Abdurrahman Korkmaz. Konya Bozkır Pınarcık köyünde doğmuş. 7 kardeşler. Tüm imkansızlıklara rağmen bir tek o üniversiteyi bitirmiş. Tıp fakültesini kazandığı halde sırf burs veriyorlar diye orman fakültesine gitmiş ve orman mühendisi olmuş. Şimdi emekli oldu. Ama çalışırken işini çok severek yapardı. Mesai saati bittiği halde fazladan saatlerce çalışır işten hep geç çıkardı. Babamın orman dairesinin birçok bölümünde çalıştığını gördüm. Fidanlık müdürlüğü yaparken fidanların üretilmesinin her aşamasında emeği vardı. Av ve yaban hayatı müdürü olduğunda korumaya alınmış dağ koyunlarının yavrularını beraber biberonla beslediğimizi hatırlıyorum.
Bir arada evin balkonunda koca bir kafeste onlarca keklik yavrusu bakmıştık. Eve iş de getirirdi yani.
İlkokuldayken arada babamın dairesine giderdim. Hâlâ var mı bilmiyorum, devlet malzeme ofisinin kırmızı kalemleri vardı. Çok güzeldiler. O zaman kırtasiyeden aldığımız kırmızı kalemler kalemtıraşla açılırken kırılıverirdi. Ama DMO’nun kalemleri dayanıklıydı. Yalvarırdım babama bir tane vermesi için, devletin malı alınmaz diye vermezdi.
Av ve yaban hayatı müdürü iken kaçak avlananları yakalattırır, tüfeklerine el koydurtulurdu. O tüfekler çok pahalıdır. Önce rüşvet teklifi gelir sonuç alınmayınca iş tehdide dönüşürdü. Posta kutumuza birçok tehdit mektubu atıldı. (O yıllarda cep telefonu ve bilgisayar daha icat edilmemişti) babamın zerre kadar korktuğunu da görmedim.
Çalışırken dairede dönen rüşvet çarkına katılmadığı için iftira ile sürüldüğünü bilirim. Ama sonra olay ortaya çıkınca onu sürdürenler sürüldü babam şube müdürü olarak geri döndü.
O sürgün sırasında tapu kadastro komisyon başkanıydı. Bir gün komisyondaki dört mühendisin hanımları bize oturmaya geldiler ve annemden bir ricada bulundular. Vali deniz kenarında olan bir orman alanının, orman olarak gösterilmemesi için baskı yapıyormuş. Babam da kabul etmiyormuş. “Ne olur Aynur Hanım kabul etsin. Bizim kocalarımız korkudan gece uyku uyumuyor” dediler. Annemde “hayır bunu söyleyemem, çünkü Abdurrahman çok güzel uyuyor.” diye yanıt verdi.
Liseyi kazandığımda kayıtta annemin ve kendi maaşını kuruşu kuruşuna beyan ettiği için bütün okul parasız yatılı okurken paralı okuyan 3 kişiden biri olma lütfuna da ulaştım. Fabrikatör çocukları parasız okuyorlardı halbuki.
Babamın bu dürüstlükle ilgili takıntısını çok abartılı buluyordum o zamanlar. Bir tek babam değil, babamın öğrencilikten ev arkadaşı Atilla Amca ve Fırat Amca da aynı şekilde olağanın üstünde çalışkan ve titizdiler.
Bir gün babama “ Babacım sen, Atilla Amca ve Fırat Amca orman dairesinin nesli tükenmekte olan son üç eşeğisiniz" demiştim. Çocukluk işte. Ne büyük ayıp etmişim. Ama babam hiç kızmadı. Tam tersine güldü ve "Orman dairesinin ayakta kalması için üç eşek yeter kızım" dedi. O zaman anlamamıştım. Ama işe başladıktan sonra ne dediğini anladım. Bu devlet ayakta duruyorsa nasıl uyanık olunması gerektiğini bilip yine de zararına bile olsa dürüstlükten ödün vermeyen kişilerin sayesinde idi. Ben de Devlette çalışırken o eşeklerden olmayı tercih ettim. Bu kırmızı kalemle ilgili anım da bana hazreti Ömer adaletinin örneği oldu. Çalmanın büyüğü küçüğü olmaz. Teşekkür ederim babacım ve babam gibi olan insanlar. Çünkü sizler bu ülkenin gizli kahramanlarısınız.
Bu yazıyı 2 yıl önce babam için yazmıştım. Aslında onun için böyle yüzlerce yazı bile yazabilirim. Babacığım sessiz sakin bir insandı. Sinirlendiğini, bağırdığını, kalp kırdığını hiç görmedim. Yaşadığı gibi sessiz sedasız 30.Mart 2022 tarihinde uykusunda 76 yaşında aramızdan ayrıldı.