Türkiye, İzmir’e ağlıyor…
30 Ekim İzmir’de, 6,6 şiddetinde deprem, ‘canlar aldı…’ Aydın’da da hissedilen deprem sonrası art arda artçı depremler oldu.
Ben bu yaşıma kadar çok depremler yaşadım... Merkez üssü Eğe Denizinin İzmir Seferihisar açıkları olan; 6,6 şiddetinde, takriben 15 saniye süren deprem gibi şiddetlisini ve uzun sürenini yaşamadım…
O gün evimizde her zamanki koltuğuma oturmuş; bilgisayarda geziniyor, e.postalarıma bakıyordum. Birden sarsıntı başladı. Şangırtılarla birlikte sarsıntının şiddeti o kadar arttı ki; korkudan ödüm kopacak sandım. Eşim ve çocuklarıma belli etmesem de sarsıntı bittikten sonra bile bir süre kendime gelemedim. O gece uyumadım. Uzun ve uykusuz bir gecede elimizden gelen tek şey vardı…
Dua etmek…
Gazetecilik refleksi işte.. Deprem haberini hazırlamalıydım. Bir yandan ajansa bakıyor bir yandan da televizyon takip etmeye çalışıyordum. Aman Allah’ım! Korkunç bir toz bulutu kaplamıştı İzmir’in semalarına. “Deprem kâbusu çöktü, binalar yıkılıyor” diye mırıldandım, kendi kendime…
Evet deprem binaların yıkılmasına insanların enkaz altında kalmasına neden oldu. İzmir’de tam 17 bina yıkıldı. 114 vatandaşımız hayatını kaybetti. Yaralanan 1035 vatandaşımızdan 898'i taburcu edilmiş olup 137 vatandaşımızın tedavisi devam ediyor.
Ülkemin tüm arama kurtarma ekipleri İzmir'de enkazın altında kalan canları kurtarmak için canla başla çalıştı. 91 saat sonra enkazdan sağ çıkarılan Ayda bebek hepimizi ağlattı. Emar (MR) makinesini kâbustan farksız bulan benim gibiler için betonun altında 4 gün ölümü beklemeyi düşünmek bile istemiyorum.
Deprem, elbette İzmir’imizi etkileyecektir… İzmir’imizi de; birlikte imar-inşa edeceğiz. Acılarımızı, yaralarımızı birlikte paylaşacağız! Depremde hayatlarını kaybedenleri rahmetle anıyoruz… Yaralılarımıza da, acil şifalar diliyoruz!
Ama bu yaşananlardan ne zaman ders alacağız? Yaşanan onca felakete, onca acıya ve ödenen onca ağır faturaya rağmen, hala depreme yeterince hazır olamamak bizim suçumuz! Marmara depreminden bu yana, geçen bunca zamana rağmen, görülüyor ki; yeterince ders alınmamış! Ders alınması ve bir şeyler yapılabilmesi için, daha kaç kişinin ölmesi gerekecek! Depremdeki ölümlere yol açan, yanlış ve eksik malzemeli yapılarla, nereye kadar gidilecek?
Çığlıklar öyle acılı, öyle dehşetli ve derin ki; insanı uykusuz bırakıyor! Bunu hak etmiyoruz. Kimse hak etmez! Yaşamlarımız; taş kalpli, malzemeden çalan açgözlü insanların yaptığı çürük binalarda, canlı canlı mezara gömülür gibi, depremde üstümüze yıkılacak betonların altında son bulmamalı! Yaşamlarımız kıymetli olmalı artık!
Aydınlı Profesör Ahmet Ercan, Nazilli-Germencik hattında bir depremin yaşanabileceğini söylüyor. İYİ Parti Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin’in soru önergesine cevap veren Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Aydın ili genelinde 7585 adet bağımsız bölümü içeren toplam 3754 adet yapının 'Riskli Yapı' olarak tespit edildiğini bildiriyor.
Deprem riski olan bölgeler belli, riskli yapılar belli ama hareket yok. Hatta öyle ki riskli yapıların önemli bir bölümü kamu binaları… Yakın bir tarihe kadar poliklinik olarak kullanılan Atatürk Devlet Hastanesi idari binasının çürük olduğunu bundan tam 13 yıl önce belgeleriyle bu satırların yazarı ortaya koymuştu ama dinleyen olmamıştı. Sanki ölüme davetiye çıkarıyoruz hep birlikte. Bilim insanları, meslek uzmanları uyarıyor. Biz yazıyoruz. Ama sadece okuyorlar ya da okumuyorlar… Neyse ki Aydın Valisi Hüseyin Aksoy’un duyarlılığı sayesinde çürük hastane binası kullanıma kapatıldı.
Bugün İzmir’de, yarın Aydın’da, başka bir yerde…
Bu ölümler önlenebilir…
Öldüren deprem değil, ihmal, denetimsizlik, tedbirsizlik…
Yazıya son noktayı koymadan önce uzun gecede yaptığımız o duayı tekrarlayalım…
Vatanımıza milletimize bir daha böyle acılar yaşatma Allah’ım!