Değerli okurlar bir gazetede başkanın bisikleti diye bir yazı okumuştum. Yazıda diyor ki: Brüksel sokaklarında dolaşırken bir arkadaşım, yanımızdan geçen kendi halindeki bisikletli şahsı göstererek; “başbakan gidiyor” dediğinde hem içten bir hayranlık duymuş hem de şaşırmıştım. Bizdeki makam araçları, korumalar, önlemler ve şaşaa ile kıyaslandığında o bisikletli ve yalnız başbakanın hali bana pek olağan gelmemişti.
Derler ki Peygamberimiz arkadaşları ile otururken yanlarına gelen bir yabancı“ Hanginiz peygamber?” diye sorar çünkü kendisini yanındakilerden ayırt edemeyeceği kadar sade yaşayıp giyinen bir peygamberin ümmetiydik. Bu şatafat ve gösterişten uzak bisikletli tevazu yakışacaksa bizim başbakanımıza yakışırdı, yakışmalıydı, diye düşünüp ah demiştim, ah!
Çok da doğru düşünmüştü. Eğer gerçek Müslüman olan yöneticiler gerek dini kurallarda gerekse insanı ve vicdanı olması gerekir.
Hiç unutmuyorum yine bir gazetede veya facebook da görmüştüm önceki İran Cumhurbaşkanı görevi bittikten sonra halkın bindiği dolmuşa binip ayakta evine gittiğini gösteriyordu.
Bir ulusun yıllarca Cumhurbaşkanlığı görevinde bulun sonrada yanında ne koruması ne güvenliğini sağlayacak hiç biri yok.
Yine gördüğüm bir resim beni son derece etkilemişti. Yıllık bütçesinin çok ama çok fazla verdiği dünya devletlerinin biri olan Almanya maliye bakanı işine giderken bisikletle gidiyordu.
Yine gördüğüm ve içimi burkan bir resimde yanılmıyorsam geçmişte bizim Cumhurbaşkanı Hollanda başbakanı ile görüşmeye giderken arkasında beş altı makam araçları ile gidiyor, Hollanda Başbakanı görüşmeye bisikleti ile geliyor.
Kanada Başbakanı ülkesini ziyaret eden bir konuk başbakana ziyafet veriyor. Nerde diye sorarsanız bir piknik yerinde çok ama çok sade ikramlarda bulunuyor. Bunlarda şatafat ve gösteriş yok. Ama bizim yetkililer itibar diye en şahane konutlarda ziyafetler veriyorlar.
Seçim önceleri bazı belediye başkanlarının söz verdikleri gibi mütevazi davrandıklarını duyuyor ve görüyoruz.
Seçimlerden sonra yeni seçilen bazı belediye başkanlarının halka ve seçmenlerine şirin görünmek için makam odalarının kapılarını söktürdüğünü bazı belediye başkanlarının da hızını alamayıp belediyenin etrafını çeviren duvarları yıktırdığına şahit olduk.
Bazı belediye başkanlarının seçimlerde farklı konuşmaları ve halka verdiklerinin seçildikten sonra tam tersi işler yaptıklarını da okuyup görüyoruz.
Örneğin Tokat ilinin bir kasabasında seçilen bir belediye başkanı seçildikten iki ay sonra bir buçuk milyon diğerinde makam arabası aldığını da görüldü.
Birisi bana; “Sizin belediye başkanı makam odasının kapısını söktürdü, artık her yaptığını herkes görebilecek” dese benim için bir şey ifade etmezdi. Çünkü ben başkanın yaptıklarının herkes tarafından görülebiliyor olmasından ziyade hiç kimsenin görmediği yerlerde yaptıklarının helal, yasal, namusluca olması ile ilgiliyim. Makam odasında kapısı olmayan bir başkan şov yapmaktadır ve şovunu görünür kılma derdindedir. Bu toplumun, bırakınız o kişiye güven duyması bilakis ondan şüphe etmesine sebep olur. Neyi gizlemek için bu kapıyı kaldırdı diye sorulur Örneğin? İhaleye fesat karıştırmak için, rüşvet almak için, adam kayırmak için, haksızlık için mutlaka kapısı kapanabilen bir yer bulunur. Kapıyı sökerek şov yapanlara değil, kapı kırk kat kilitli olsa dahi haksızlık, hukuksuzluk ve ahlaksızlık yapamayacak yöneticilere çok ama çok bu ülkenin ihtiyacı var.
Toplumda öyle o makamlara gelenler milletin malının kendilerine emanet edildiğinin farkında olarak toplum korkusu ve vicdanı ile hareket etmeli ve en ufak bir yanlış yapamamalılar. Fakat gel gör tevazudan eser kalmadı. İlk günkü gibi kalmaya gayret edenleri de bu çark dışarı attı ve bir daha koltuk yüzü göremez hale geldiler. Belediye başkanı olduğu gün seçim galibiyetini dostlarıyla kutlamak yerine bir tenhaya çekilip aman yarabbi ben başıma nasıl bir iş aldım, bu emanetin hakkını nasıl vereceğim diyerek sabaha kadar düşünen gönüllere muhtacız.
Öyle kapı sökmekle, arada bir çarşılarda tek başına boy gösterip vatandaş arasına karışmakla filan olmaz bu işler. Toplum korkusu, adalet duygusu, vicdan sızısı, kendisine emanet edilen her şeyi , “Bunu yapmazsam bu koltukta oturamam” diye düşünecek başkanlara çok ihtiyacımız var. Seçildiği gün aile efradını toplayarak kendilerine belediyeden mutlaka uzak durmaları hususunda gerekli ikazları yapmaları gerekir.
Önemli bir konu da bazı belediye başkanlarının ve üst düzey yöneticilerinin hiç hoşuma gitmeyen bir sözler var. “Efendim itibardan tasarruf olmaz” demeleri
Bir devletin itibarı köşklerde ve saraylarda yaşamakla itibarlı olunmuyor. Atanmış ve el pençe divan duran bakanlarla da olmaz.
Kalkınmış ve itibarlı ülkelerde ölçüler değişiktir. Yönetenler için mütevazı yaşam. Yöneten ve yönetilenler her şeyden önce adalet çok önemli. Dürüst yönetim, açık toplum, açık hesap. Ve de özgürlük. Sorgulama kültürüne tahammül.
Özgürlükler…
İtibar diyorsan, Halkın refahıyla, sanatta, edebiyatta, bilimde halkın yaşamı için ürettiğin değerlerle itibar kazanırsın.
Padişah efendilerimiz itibar ve gösteri için yabancı devlet tüccarlarından yüksek faizle aldıkları borç yüzünden saraylar israf ve şatafat için yaptıkları harcamaları ile devlet batmıştı. Onların borçlarını da Cumhuriyet hükümetleri ödedi.
İtibar diye diye halkının feryadını duymayan Hitler, Mussolini ve Çavuşesku da itibarları yüzünden hem kendileri hem de halklarına en büyük kötülüğü yaptılar.
İDLİB ŞEHİTLERİ
27 Şubat'ta Suriye rejim güçlerinin saldırısında 34 askerimiz şehit oldu, milletçe içimiz kan ağladı. Şehitlerimize Tanrı’dan rahmet, ailelerine sabır, ulusumuza başsağlığı diliyorum. 91 yaşında ölen bir bedevi için yas ilan edep bayrakları yarıya indiren Türkiye neden 34 vatan evlatları için aynı kararı almıyor, anlamıyorum. Yorumu okurlarıma bırakıyorum.