İsrail’in Gazze’de sergilediği soykırımda esas meselenin Filistin olmadığı gerçeğini haykırıyor yaşanan gelişmeler.
Mesele İsrail’il değil değerli okurlarım.
Mesele ABD’nin Orta Doğu’ya yerleşme projesinin hayata geçirilmesidir olan biten.
7 Ekim 2023’ten bu yana yaşananlar bize, her ne kadar Cumhurbaşkanımızın ısrarla “Dünya 5’tenbüyüktür!..” deyip dursa da BM’de veto yetkisine sahip olan 5 Ülkenin BM’de yer alan 193 üye devletten büyük olduğu gerçeği bütün çıplaklığı ile bir kere daha ortaya çıktı.
BM örgütüne üye devlet sayısı 2. Dünya Savaşı sonrasında 51 iken bugün 2024 dünyasında 193 ‘e yükselmiştir.
Veto yetkisine sahip beş daimi ülke olan ABD Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Çin, Fransa, Birleşik Krallık-İngiltere bu 5 ülke aynı zamanda dünyanın en çok silah üreten ve pazarlayan ülkeleridir.
ABD Kongresi'nde soykırımcı Netanyahu'nun 50 kaçıncı kez ayakta alkışlanması, bütün o zalimliklerin arkasında nasıl bir "Batı" canavarlığı ve kirli bir hesap olduğunu bir kez daha gösterdi.
Uluslararası Adalet Divanı'nın İsrail devletini soykırımcı ilan etmesi, vicdan sahibi Batılı ve Yahudi aydınlarla üniversitelerin isyanı ve milyonlarca dünya vatandaşının sokaklara dökülmesi bile İsrail'in sergilediği soykırımı durdurmaya yetmedi.
Soykırımcı İsrail’i rahatsız eden sert bir tepki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi:
"Biz nasıl Karabağ'a girdiysek, nasıl Libya'ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok"
Bu sert çıkış haliyle İsrailli yetkilileri çok kızdırdı.
İsrail Dışişleri Bakanı YisraelKatz da Erdoğan’a bölgede daha önce yaptıkları zalimlikleri de hatırlatarak verdi cevabını:
"Erdoğan, Saddam Hüseyin'in izinden gidiyor ve İsrail'e saldırı tehdidinde bulunuyor. Orada ne olduğunu ve nasıl bittiğini hatırlamasına izin verin"
İşte bu sözler her ne kadar İsrail Dışişleri Bakanı YisraelKatz tarafından söylendi dense de aslında KATZ, ABD’nin Orta Doğu’ya geliş niyetini öncesi ve gizli ajandasına tercüman oluverdi.
Hani ABD Orta Doğu'ya demokrasi getirecekti? Hani Arap Baharı yaşanacaktı? Hani Saddam gidecek ve Irak’a demokrasi gelecekti? Hani Kaddafi gidecek ve Libyalılar refaha kavuşacaktı? Hani Esed indirilecek ve Suriye daha özgür bir ülke olacaktı? Daha Afganistan’ı saymıyorum bile, daha Şah devrildikten sonra yerine Humeyni’nin getirilişini takiben İran ile Irak’ın sekiz yıl savaştırıldığından söz etmiyorum bile!..
Bizim NATO’ya girişimizden bu yana ülkemiz içerisinde yaşanan darbeler, muhtıralar, ihtilaller, idamlar ve binlerce gencimizin hayatının söndürüldüğü sağ-sol adı altındaki çatışmaların hangi kaynaktan geldiğini çok iyi biliyoruz…
Avrupa başkentlerinde Büyükelçilerimize yönelik her türden saldırı ve eylemi gerçekleştiren ASALA örgütü her nedense bir anda kepenk indirtilip yerine ülkemizin içine yönelik eylemlerin taşeronu PKK’ya ihale edilmesinin ardından 15 Ağustos 1964 akşamında Siirt’in Eruh ilçesiyle Hakkari’nin Şemdinli baskınlarıyla başlayan ve yarım asırdır süren mücadelenin son yıllarda ülke dışına çıkarılarak bitme noktasına getiriliş bana öyle geliyor ki Orta Doğu’ya yönelik planlar yapanların yeni yöntem ve taşeronlarla eyleme geçecekleri duygusunu vermektedir.
Bu eyleme geçişlerin her zaman bir içerideki piyonları olmaktadır ne yazık ki, bir de uluslar arası güçlerin piyonları olmaktadır…
“Bilmem kaçıncı Haçlı Seferi yaşanıyor Kudüs’te!..” diye tesadüfen başlık atmadım değerli okurlarım. Haçlı Seferleri, XI. ve XII. yüzyıllar arasında, Avrupalı Hıristiyanların bir araya gelerek, kendilerince kutsal olan yerleri Müslümanların elinden almak için düzenledikleri ve sekiz kez yinelenen savaşlara verilen isimdir.
200 yıl içerisinde 8 kez yaşanan Haçlı Seferleri’nin karşısında direnen güç Anadolu Selçuklu Devletidir.
Haçlı Seferleri, Kudüs'ü ve Kutsal Toprakları Müslümanların kontrolünden geri almak amacıyla Hıristiyan güçler tarafından düzenlenen bir dizi askeri harekâtın adıdır. Sonuçta Anadolu’da yaşanan 8 savaştır. Her harekat farklı başarı ve başarısızlıklarla sonuçlandı ama nihayetinde Kudüs'ü ve Kutsal Toprakları Hıristiyanların kontrolünde tutma hedefi başarısız olurken Haçlı Seferleri fikrinin cazibesi MS 16. yüzyıla kadar devam etmiştir…
Bugün Orta Doğu’da yaşananların olan bitenin ana mantığı da aynıdır: Bu konuda niyet saklanması da yoktur. Güya Tevrat’ta Yahudilere vaad edilen toprakları ifade eden Arz-ı Mev’ud/Vaat edilmiş Toprakları görünürde İsrail’e fakat gerçekte ABD’ye bağlamaktır. Bunun gerçekleştirilmesi için her türlü yöntem mübah görülmekte ve ABD Kongresi'nde Netenyahu dünyanın gözü önünde 50. Kez ayakta alkışlanmaktadır.
Arz-ı Mev'ud (Vaat edilmiş Topraklar) kelimesindeki 'Arz' iddia edilen toprakların sadece İsrailoğulları'na ait olduğunu ifade etmektedir.
Değerli okurlarım, dünyada bir milletin devletiyle var olabilmesi ve yaşayabilmesi için güçlü olmaktan başka bir seçeneği yoktur. Ve de bir başka devletin merhametine/korumasına sığınarak devlet olunmaz.
Sonuç olarak yazımızın giriş bölümüne dönersek:
İsrail’in Gazze’de sergilediği soykırımda esas meselenin Filistin olmadığı gerçeğini haykırıyor yaşanan gelişmeler.
Mesele İsrail’il değil değerli okurlarım.
Mesele ABD’nin Orta Doğu’ya yerleşme projesinin hayata geçirilmesidir olan biten.
GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…