“Cam kırıkları gibidir kelimeler, ağzına dolar insanın.
Sussan acıtır, konuşsan kanatır” demiş Şair Oğuz Atay.
Her gün birimizin eşi, kardeşi, evladı, annesi, babası, akrabası kısaca sevdikleri çeşitli nedenlerle aramızdan ayrılıyor.
Bazen hastalık, trafik kazası, bazen de sel felaketi, çığ, deprem afeti gibi olağan üstü tabiat şartları nedeniyle kaybettiklerimiz oluyor.
Kan donduran kadın cinayetleri tüylerimizi ürpertiyor.
Ya teröre kurban verdiğimiz Mehmetçikler...
Şehitlerimiz...
Ya da hiçbir çatışmaya girmeden, bir tek kurşun atmadan, askerlerimizin otobüsle nakli esnasında, Mersin-Mut yolunda kahreden talihsiz kaza sonucundaki şehitlerimiz, yaralı askerlerimiz...
Bayram arifesinde ülkemizin pek çok iline ateş düşen ocaklar...
Annelerin yeri göğü inleten feryatları...
Kollarından tutularak, zorla ayakta durabilen eşler, analar, babalar...
Cenazeye asker selamı çakan, şehidin ayyıldız üniformalı asker elbisesini giymiş kardeşler, gözü yaşlı eşler, boynu bükük çocuklar…
Ana kuzuları şehitlerimiz için ciğerleri yanan tek yürek 83 milyon milletimiz.
Geride kalan:
Acı, çile, gözyaşı…
Sevdiklerimiz ve kaybettiklerimiz...
Ve bayramlar...
Tasada, kederde, kıvanç ve mutlulukta paylaşacağımız sevinç ve sürur günü bayramlar...
Şairin dediği gibi; “cam kırıkları gibi kelimeler...” Yüreğim, ağzım cam kırıklarıyla dolu. Susayım diyorum, susamıyorum. Çünkü içimi acıtıyor. Yazmayayım diyorum ama yüreğim kanıyor, ciğerim yanıyor.
Sanki acı, çile, felaket ülkesinde yaşıyoruz. Tıpkı “coğrafya kaderimizdir” diye ifade edildiği gibi.
Hele 2020 yılı başından beri yaşadıklarımız...
Adeta iç içe sıkıştırılmış felaketler...
Şu 6-7 aydır bayramların hangi birini içimiz sine sine tam hakkıyla kutlayabildik? 17 Mart’tan sonra bütün dünyayı ve ülkemizi saran koronavirüs salgın hastalığı, toplum olarak hepimizi yasaklar, kurallar ve cezalar zincirine hapsetti.
Her gün alınan tedbirler...
Bunalan halk...
Kapanan yüzlerce, binlerce iş yerleri...
İşsiz kalan, ekmeğinden olan işsizler ordusu...
Kapanan turistik işletmeler...
Daralan ekonomi...
Bir doların TL değeri...
Bir çeyrek altının fiyatı…
Çarşı pazar…
Saymakla bitiremeyeceğimiz pek çok kalem var.
Herkes her şeyi biliyor...
Bakanlar da, milletvekilleri de, bürokratlar da biliyor.
Ama vatandaşın hesabında hep açık var...
Vatandaşın iki yakası bir araya gelmiyor…
İşte tam bu kargaşa içinde yaşam mücadelesi verirken Kurban Bayramı geldi-çattı.
Görünen o ki, geçen sene kurban kesen pek çok aile bu sene kesemeyecek. Pek çoğumuz da borç harç kurbanlık alacak. Diyanet Vakfı, Kızılay, Mehmetçik Vakfı gibi kuruluşlarla birlikte bazı sivil toplum kuruluşları bir kurbanlık hayvanın maliyetinin çok altında yurt dışı ülkelere kurban yardımı bağışı almaları; kurban telaşı ile uğraşmak istemeyen pek çok vatandaşımız da bu tercihini yaparak kurbanlarını kesmiş oluyorlar.
Kurban bağışı yaparak binlerce kilometre uzaktaki hiç tanımadığı kardeşini sevindirecek olan hayırseverler, bizim hayvan üreticisini mağdur edip etmediklerini hiç düşündüler mi acaba!
Dert çok...
Güzel, dertsiz günleri kim özlemez...
Ağız tadında bayramlar kutlamayı kim istemez…
Gecenin zifiri karanlığını yırtacak, karanlık geceleri aydınlatacak, şafaktan doğacak aydınlık güneşi kim arzu etmez?
Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi:
“Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle, dostu tüm derdiyle sevebilmektir.”
Tıpkı Hacı Bayram Veli’nin dediği gibi; Sevenlerin sevdiklerine kavuştuğu, kazasız, belasız bayram gibi bayramları çok özlüyoruz.
“Bayramım imdi. Bayramım imdi
Bayram edersin yar ile şimdi”
Milletçe acı, tasa, çile, sevinç ve mutlulukları paylaşabildiğimiz, herkesin sevindiği, hasretle beklediği ağız tadıyla nice bayramlar yaşaması dileğiyle, milletimizin ve tüm İslâm aleminin Kurban Bayramını tebrik ederim.
Kalın sağlıcakla.