Aydın Büyükşehir Belediyesi Kültür dairesinde, her şey normal gibi gözükse de, içerideki anlaşmazlıklar çok can sıkıcıydı.
Görevden alındıktan sonra, muhtarlıklar dairesine atanan Tahir Bey'in, haksız uygulamaları ve başkan Özlem Çerçioğlu ile aramızda geçen küçük bir diyalog;
Devletin kör kuruşunun peşine düşmemiz ve kamu haklarının korunmasından yana olan tavrımızın sonucunda, Tahir bey'de, boş durmamış, mevcut maaşımı yarıya düşürmüştü. Evimin, çocuklarımın rızkıyla oynamak, bu kadar kolay mıydı?
Tabi bizimde, bizleri koruyup kollayan Topuklu Efemiz vardı. Dürüsttük, haklıydık ve korkmuyorduk. Bu cesareti kimden mi almıştık? Tabii ki, topuklu Efe'den…
Korkmamız için bir neden yoktu, çünkü başkanımızda korkmuyordu.
Biz, yetim hakkı yememeyi, fakir fukaranın gözetilmesini ve hiç bir çocuğun yatağa aç girmeyeceğini ondan öğrenmiştik.
Onun için haksızlığın üzerine korkmadan gidiyorduk.
Yapılan haksızlığı başkanımla paylaştığımda, "Sana yapılan haksızlığı biliyorum, hepsinden haberim var, düzelteceğim maaşını" dediğinde, yalnız olmadığımı, taşeron personel de olsam, arkamda dağ gibi bir başkanımın olduğunu anlamıştım. Zaten kısa bir süre sonra, yine bir etkinlik öncesinde yanıma kadar gelip; "Senin maaşını düzelttim haberin olsun"demiş ve mağduriyetimi gidermişti.
Ancak bu sevincim uzun sürmeyecek işime son verilecekti.
Aradan kısa bir süre geçmişti ki, daire başkan'ı Özlem Bayraktaroğlu'nun emir ve talimatlarıyla, sanat koordinatörlüğü görevime son verildi.
Konumuza dönelim...
Tahir Bey, görevden alındıktan sonra, İstanbul Sarıyer Belediyesi'nde, nikah memurluğu yapan Özlem Bayraktaroğlu'nun kültür dairesine atandığını öğrendik. Bu hızlı yükselişin nedeni ne olabilirdi? Tabii ki bu atamayla birlikte ek gösterge, maaş ve emekliliğe yansıyan kıdem de aynı hızla yükseliyordu. (Daha sonra bu yükselişin hızı kesilmemiş, daire başkanının yükselişi genel sekreter yardımcılığına kadar gitmişti) Bir insan tamda emekliliği yaklaşırken, ancak bu kadar şanslı olabilir ve talihi yüzüne gülebilirdi.
Daha sonra Kültür'e gelenlerin ardı arkası kesilmemiş, kültür sanat ile ilgisi olmayan ne kadar kişi varsa bu dairenin yolunu tutmuştu. Daire başkanı ile birlikte gelen Mehmet Gültaş Bey'de bizimle birlikte çalışmalara başlamıştı.
Hemen her gün istişare içerisinde çalışmalarımız devam ederken ve ortada da hiç bir anlaşmazlık yok iken, daire başkanının bize karşı olan davranışlarında bir anormallik olduğunu farkettik. Daha soğuk davranıyor, bizimle hiç görüşmüyor, bazı plan ve hesaplar içerisinde olduğu açıkça belli oluyordu.
Genel sekreter yardımcısı Bülent Bozbaş ile görüşmeleri ve bizleri daireden uzaklaştırmak için yaptığı sinsi planlarını açık ve net olarak gözlemleyebiliyorduk.
Kültür’den çok dedikodu faaliyetleri üretmeye başlayan daire de, akıl almaz şeyler oluyordu. Kendisine yanlış ve iftira içeren bir şeyler aktarılıyor, yada uydurma bahanelere inandırılıyordu.
Sonunda Özlem Bayraktaroğlu'nun da, kısa sürede yalan, yanlış ve iftira çarkında dönmeye başladığına bizzat kendim şahit olmuştum.
Bunları yaparken bir yerlerden güç mü alıyordu? Peki ama nereden?
O da gücünün farkında olmalıydı ki, büyük bir özgüvenle duruyor ve kesin tavırları dikkatlerden kaçmıyordu.
Yine bir gün toplantı halinde iken, "Beni ve Mehmet Gültaş'ı Erkan Karaarslan gönderdi" demişti. Bu söze çok şaşırmış, Erkan Karaarslan'ın kim olduğunu ve nereden gelmiş olabileceğini düşünmeye başlamıştık. Sürekli bu kişinin isminden bahsediliyordu.
Bu adam kim olabilirdi ki?
Bizim için topuklu Efe'nin değeri, hep en öndeydi.
Daha sonra Çine'deki bir temel atma töreninde, başkanımız Özlem Çerçioğlu'nu beklemeye koyulduğumuz sırada, sayın başkanın tören alanına intikal ettiğini gördük. Daire başkanları, müdürler, meclis üyeleri ve belediye başkanları kendisine eşlik ediyordu. Daire başkanı Bayraktaroğlu'na, usulü bilememiş olması ve birazda yardımcı olmak düşüncesiyle, "Başkanım sizde Özlem Başkan'ın yanına gitmeyecek misiniz?” dediğimde, bana; "neden gideyim ki" cevabını vermişti. Şimdi ise ikinci şaşkınlığı yaşamış ve hayretler içerisinde kalmıştım. Sonra, "sizde orada bulunursanız iyi olur" diyerek yanından ayrıldım.
Artık görüşmelerimiz yavaş yavaş azalmaya başlamış ve sonra da daireden tamamen soyutlanmıştık.
Tabii bu arada, daire başkanına yaranma çabası içerisinde olan ve dedikodu çarkında yol alanlarla birlikte, Bülent Bozbaş talimatlı, Özlem Bayraktar'oğlu faaliyetlerinin tamamını görmekteydik.
Daire başkanının personel arasındaki bu ayrımcılığı gözlerden hiç kaçmıyordu. Anlaşılan bizi gözden çıkarmış ve kapının yolunu göstereceklerdi.
Ve de öylede oldu.
Osman İrik, Serkan Fırtına ve Yaşar Serindağ'ın yer değişikliğine uğradığını, diğer bir deyimle, sürgüne (daha sonra teknik personel Yaşar Serindağ'ın baskı sonucu bunalıma girip, istifa ettiğini öğrendim.) gönderildiğini üzülerek öğrendim. Daha sonra diğer kültür ve sanat emekçilerinin…
Devam edecek...