Türk Milleti’nin bütünlüğüne ve bekasına; Hak, hukuk ve adalet tanımayan, yalancılığı hırsızlığı talanı inancının ve siyasetin temeli yapan, insanları bölen, yandaşlığı yalaklığı teşvik eden, çıkarı, için Allah adına din adına koltuk uğruna yalan söyleyen, din istismarcılığı yapan zihniyet sahiplerinin, tehdidi altındadır.
Türk Ulusunun milli ve manevi değerleri ve toplumun evrensel değerleri yerine; Hukuksuzluğu, keyfiliği, despotluğu, otoriterliği, başka kültürleri benimseyen ülkede egemen kılan bir olumsuzluk ile karşı karşıyayız.
Karamsarlık ve umutsuzluğun yaygınlaştırıldığı bir ortamdayız.
Ancak;
Karanlık bulutların sardığı ülkede aydınlanma süreci başlamıştır.
Aydınlığın başlangıcı en karanlık zamanda başlar...
Değerli okurlar yukardaki tanım ve anlatımlar bir ülkenin en yaşamsal konusu olan adalettir. Öyleyse adalet nedir diye bir başlık açarsak.
Türk Dil Kurumu Adalet kavramını “Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme” olarak tarif eder.
Bu ifadeye göre adalet… Her ferde ekmek gibi, su gibi, hava gibi lazım olan bir gereksinimdir.
İnsanlar dahil hangi canlı yemeden, içmeden, hava almadan yaşayabilir?..
Adalet sen insanlara ekmek gibi, su gibi,
Hava gibi lazımsın.
Eğilmek diz çökmek yakışmaz sana,
Her zaman her yerde ayakta durmalısın.
Bütün kutsal kitaplarda şöyle buyurur:
“Allah size insanlara topluma veya ulusa hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” diye buyururken, Peygamberimiz de “Bir saatlik adalet, yetmiş yıllık ibadetin yerini tutar”, Adaletin timsali Hazreti Ömer “Bir millete baş olmanın ilk ve en büyük şartı adil olmaktır” diyor.
Ne yazık ki böylesine adaletle hükmedilen yüce bir dinin mensubu olarak bizler dinin siyasetin her karesine yerleştirilmesi sonucu gördüğümüz haksızlıklar ve adaletsizlikler dini çıkar için kullananlar karşısında “Ne adaleti be kardeşim, Adalet mi kaldı arayasın ki bulasın” diyebiliyoruz.
Ne kadar acı ve ne kadar hazin bir tablo.
İşte bizdeki adalet anlayışı budur.
Adaleti her zaman ve her zeminde işimize geldiği gibi değerlendiririz.
Bir haksızlığa maruz kaldığımızda “Nerede bu adalet?” diye bağırır “Olmaz olsun böyle adalet” diyerek adaleti yerden yere vururken, işimize geldiğinde de “Yaşasın adalet” diyerek iki ikiyüzlülüğümüzü ortaya koruz.
Oysa Adalet ve yargı; güçsüzlerin sığınacağı limandır. Hak arayan ya da haksızlığa uğrayan insanlar, adaletin tarafsız ve yansız İnsanlar; farklılıkların eşitsizlik doğurduğunu, gücü elinde olanın ayrıcalıklı olduğu, keyfiliğin düzensizlik meydana getirdiği endişesi içindedir.
Bazılarının daha ayrıcalıklı olmasını önlemek için de yargı ve hukuk kurallarının, adil yargılamayı, kanun önünde eşitliği, Bunun sonucu olarak hukuk devleti kavramını benimseyerek, anayasa ve yasalarla siyasi iktidarın, sermaye sahiplerinin halk yığınlarını istismarını önlemeye çalışmışlardır.
Çağın gereği; anayasal devlet, hukuk devletidir.
Demokrasi; ayrıcalıkların olmadığı herkesin eşit olduğu hukuk devleti varsa anlamlı sistemdir.
Keyfililik, yandaşı koruma ve kollama, muhalifi sindirme susturma, hak almadan mahrum etme anlayışı; adalet sistemini, yargı sistemini yıpratmış ve yargıya olan güveni sarsmıştır.
Kuvvetlinin zayıfa yapacağı en büyük kötülük, adalet adına adaletsizlik yapmasıdır.