“Vakıf; insanlık ve hizmet merkezli, hayatla iç içe hiç kimseyi ayırmaksızın sunabilmek, ben demeden önce biz diyebilmek, hayatı ‘halka hizmet hakka hizmet’ düsturuyla anlayıp idrak edebilmektir. Bir başka deyişle vakıf karşılıksız vermektir.”
Tarihin şahit olduğu en muhteşem medeniyetlerden olan Türk İslam Medeniyeti aynı zamanda bir vakıf medeniyetidir. Günümüzde bu geleneği devam ettiren özellikle Türk milliyetçilerinin “yüz akı” diyebileceğimiz bir vakıftan ‘Kültür Ocağı Vakfı’ndan kısaca bahsetmek istiyorum.
Nasıl ki İstanbul, Devlet-i Aliyyenin (Osmanlı Türk devleti) temsil ettiği yüksek kültür ve medeniyetin bir özü ise Kültür Ocağı Vakfı da benzerleri gibi (Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Türk Edebiyatı Vakfı, Kubbealtı Akademisi – Yahya Kemal Enstitüsü, Aydınlar Ocağı, Yeni Ufuk, Milli Devlet grubu, Milli Düşünce Merkezi, Türk Ocakları vb.) tarihimizin fikir, kültür, san’at hazinelerini gelecek nesillere aktarmak ve bu hazinelerin ışığında geleceğin “Milliyetçi büyük Türkiye’si”ni, ‘özlenen medeniyeti’ inşa yolunda yürüyen imanlı, vatansever, bilgili ve şahsiyetli gençleri, kanaat önderlerini –çağdaş bilgilerle de teçhiz ederek- yetiştiren sivil kuruluşların özü mesabesindedir.
KOCAV, otuz yıl önce bir grup genç hukukçu, ilim adamı, iş adamı ve sanatçının bir büyük rüya ile ve son derece de mütevazı imkanlarla başlattığı büyük ülküye yolculuğun adıdır…
14 Nisan 2018 tarihinde 30. Kuruluş yıldönümlerini İstanbul Cemal Reşit Rey salonunda büyük bir coşkuyla kutlayan Kültür Ocağı Vakfının (KOCAV) genel başkanı hukukçu Sayın Dr. Ali Ürey beyin açış konuşmasının bazı bölümlerini -vakıfla ilgili bir fikir sahibi olmanız için- aktarmak istiyorum.
“İlmi bilgi üretmek ve bu bilgiyi üretecek aydınları, münevverleri yetiştirmek için yola çıkan Kültür Ocağı Vakfı 30 yılı geride bıraktı. Bize bu günleri gösteren, Kültür Ocağı Vakfı’nı bir ümit olarak milletimizin önünde tutan Rabbimize şükürler olsun.
30 yıl önce Fındıkzade de Hatip Naci Sokakta apartman dairesindeki merkezimizin açılışında duyduğumuz heyecan, oradan asansörsüz bir binada 5. Katta bile olsa caddeye, Millet Caddesine çıkışımızda hissettiğimiz mutluluk, 2003 yılında halen Vakıf merkezimiz olan Süleymaniye’deki Hacı Arif Bey Konağı’na taşınırken duyduğumuz gurur, 2015 yılında Erol Güngör Kültür Merkezi’ni açarken yaşadığımız coşku daha dün gibi hatırımızda.
4000’ i aşan bursiyer, 150 civarında televizyon programı, 20 öğrenci sempozyumu, 1400 tebliğ, binlerce seminer, yüzlerce konferans…
Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu çatı altında acılarda, sevinçlerde paylaşılır. Bazen bir hastane odasında şifa dilenir, bazen bir tabut etrafında gözyaşı dökülür. Bazen bir atama kutlanır, bazen bir düğünde horon tepilir, Ankara’nın Bağları ile coşulur. Çünkü KOCAV BİR AİLEDİR.
KOCAV, Türk kültür ve bilim hayatına katkıda bulunmuş bütün ilim ve fikir adamlarını saygıyla anmış, genç kuşağın gündemine getirmiştir. Mevlana hazretleri, “Kula vefası olmayanın Hakka vefası olmaz” diye buyurmuştur. KOCAV, ahde vefanın OCAĞIDIR.
Vakfımız sürekli gençlere önem vermiş, görüşlerine itibar etmiştir. Bugün itibariyle Vakfın organlarının % 50’si 35 yaş altı gençlerden oluşmaktadır. Yine Vakıf gelirlerinin 1/3 ü bu 35 yaş altı gençlerden sağlanmaktadır. Her yaş kuşağından mensubu ve neferi bulunan KOCAV, gençleşmenin ve sürekliliğin OCAĞIDIR.
KOCAV’ın kurucu kadrosu, merhum Seyyid Ahmet Arvasi hocamızın “ne yapıyorsanız en iyisini yapmak zorundasınız” tavsiyeleri ile yetişmiştir. Hocamızın nasihatine uyduk ve bu zamana kadar ne yaptıysak en iyisini, en güzelini, en kalitelisini yapmaya çalıştık. KOCAV, iyinin, güzelin, kalitenin OCAĞIDIR.
KOCAV, sevginin, hoşgörünün OCAĞIDIR.
KOCAV’ın hiç taviz vermediği ve asla vermeyeceği bir duruşu ve kimliği vardır. KOCAV, evrenseli de kucaklayan yerli ve milli olmanın OCAĞIDIR.
Tarih süreklilik ve bütünlük arzeden bir olgudur, parçalara ayrılamaz. Türk tarihi de devamlılık gösterir ve bir bütündür. KOCAV Türk tarihini bir bütün olarak görmenin OCAĞIDIR.
Kuruluş amacı olan ilmi bilgi üretimi ve bunu yapacak aydınları, münevverleri yetiştirme hedefinden asla sapmamıştır. Kısaca KOCAV, ilmin ve bilimsel üretimin OCAĞIDIR.
Sokrates’e ait bir söz vardır: “Sorgulanmayan hayat, yaşanmaya değmez.” İşte KOCAV, şüphenin, sorgulamanın OCAĞIDIR.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerin başında akıl ve irade gelir. Hazreti Peygamber (SAV), “Allah-ı Teala, akıldan daha değerli bir şey yaratmamıştır” buyurmuştur. İşte KOCAV, aklın ve iradenin, basiret ve liyakatin, hür tefekkürün OCAĞIDIR.
KOCAV, almayı değil vermeyi ilke edinmiştir. Türk Milletine hizmetten ve Allah’ın rızasını kazanma ülküsünden taviz vermemiştir. Kısaca KOCAV, samimiyetin, ihlasın ve karşılıksız vermenin OCAĞIDIR.
İnsanı diğer canlılardan ayıran bir diğer özellikte ahlak ve erdemdir. Ne güzel demiş Mevlana; “ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.” İşte KOCAV, söyledikleri farklı, yaptıkları farklı olanların değil, söylediği doğruları hayatlarında yaşayanların OCAĞIDIR.
Akıl ve ahlak birbirinden ayrılmaması gereken iki değerdir. Akılla beslenmeyen ahlak ahmaklığa dönüşebileceği gibi, ahlakla desteklenmeyen ilim ve akılda zulme dönüşebilir. KOCAV, ahlakla aklın bütünleşmesinin OCAĞIDIR.
KOCAV, hiçbir politik hesabın ve ilişkininde içinde olmamıştır. Hiçbir kişi veya kuruluşun ne ön bahçesi ne arka bahçesi ne de yan bahçesi olmuştur. Daima politikadan uzak durmuş ve politize olmamıştır. Hiç kimseden talimat almamış, hiç kimseye talimat vermemiştir. Kısaca KOCAV, boynuna tasma takılmasındansa, aç-susuz kalma pahasına dağların özgürlüğünü seçen kurtların OCAĞIDIR.
Şimdi de, 30. Yıl coşkusuyla birlikte sadece Kültür Ocağı Vakfına gönül verenlerin destekleriyle Süleymaniye’de satın aldığımız tarihi bir konağı yeniden inşa ederek Türk Kültürüne kazandırmanın, bu esere merhum Seyyid Ahmet Arvasi hocanın adını vermenin mutluluğunu ve haklı gururunu yaşıyoruz.”
Bize göre de:
İstanbul’da yaşamak tarih, kültür ve tabiat zenginliğine bizatihi şahit olmak bakımından nasıl bir ayrıcalıksa İstanbul’a üniversite tahsili için giden gençlerin KOCAV’ın kültür, sanat ve eğitim faaliyetlerine devamı da öylesine bir ayrıcalık ve zenginliktir. İddia ediyorum ve özellikle gençlere tavsiye diyorum ki dört – beş sene bu eğitimlere devam eden gençler ikinci bir fakülte bitirmiş kadar donanımlı olacaklardır.
Kültür Ocağı Vakfının 12 yıldan beri düzenli olarak dolgun münderecatla çıkardığı “Rengahenk” dergisi 41. sayısına ulaşmıştır. Yıllık faaliyetlerini konu alan renkli ve kaliteli baskısıyla göz dolduran KOCAV Bülteni 14. yılına ve 55. sayısına ulaşmıştır. Ayrıca “Türk Kültürü İncelemeleri” hakemli dergisi, her bir sayısı özel dosyalar [(1) Türkiye ve dünyada entelektüel, (2) Para: Varlığı Bir Dert yokluğu Yara, (3) Halk içinde en muteber nesne: Devlet, (4) Kaybolan Ahlakın Peşinde, (5) Düşüncenin çığlığı: Dil, (6) Tarihin Değişmez Akıntısı: Göç, (7) Kent: İdeoloji mi Ütopya mı] olarak 7. Sayıya ulaşan Düşünce Dergisi ve çok değerli fikir adamlarının muhtelif eserlerinin yayınlarını ihtiva eden kitap yayınları.
İstanbul Süleymaniye’deki Haci Arif Bey konağındaki merkezlerinde ve Erol Güngör kültür merkezinde hafta sonları düzenli olarak ayrı ayrı salonlarda (Erol Güngör salonu, Gaspıralı İsmail Bey salonu, Yesevi salonu, Hasan Kılıçaslan kütüphanesi vb.) Edebiyattan Sosyolojiye, Felsefeden Tarihe, Hukuktan Psikoloji ve İlahiyata, Sinema ve Tiyatrodan Hat, Tezhip ve Musikiye her alanda eğitim seminerleri, bilgi ve fikir şölenleri düzenleyerek Türk fikir, kültür ve san’at hayatına önemli hizmetler sunmaktadırlar.
Birincisini merhum Prof. Dr. Turan Yazgan hocanın hayatı ve hizmetlerini konu alan “uluğ beyler” belgeselleri devam etmektedir. Her yıl düzenledikleri İstanbul ve Anadolu’daki tarih ve kültür gezileri, piknikler, ramazan ayında toplu iftarlar vakıf mensupları arasındaki birlik ve dayanışmayı daha da kuvvetlendirmektedir.
Günümüzde gereğinden fazla politize olan ve yegane başarı ölçüsü olarak taraftarı oldukları siyasi partinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 40-50 milletvekili ile temsil edilmesini yegane başarı ölçüsü olarak kabul edip bununla teselli bulan Türk Milliyetçilerinin kanaatimize göre şunu bilmesi lazım: Elbette ki siyasi müesseseler saygındır ve milletimizin, ülkemizin temel meselelerinin çözümü siyaset kurumlarıyla mümkündür. Ama milliyetçiliği temsil iddiasında olan siyasi partiler ufkunu, heyecanını, enerjisini kaybetmiş, sıradanlaşmış ve geleceğe dair yeni tasavvurlar geliştiremiyorsa Türk milliyetçilerinin sadece buraya umut bağlamasının ve bununla yetinmesinin bir anlamı yoktur.
Bugün Türk milliyetçileri’nin devlet ve millet hayatında daha da tesirli olabilmesi için herhangi bir siyasi projeye bağlı olmaksızın da sivil alanda yapacakları çok büyük hizmetler vardır. Kültür Ocağı Vakfı gibi Milliyetçi teşekküllere destek vermek, ve Anadolu sathında benzerlerini kurmak, milliyetçi kitap dergi ve yayın organlarını (Düşünce Dergisi, Türk Yurdu, Yeni Ufuk, Milli Devlet vb.) desteklemek Türk milliyetçiliği fikrinin genç nesillere intikalini sağlamak konusunda gayretler göstermek gibi.
Kültür Ocağı Vakfı’nın bu hayırlı hizmetlerinden dolayı başta vakıf başkanı Dr. Ali Ürey bey olmak üzere bütün kurucularını ve mensuplarını can-ı gönülden tebrik ediyorum. Gelecek yıllarda aynı isimle bir üniversiteye dönüşmesini temenni ediyorum. Anadolu’nun dört bir tarafına -alperenler gazi dervişler misali- dağılmış bütün KOCAV’lıları selamlıyorum. Allah yüzüncü kuruluş yaşlarını da kutlamayı nasip etsin. “Kültür Ocağı Vakıf”larının sayısını arttırsın.
*www.kocav.org.tr