1930’lu yıllar…
İkisi de hakkın rahmetine kavuşmuş rahmetli ninem babamı,
hayvan ağılında, çalılar arasında dünyaya getirmiş.
Bir de bakar ki su yok, omuzladığı testiyle pınara gider.
Doğum sonrası 30 gün, el bebek kadınlarımızın kulakları çınlaya…
**
Nüfus cüzdanı için bir yıla yakın geçen zaman sonrasında,
bizim köyden oldukça uzak olan, Bozdoğan kazasına gitmek gerek.
Dedem, hükümet konağına görevi gereği gitmek zorunda olan
Muhtar Kara İmam Mehmet Gündüz Efendiye gider.
-Muhtar benim bir çocuk oldu, babam vasiyet ettiydi.
Oğlun olursa, adını Halil-i Hilmi koy demişti. Bizim çocuğa aman
bi kafa kâğıdı çıkarıver.
Der.
Muhtar not alır. Toplu ihale gibi…
-Epey de bebe olmuş bu aralar,
8 çocuğa kafa kâğıdı çıkarılacak.
-Millet çalışıyor hocam…
Kara İmam arkaya yaslanır.
-Ümmü kadınım bize iki kahve yapıver.
Kahveler içilirken Muhtar,
-Bak oğul, Çanakkale Savaşında biz insanlar, dağlar, taşlar
bebe sesi duymadık. Adeta bir nesil kırıldı, yok oldu.
7-8 sene sonra Hacı emminin oğlunun ınga ınga diye
vıraklaması ile çocuk sesini duyduk da bize türkü sesi
gibi geldi de hem dinledik, hem de ağlaştıydık.
Diyerek sesi titrer.
**
Bozdoğan kazasında Nüfus Memuru;
-Ne biçim isim bu böyle muhtar, Halil-i Hilmi.
Diyerek zılgıt atar.
Muhtar başını sallamaktadır.
- Baba vasiyeti efendi, baba vasiyeti efendi…
Babamın adını memur “Halim” olarak yazar, geçer.
Kısaca Hilmi olan adının nüfusta “Halim” olduğunu,
babam ve dedem 19 sene sonra,
askerlik yoklamasında öğrenecektir…
**
Bu nüfus memurunda bir hal vardı,
Kulağı mı zayıf duyuyordu?
Kafası hep güzel mi idi?
Her ne ise;
Köyün çoğunun ismi yanlış yazılır.
Dedemin yeğeni Bekir, dedemin oğlu görülmektedir.
20 lira karşılığında emekli nüfusçu bilmem ne oğlu düzeltiverir.
Bedriye Halam dünyaya geldiğinde Muhtar halama kafa kâğıdı çıkartır.
Dedem teslim aldığı bu kafa kâğıdını okumadan zembiline atar.
Halam nişanlıdır, düğün olacaktır, iki jandarma çıka gelir.
Yoklama kaçağı Bedri aranmaktadır.
Ana adı, baba adı derken vaziyet açıklığa kavuşur ki,
Halamın Bedriye olan adı, nüfusta Bedri ve de erkek olarak yazılmıştır.
Jandarmalar, asker kaçağını yani halamı kelepçeleyip götürmek isterler.
Muhtar araya girer, ertesi gün baba-kız Bozdoğan kazasına giderler.
Rahmetli halam,
-Her bi yerlerime baktılar halam!
Der, gülerek bize anlatırdı;
**
Artık güzelim köy ve köy muhtarı adı, mahalle olacak.
Muhtar dedik de;
Köyümüzde Kara İmam Mehmet Efendi 22 yıl muhtarlık yapar.
1930 yılı sonlarıdır,
Kara İmam Valiliğe şikâyet edilir.
“Muhtar köyün parasını yemektedir.”
Denilerek.
Oysaki köyün parası, defteri, makbuzu, kayıt varakası dahi yoktur.
Varsa yoksa muhtarın “hoh” deyip bastığı mührü,
Ve de ıstampası…
**
Muhtardan ilçe merkezine iki at göndermesi istenir.
Vilayetten iki memur atlara binmiş çıkagelir.
Sertleşerek teftiş vaziyeti alırlar.
-Muhtar hele şu defterleri getir bir bakalım.
-Defter kolay iş mollalarım, hele siz bi karnınızı doyurun da…
Derken oğlak kesilmiş, sofra hazır, bir köşede rakı şişeleri…
Muhtarın bahçesinde, havuzun kıyısındaki ağaçların gölgesine oturulur.
Karnını doyurup, kafayı bulan memurlar dönüş hazırlığındadır.
Ata binmeye çalışırlar, öbür yüzüne düşerler.
Derken kıvama gelindiğini hisseden muhtar olmayan defterler için,
-Mollalarım şu defterleri getireyim de bi şey etseydiniz…
Memurların gözleri kıpkırmızı bi halde,
-Tamam, muhtar tamam, hocam biz defteri kitabı hallettik,
Amma sen de bizi hallettin…
Diyerek at üstünde salınarak ilçe yoluna yönelirler…
**