Türk ulusu kadar güzelim anadilinin güzelliğini göremeyen bir ikinci ulus çıkar mı bilmem. Üstelik bu vefasızlık yeni değil, ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar (810-1041) Türkçeyi öteleyip devlet dili olarak Arapçayı, Selçuklular ise Farsçayı kabul etmişlerdi.
Yabancı kökenli sözcüklerin anlamayan Anadolu insanı, istemeden yaşamlarına giren yaban sözcükleri kendince yorumlayıp anlam vermek zorunda kalmıştır. Bunun sonucu ortaya ne olduğu belli olmayan bir sürü saçma sapan sözcük çıkmıştır.
İşte bir kaçı: “Sawdā / sevda” Arapçada “kara” demek olduğunu bilseydik Anadolu insanı ‘Kara sevdaya kapılmak’ gibi bir deyim üretir miydi?
“Farsçada “neri” , teke, erkek keçi, “nerim” pehlivan, yiğit, kahraman demek olduğunu bilseydik ‘Neriman’ adını kızlarımıza verir miydik?
‘Evrak’, sözcüğü ‘varak’ sözcüğünün çoğuludur, e, öyleyse sözcüğün ‘evrak-lar’ şeklinde kullanımı komik değil mi?
Arapçada ‘ibn’ kökenli ‘oğlan, oğul, çocuk’ anlamındaki ‘ibne’ sözcüğünü anlam kaymasına uğratarak, yani sözcüğü yoldan çıkaran biz Türklerden başkası değil. ‘Bin / ibn-i’ şeklinde kullanılan sözcük ‘X’in oğlu’ anlamına gelir. Tarık bin Ziyad ( Ziyad’ın oğlu), İbn-i Ziyad (Ziya’nın oğlu), İbn-i Sina gibi. (Anımsatma: Bazen de kimin oğlu önemli olmadığı, ama bir oğlanı işaret eden sözcük olarak “ibni / ibna” biçimiyle kullanılır)
Algılamakta zorlandığımız sözcüklerin biri de “Kız oğlan kız’ deyimi olmalı. “El değmemiş, saf, bakire.” anlamındaki deyimdeki “kızlık” ve “bakirelik” sözcüklerinin yan yana gelişini haydi anladık diyelim; ama bir ‘oğlan’ ile ‘bakire’ sözcüğü nasıl yan yana gelmiş olabilir?
Olaya şu gözle bakmak gerek: İyi kötü İngilizce bilen herkes “man/men” sözcüğünün erilliği, erkekliği işaret ettiğini bilir, ama sözcüğün sözlük karşılığı cinsiyet belirmeksizin ‘kişi, insan’ demek olduğunu bilen kişi sayısı azdır.
Dilimizdeki ‘kişi’ sözcüğü de cinsiyet belirlemez, Eski Türkçede cinsiyet belirleyici olarak kullanmak gerektiğinde “tişi (dişi) / kişi” (kız, bayan), ‘er kişi’ (oğlan, erkek) demek zorundaydı.
Gelin, şu ‘oğlan’ sözcüğünü birlikte irdeleyelim: Eski Türkçede doğum bekleyen bir kadına “oğlana kalmak”, doğum sancısına “oğlan borusu”, kadın cinsel organına ise “oğlan yatağı”, erkek bebeğe “uri oğlan / irkek oğul”, kız bebeğe “kız oğlan” denirdi.
Buradan anlaşılıyor ki, İngilizcedeki ‘man’, Türkçedeki ‘kişi’ gibi ‘oğlan’ sözcüğü cinsiyet vurgusu yapmaksızın, doğumla var olan, evlat demektir. (Anımsatma: ‘Miskin ȃdem oğlanı nefse zebun olmışdur’ Mevlâna’ya ait olan bu dizede ‘âdem oğlanı’ erilliği değil, doğumla var olanı, yani evlat, kişi, insan anlamında kullanılmıştır)
“Oğ-ul” sözcüğü 13. yüzyıla kadar ‘evlat’ anlamıyla kullanıldı. 15. yüzyıl sonlarına doğru ‘Nazmü’l Tercümesi’ adlı Eski Anadolu Türkçe metninde, “og-ul” sözcüğü ilk kez erkek çocuğu, genç oğlan anlamında kullanılmaya başlanınca işlerin rayından çıktı.
Bu dönem sonrası oğul sözcüğü sadece “erkek evlat” için kullanılmaya başlandı. Bu dönemden sonra, ogul / oğul sözcüğün başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmedi desek yalan olmaz.
Halkın diline yerleşince, kısaltılarak “ulan” şekline dönüştü. Bu kısaltma da yetmemiş olacak ki sadece “lan / len” denmeye başlandı.
Sizin anlayacağınız ‘lan / len’ sadece erkekler için kullanılan ‘bir çağırma, seslenme unvanıydı’, ama bu söz anlam genişlemesine uğratılarak zamanla hakaret sözcüğü haline dönüştü.
Sanmayın ki sözcüğün çilesi burada bitti, hayır bitmedi; saraylarda, çiftliklerde hizmetçi, uşak, bekçi, koruyucu, ‘prens’ anlamlarında da kullanıldı.
Hızını alamayan sözcük (Avrupa Hun devleti aracılığıyla) gide gide Germen dillerine kadar gitti. Eski İngilizcede “uhlan” biçimiyle daha ‘çok çevik, atik, asker’ anlamlarında uzun süre kullanıldı.
Sonuç: “Ogul, oğlak, oğulan, uğlan, uhlan, ulan, lan” sözcüklerinin hepsi aynı kavağın kaşıklarıdır, “erkek evlat, erkek, delikanlı, cesaretli, asker, yiğit” demektir.
‘Lan’ erilliği, yiğitliği, mertliği imlediğinden bazı yırtıcı hayvan adlarının sonuna ‘lan’ koymuşuz: ‘As-lan, kap-lan,sırt-lan gibi.
Şimdi bir soru: Size “lan / ulan” diye hitap edilince zıvanadan çıkarak “erkekliği, mertliği, yiğitliği, yani erkekliği” ret etmiş olmuyor musunuz?
Böyle bir kişi, kadınlığı, kızlığı, yani dişiliği de asla kabul etmez.
E, ne kaldı geriye, erkek değilsiniz, kadın/kız hiç değilsiniz. Dilin kemiği yok ki, Aydınlı delinin biri çıkar da “E, bizim olan sen üçüncü cinsiyetten misiniz?” deyiverirse…
Elin ağzı torba değil ki büzesin, der mi, der vallahi.
‘Lan’ denildiğinde çileden çıkıyorsunuz, e, o zaman ‘Gebeş herif’ denilince niye kızıyorsunuz peki?
‘Gebeş” sözcüğünün ‘koç, teke’ demek olan ‘kabş’ (Ar.) sözcüğünden alıntı olduğunu, ‘pehlivan gibi ezici güce sahip olmak, yiğit, bükülmez bilek, yenilmez güç’ anlamına geldiğini bildiğiniz için mi zıvanadan çıkıyorsunuz?
Ya da “ḥarīf / herif” (Ar.) sözcüğünün ‘usta, sanatkâr, saygın meslek sahibi, meslektaş ve daha çok yoldaş, aynı yastığa baş koyan’ demek olduğundan mı çileden çıkıyorsunuz?
Köylerinde kadın kocasına “benim beyim / adamım / kocam” demeyip “benim herif” deyişindeki inceliğin ayrımında mısınız?
Tüm heybetiyle karşınızda duran delikanlıya “hey be, duruşa bak! Cow-boy gibisin” deseniz, garibimin çalımından yürüyüşünün bile değişir.
Aynı delikanlıya “Ne haber lan inek çobanı?” deseniz… Durup dururken, al başına belâyı! Sanki ‘cow-boy’ ‘inek çobanı’ değilmiş gibi…
Bir başka dil/kültür yazımızda buluşmak dileğimle.