Siyasi partilerin genel başkanları (iktidar-muhalefet) fark etmez. Her gün yaptıkları atışmalar beni ilgilendirmiyor.
Arkasından, sahibinin sesinden genel merkez parti sözcülerinin açıklamaları...
Bazen aşık atışmalarına dönen, bazen de mahalle dedikodusunu geçen "o şunu dedi, yok bunu dedi" şeklinde sürdürülen televizyon şovları da halkımızı hiç ilgilendirmiyor, yeni bir heyecan ve umut vermiyor.
Hatta halkımızda yerleşmiş bir kanaat ve amiyane tabirle "biz bu filmi çok gördük" ifadesinde yerini buluyor.
Öyleyse bizi, bizlerin temsilcisi siyasi partileri ne ilgilendirmeli?
Koronavirüs salgını nedeniyle iş yerleri kapanan,işinden,ekmeğinden olan binlerce işsizler ordusu...
İki aydır evine ekmek götüremeyen küçük esnaf...
Berberler, kuaförler, kahveler, lokantalar, restoranlardan oluşan binlerce iş yeri...
Sanayide en az onar on beşer kişiden başlayıp, altmış, yetmiş kişilerin çalıştığı küçük ve orta ölçekli yüzlerce işletmenin hali ilgilendirmeli.
Bizler çok şükür, emekli, memur veya işçi, az çok her ay bir maaş alıyoruz. İyi kötü geçimimizi sağlıyoruz.
Ya hiçbir sabit maaş geliri güvencesi olmayıp, günlük elinin emeğiyle çalışan binlerce vatandaşımıza ne yapalım. Onlara ne çözümler geliştirelim konularıyla ilgilenmeliyiz.
Taksiciler, şehir içi toplu taşıma, minibüsçüler, şehirlerarası otobüs işletmeleri ve terminal garajda çalışanlar yaklaşık iki aydır ekmek parası kazanamıyor. Hayat, “evde kal” demekle kalmış, durmuş değil. Evde yaşam daha yoğun devam ediyor. Dolayısıyla daha çok tüketilen elektrik, su ve doğal gaz faturaları, kira giderleri insanımızın belini büküyor.
Diğer tarafta da mutfak giderleri durmuyor. Ocakta tencere kaynamazsa hane halkı karnını nasıl doyuracak? Zaten normalde zar zor geçinen bu insanlar, herhangi bir destek yoksa hayatını nasıl sürdürecek? Bu salgının ekonomik boyutları, kesin rakamlarla henüz ortaya çıkmış değil. Kan kaybı devam ediyor. Aylara, yıllara varacak tesirli bir süreç görünüyor.
Koronavirüs nedeniyle bu düzen bozukluğunun istemediğimiz zoraki dayatmasının yarattığı psikolojik ve sosyolojik sarsıntıyı da düşünmek gerek. Dolayısıyla yaşanan bu toplumsal felaket siyasi malzeme edilmemelidir.
Hani! “Gün birlik günü, dayanışma günü” diyoruz ya!
O zaman;
İktidar ve muhalefet partileri meslek odaları, iş dünyası, işçi işveren kuruluşları, sendikalar, üretici birlikleri, tüm belediyeler, toplumun bitüm katmanları ile 83 milyon tek yürek kenetlenip, ekonomik sosyal yaraları süratle sarmak için tam bir seferberlik içinde olmalıyız.
Görünen odur ki, öyle üç beş maaş bağışlamakla vb. fedakârlıklarla bu ekonomik yangın söneceği benzemiyor. Pamuk deposundaki balyaların yanması gibi için için yanıyor.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” güzel hadisini hayata geçirmeli, yaraları hep beraber sarmalıyız.
Yoksa iki aydır çok büyük fedakârlıklarla çalışan sağlık ordusunun başarılarına gölge düşürmüş oluruz. Sonra oluşmuş şu güzel iyilik iklimine, hayırda yarışma şevkine, emeklere yazık olur.
Neyse...
Yara çok büyük ve çok derin.
Şimdi ne yapalım?
Çözüm ne olsun?
Halkın beklentisi iktidarıyla muhalefetiyle bir masada toplanması yönündedir. Acıda, kıvançta, sevinç ve mutlulukta kader birliği yapmış 83 milyonluk büyük Türk Milleti'nin bu tarihi milli dayanışmayı özlemle beklediğini görmeliyiz. Eğer bugün bir masada buluşmayacaksak, ne zaman buluşacağız?
Anadolu'nun asırlardır sevgi hamurunu yoğuran, gönüller sultanı Koca Yunus'un dediği gibi; “Bölünürsek yok, bölüşürsek tok oluruz.”
Kalın sağlıcakla.