Toprak Adamı, İş Adamı, İttihatçı ve Kuva-yi Milliyeci Emin Bey
Hacı Abdurrahman Ağa’nın oğlu Emin 1882 yılında doğmuş. 4-5 yaşlarındayken Kur’an okumayı öğrenir ve hatim indirir. 5-6 yaşlarındayken yazı yazmadaki hüneriyle herkesi şaşırtmaktadır. 1890 yılında Kuyucak Medresesi’ne, 1894 yılında 12 yaşında İstanbul’a, Fatih Medresesi’nin çocuk bölümüne gönderilmiştir. Abdurrahman Ağa oğlunu hiçbir işten uzak tutmaz, hayat mücadelesine, hayatın her türlü zorluklarına karşı dayanıklı olarak yetiştirir. Bu durumdan Emin bey daima şükranla söz eder.
Fatih Medresesi’nde ilk yıl, 300 öğrenci arasında 1. Olur. Yaz tatilini köyde geçirir. Medresede ikinci yıl biraz gevşemiş, ilk hevesi kalmamıştır.
Artık medrese ile çağdaş mektepleri mukayese etmeye başlar. Mülkiyede okumak hevesine kapılır. İyi bir eğitim görmenin, yabancı dil öğrenmenin, memur, mutasarrıf, vali olmanın yolu bu mektepten geçmektedir. Büyük adam olup, büyük hizmetler yapmak, böyle anılan bir isim sahibi olmak hayallerine kendini kaptırır. Abdurrahman Ağa, oğlunun Mülkiyeye girme hevesini başlangıçta desteklese de sonra bir hocanın telkiniyle vazgeçer. Emin de medreseye devam etmeyeceğini söyleyerek köye döner.
Köyüne medrese yaptırmış olan Abdurrahman Ağa da zamanla bu gerçeği fark eder, 1909 yılında Ankara valisi Tevfik beyle görüşerek köye okul yaptıracağını, valilin de öğretmen tayin etmesini ister ve bunu sağlar.
Bıçkın Bir Delikanlı
Emin 16-17 yaşlarına gelince artık dünyaya meydan okuyan delikanlılardan biri kesilir. Kendisine yapılan küçük bir sataşmaya karşı kavgaya girişmeye hazırdır. Kavgada bıçak ve tabanca çekmek, onun için sıradan işlerdir. Bir halk deyimi Emin’in kulağında yer etmiştir:
“Tüfeği olana taş atmazlar.”
Bu hali 5-6 yıl devam edecek ve babası Abdurrahman Ağa’ya zaman zaman sıkıntılar yaşatacaktır.
Köylerinden İsmail çavuşu trende bıçaklamadıktan 2 yıl sonra İsmail çavuş hastalanır, İstanbul’da bir başka hastalıktan vefat eder. Emin’i çekemeyenler şikayetçi olur. Tutuklanır, hapishaneye girer. Sonra gerçek anlaşılır. Bu 2 aylık mahpusluk hayatı halini tavrını çok değiştirir; ağırbaşlı, akıllı, uslu, uzlaşmacı, etrafına saygılı bir genç adam havasına bürünür. Bu yıllarda Abdurrahman Ağa, Ermeni Tonisyanlar veya Karabetler’den aldığı borç paralarla çılgınca toprak satın almaya devam etmektedir. O borcuna sadık, sözünün eri bir insandır.
Emin yaşı büyüdükçe olayları ve bu sömürme çarkını daha iyi kavramaktadır. Ermeni tefecileri uğursuz görmeye başlamıştır.
1904 yılında Emin’le kardeşi Habip’in düğünleri yapılır. Emin Saray’lı Mehmet Ağa’nın kızı Zeliha ile, Habip de onun kardeşi Fatma ile evlenmektedir.
Mihalıççık’ta Meşrutiyet:
Genç İttihatçı
Şer’iye Katibi Musa Kazım Efendi genç Emin’i İttihat ve Terakki cemiyetine katılmaya ikna eder. Temmuz’un 14. Veya 15. Günü gizli yemin töreni yapılır. Cemiyete girişinden hiç kimseye söz etmez.
23 Temmuz 1908 tarihinde Meşrutiyet ilan edilir. Mihalıççık’ta da Musa Kazım Efendi, Teğmen Abbas Efendi, Yozgatlı Tevfik, Necip, Çaputlu Hüseyin Ağa ve Emin’in bulunduğu ekip tarafından İttihat ve Terakki Cemiyeti resmen kurulur.
2. Meşrutiyet ilan edilir edilmez patlayan “hürriyet” boş boğazlığı; gazeteler, dergiler, bildiriler vasıtasıyla İstanbul’dan başlayarak bütün memlekete dalga dalga yayılmıştır. Meşrutiyet’in ne getirdiği, çok dar çevreler dışında bilinmese de ülkeyi bir sarhoşluk keyfi ve coşkusu sarmıştır.
Kanun-ı Esasi tekrar yürürlüğe girmiş, hürriyet gelmiş, istibdat yıkılmış ve koca Osmanlı ülkesi birden bire bütün kötülüklerden, hastalıklarından, geriliğinden kurtuluvermiştir. Öyleyse yaşasın hürriyet!...
Hürriyetin Mihalıççık’taki uç beyleri de işe girişir. İlk işleri ilçe kaymakamı Hakkı beyi ve ilçe kadısını rüşvet aldıklarını ispat ederek ilçeden uzaklaşmalarını sağlamak olur.
Aylar geçtikçe ilçe eşrafından bazıları Abdurrahman Ağa’nın oğlu Emin’in itibar ve saygınlığının artmasından dolayı ona diş bilemeye başlarlar ve uydurma şahitlerle 1909 Ocak ayında Emin’in bir çobanı öldürdüğünü öne sürüp Emin’i ve babası Abdurrahman Ağa’yı tutuklatırlar. Ankara’da cezaevinde 9 gün kaldıktan sonra hakikat anlaşılır ve baba oğul beraat ederler.
31 Mart olayı patlayınca Emin İttihat Terakki yönetimindeki arkadaşlarını ikna ederek İttihatçılığa karşı daha önce kurulmuş olan İlmiye Cemiyeti’ne giderler ve aradaki gerginliği sonlandırırlar. Emin bey uzlaşmacı kişiliğiyle her geçen gün biraz daha öne çıkmaktadır. Bu arada Ahurköy’de 10 kadar silahlı kaçak Emin’i öldürmeye teşebbüs etseler de başaramazlar.
Hacı Abdurrahman Ağa ve Emin beyin haksız yere tutuklanmasına sebep olan mahkeme üyesi Hilmi Efendi de istifa edip ilçeden ayrılınca mahkeme üyeliklerine seçim yapılır, Emin ve Yozgatlı Necip seçilirler. Kendisine haksızlık yapanlara karşı bile son derece adaletli davranır ve Emin bey, 3 ay sonra istifa ederek mahkeme üyeliğinden ayrılır.
Orman Fen memuru Neşet Bey, bilinçli, sağduyu sahibi ve geniş ufuklu bir İttihatçıdır. Emin üzerinde her gün etkisi artmaya başlar. Neşet bey, ona sürekli olarak adil düşünmeyi, doğru hareket etmeyi, insanlara saygılı davranmayı öğütlemektedir. Emin’in aydınlanmasına, ufkunun genişlemesine, düşünce ve hareketlerinin olgunlaşmasına gayret eder. Bu dönemde Emin, fakirlere yardım, halkın dertlerine sahip çıkma, çevre ile iyi geçinme alışkanlıklarını bilinçli olarak kendi hayat çizgisi olarak benimsemiştir. Bunlar zaten aile geleneği ve babadan görgüsüdür.
1910 yılında Meclis-i İdare seçimi yapılır. Emin oyların çoğunluğunu alarak 1. Sırada seçilir. O sırada 28 yaşındadır. Sonraki yıllarda ilçe ve il genel meclisine hep ön sırada seçilecek, il genel meclisinde encümen üyeliğine getirilecektir. Bu saygınlığında kendi dürüst zihniyeti ve davranışlarının etkisi kadar doğruluğu ve hayırseverliği ile yalnız Mihalıççık’ta değil, bütün bölgede sevilen, saygı duyulan Abdurrahman Ağa’nın oğlu olmasının da etkisi büyüktür.
Sonraki yıllarda Hilal-i Ahmer (Kızılay), Müdafaa-i Milliye, Donanma Cemiyeti ve Türkocağı’nın kurucu ve üyesi olarak çalışmalarda bulunacaktır. İttihat ve Terakki cemiyetinde hep yönetim kurulunda kalacaktır. Bu derneklerin hiçbirinde başkanlığı üstlenmek istemez. Sadece Ticaret Odası’nın başkanlığını üzerine alır ve uzun süre devam eder.
O hep çabuk karar veren ve hızla işe girişen bir eylem adamıdır. Bulunduğu görevlerde hep böyle davranır.
Emin bulunduğu görevlerde topluma faydalı olmaya çalışır. Memurların haksız hareketleri karşısında halkı korumaya, halkın yapması gerekenler söz konusu olunca da devlet yararına ikna etmeye çalışır. İlm-i Ruh (psikoloji) okumamıştır ama halkın içindedir. Halkı iyi tanır ve yönetim sanatını yaşayarak tecrübesiyle geliştirir. Sözünün eri olarak tanınır, kendi zararına bile olsa sözünden dönmez. Bu yüzden zamanla halk ve yöneticiler arasında saygın bir yere sahip olur. Haksızlığa asla rıza göstermez.
Ticaret Hayatına Giriş
Emin bir gerçeği çok genç yaşlarında kavramıştır: Babası gibi çiftçilik ve hayvancılık yapanlar, ne kadar güçlü olursa olsunlar, ne kadar büyük toprak sahibi olursa olsunlar; ellerinde para olmaz.
20. yüzyılın başında orta Anadolu’da atadan görme alışkanlıklarla hayat süren çiftçilerin, ürettiklerini değerlendirebilmesiyse ayrı bir derttir. Kasabadan öteye bir şey satmak veya ötelerden mal getirip çevrede satarak para kazanmak ticaret erbabının işidir. Para tüccarın elindedir. Güçlü olan da onlardır. Bir yerlerden ticaret hayatına girmek, fabrika sahibi olmak gibi hayaller kurmaktadır. Aşar işine girer. Arkasından keresteciliğe ve odun ticaretine başlar. İstanbul’da kereste ticareti ve zahire ticaretiyle uğraşır.
1. Cihan Savaşı yıllarında İttihat Terakki Cemiyeti yöneticilerinden Kemal beyin talimatı ve öncülüğü ile Emin bey ve bir grup taşra tüccarı Milli Mahsulat Şirketi’ni kurarlar.
İttihat Terakki’nin Merkez-i Umumi’sinde Küçük Efendi olarak anılan Kara Kemal bey imparatorluğun çöküşüne sebep olan asıl hastalığın, iktisadi esaret olduğunu düşünen ve buna çare arayanlar arasındadır. Ülkenin bütün ekonomisi, kapitülasyonlar ve özel anlaşmalar yoluyla Batılı şirketlerin kontrolündedir. Bunların içerideki temsilcileri ve ortakları ise gayri müslim ticaret erbabıdır.
Son yüzyıl içerisinde Osmanlı’da yaşanan çöküntü, borç batağı ülkenin sömürgeleşmesini daha da hızlandırmaktadır. Devlet, gerçek anlamda, siyasi, idari ve iktisadi olarak bağımsız değildir. İttihatçı aydınlar ve yöneticiler Müslüman Türk’ün yabancı ve azınlıkların ırgatı, kölesi olmaktan kurtuluşu için çareler aramaktadırlar. Bunun için bir orta sınıfın meydana getirilmesi gerekmektedir. “İktisadi Türkçülük” olarak kavramlaştırılan bu arayış ve düşüncenin hayata geçirilmesi için Kara Kemal beyin öncülüğünde esnaflar, zanaat erbabı bütün iş kolları önce kendi içinde dernek ve şirketler meydana getirecek, sonra daha büyük kuruluşlar ortaya çıkacaktır.
Ermenilerin Göç Ettirilmesi
1915 Temmuz’unda Mihalıççık’ta bulunan Ermeniler “tehcir ve iskan kanunu” ile göç ettirilir.
İleriki yıllarda bu işler Emin beyin de başına dert açacaktır. Divan- Harb-i Örfi’ye sevk edilir. İfadesi alındıktan sonra serbest bırakılır.
Uzayıp giden 1. Cihan Harbi günden güne maddi ve manevi her şeyi çökertmiş, milletin kanını kurutmuştur.
30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması imzalanır. 4 yıl süren büyük savaşın sonunda Osmanlı Devleti ve müttefikleri yenilmiştir.
12 Kasım’da bir Fransız birliği İstanbul’a girer. 13 Kasım günü İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinden oluşan itilaf donanması İstanbul limanına demir atar.
Mütarekenin daha ilk günlerinde, savaşı kazanan Avrupa devletlerinin anlaşmaya uymayacakları anlaşılmaya başlanmıştır.
Evet, biçare Türklerin Allah’tan başka yardımcıları ve kendilerinden başka dostları yoktur.
Bu aralar ilk hanımından ayrılmış olan Emin bey, 30 Kasım’da Saffet efendinin üvey kızı Ayşe ile evlenmiştir.
Mondros Mütarekesi sonrasında yaşanan şaşkınlık dönemi İstanbul’da Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın iş başına getirilmesiyle sona erer. 4 Mart 1919’da yönetime geçen Damat Ferit Paşa’nın kurduğu hükümet, ittihatçılarla hesaplaşma ve onların kökünü kazıma hırsı ile hastalıklıdır.
Ardından İttihatçılar için sürek avı başlatılır.
Yalnız İstanbul’da değil, Anadolu’da bazı şehirlerde keyfi tutuklama ve yargılamalar yaygınlaşır.
Bu şiddet dalgası 10 Nisan günü Boğazlıyan kaymakamı Kemal beyin idamıyla doruğa çıkar. Bu hadise üzerine yılgın, suskun, pusmuş İstanbul birden bire ayağa kalkmış bu cinayete karşı isyanını haykırmaktadır. “Şehit Kemal bey”in cenazesi büyük bir kalabalığın elleri üzerinde taşınır.
15 Mayıs 1919 günü Yunan askerleri İzmir’e çıkarılır ve çok acı sahneler yaşanarak şehir işgal edilir.
5 Temmuz 1919 günü Sivrihisar savcılığından Mihalıççık kaymakamlığına bir telgraf gelir: Ermeni tehcirindeki rolleri sebebiyle Emin ve Saffet efendinin göz altına alınarak Sivrihisar’a sevk edilmeleri istenir.
Artık Emin bey kaçak olarak yaşamak zorundadır.
Emin bey bir süreliğine İstanbul’a gider.
Kuva-yı Milliyeci
4 Eylül’de Sivas Kongresi toplanmış ve çalışmalarına başlamıştır. O günlerde Sivas Kongresi tarafından Garbi Anadolu Umum Kuva-yı Milliye kumandanlığına tayin edilen Mirliva Ali Fuat Paşa Mihalıççık kaymakamlığına gönderdiği bir telgrafla Emin beyi Sivrihisar’a davet etmesi üzerine orada görüşürler.
Paşa, memleketin içinde bulunduğu şartları özetler. Emin bey hiç tereddüt etmeden paşanın çağrısına uyarak vatanın kurtuluşu için yapılan mücadelede her türlü görev üstlenmeye hazır olduğunu ifade eder.
İstanbul hükümeti, Eskişehir’de kurduğu 5. Kolordu’nun komutanlığına da Kiraz Hamdi Paşa’yı tayin etmiştir. Ali Fuat Paşa Eskişehir’in ele geçirilmesi için harekete geçer. Emin bey Mihalıççık’tan 30 kadar atlı ile bu harekata katılır.
Eskişehir mutasarrıfı Hilmi bey milli mücadeleye karşı düşmanca bir tutum göstermektedir. İngilizlerle tam bir iş birliği içindedir. Bir grup Ermeni ile birlikte Emin beye de hasım kesilmiştir.
4 Ekim cumartesi günü mutasarrıf Hilmi bey Akarbaşı semtinde öğle yemeği için yanında muhafızıyla evine giderken bir fedai tarafından öldürülür.
5 Ekim’de Eskişehir’deki İngiliz kuvvetleri komutanı Ali Fuat Paşa’yla görüşerek milli hareketle İstanbul yönetimi arasında tarafsız kalacağını açıklar.
3 hafta süren mücadele başarıya ulaşmış, Eskişehir yönetimi milli hareketin eline geçmiştir. Mihalıççık kaymakamı Refet bey ve Emin bey, bir grup arkadaşlarıyla beraber şehrin yönetimine el koyarlar. Muhasebeci Çolakzade Sabri bey mutasarrıf yapılır.
Eskişehir’in Kuva-yi Milliye’nin kontörlüne geçmesi Türk istiklal savaşının geleceği bakımından kader tayin edici bir olaydır.
Devam edeceğiz…