaman insanı yaşatacak olan değerleri evrensel anlamda yaşatmaktan başka bir çare yoktur.
Atatürk’ün işâret ettiği ‘muassır medeniyetlerin üstüne çıkmak’ sözünden medeniyeti gerçek anlamıyla insanı mutlu edecek ona huzur verecek olarak anlamak gerektiğini düşünürken ülke genelinde eğitim/öğretime başlayan bütün kurumlarımıza yeni eğitim öğretim yılının hayırlı olmasını diliyorum.
GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…