Bugün hemen, hemen her vatandaş cebinde, cüzdanında kredi kartlarına yer ayırır hatta çoğumuzun cebinde birden fazla bankaya ait kredi kartları mevcut durumda. Aslında ilk bakışta çok büyük kolaylık gibi göründü gözümüze bu yüzden hepimiz yanımızda birer ikişer taşımaya başladık para yerine geçen o plastikten yapılma kartları. Bugün baktığımızda kredi kartlarını kolaylıktan ziyade bankalara olan bağımlılık dolayısıyla bulundurur olduk. Her kredi kartı, kişinin kendi özgürlüğünden bir kısımda olsa feragat amacına hizmet ediyor. Aslında bilinçli bir tüketici için faydalı kullanılabilir gibi görünse de ülkemizde kişilerin kendi ekonomisinin göstermiş olduğu dalgalanmalar mecburen bilincimizi bir kenara bırakmamıza neden olmuştur.
Ne de güzel avantajlarla, hediyelerle, promosyonlarla hayatımıza girdi şu kredi kartları. Alışverişlerimizde ekstradan yapmış oldukları taksitlendirmelerde bu işin cabası oldu. Hatta kullandığın ay ki hesap ekstresi ödeyemezsen de asgari bir tutar yatır sen kullanmaya devam et! Bankanın en çok sevdiği müşteri tipi kullanmış olduğu tutarı uzun taksitler halinde ödemeyi seçen, asgari limiti yatırıp bakiye kısmını yatırmayan veya ödemeyi erteleyen daha ziyade hiç yatıramayan müşteriler bankanın en gözde müşteri tipidir. Borcunu zamanında ödeyeni hiç sevmiyor. Çünkü en son aşamaya geldiği nokta size gelen bir telefon “ödeme planı yapalım” şeklinde bir teklif, zaten fazi çok küçük oranlar da size ayrıca bir külfet yüklemez merak etmeyin! Günler aylar sonra yine bir telefon ama artık külahlar değişmiş durumda “borcunuzu ödeyin aksi taktirde yasal işlem başlatılacak" sonunda korkulan oluyor yasal süreç de başlıyor. Örneğin; bin TL lik borcunuz banka avukatına gittiğinde masraflar, takip öncesi ve sonrası faiz, avukat ücreti, v.s derken sizin bildiğiniz bin TL borç miktarı 2 bin TL’ye yaklaşıyor, sonra evde, aile içerisinde bir huzursuzluktur başlıyor. Evinizde artık o eski tat-tuz kalmadı. Hatta o çok sevdiğiniz eşiniz bile size zamanla düşman olmaya başlıyor. Evinizin içersinde başlayan bu ekonomik kriz sizi şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmanın eşiğine getirebiliyor.
Hele birde şu ev kredisi, taşıt kredisi, İhtiyaç kredisi v.b gibi düşük faizli kampanyalar. En fazla iki taksitini ödeyememenize bakar. Evinizi bankanın vermiş olduğu kredi ile alırken banka lehine ipotekli olarak alıyorsunuz ipotekli borçlar çok kısa zamanda tahsil edilebiliyor, Borcunu öderken krediyle almış olduğunuz evinizi banka alacağına mahsuben satın alır ya da 3.kişi ihale yolu ile satın alır. elini versen kolunu kaptırmaktan çıktı artık olay elini vermek için hareketlendirdiğin anda kendinizi tamamen kaptırıyorsunuz. Zaten şu kredi olaylarında bir de üstüne dosya masrafı v.b isimlerde tamamen hukuka aykırı, yargıtayın vermiş olduğu kararları hiçe sayarak alınan ücret mantığın bittiği an oluyor. Konuya istinaden hatırlıyorum daha hukuk fakültesinde öğrenciyken bir arkadaşımın bankadan almış olduğu krediye ek olarak alınan dosya masrafını geri alabilmiştik. Artık bizim vatandaşımız bu konuda duyarsız hale geldi. Dosya masrafı v.s uğraşmak istemiyorlar ya da nasılsa kaybederiz diyorlar v.s ama benim hayatımdaki öncelikli ilkelerimden birisi hak verilmez, alınırdır. Hakkımızı arayacağız yoksa kimse bize hakkımızı vermez.
Bugün kredi kartlarına, banka kredilerine bağımlı hale geldiysek ve bunun nihayetinde olumsuz sonuçlarla karşılaşabiliyorsak aslında bütün suç, sorumluluk bizde değildir. Hayat işte! Bu kadar acımasız. Deyim yerindeyse; “Bankalar bize hava güneşliyken şemsiye veriyor, fırtınanın yağmurun tam ortasında şemsiyeyi geri istiyor.” Biz mecbur ediliyoruz, karşımıza dayatmalar çıkıyor. Zaten tüm dünya üzerinde adaletsiz bir ekonomi hâkim hayatını günlük güneşlik yaşayanlarla yoksulluk içinde yaşayanlar arasında kocaman bir uçurum oluştu.
Yazımı geçenlerde sosyal medya da karşıma çıkan bir cümleyle sonlandırmak istiyorum. Bu cümle kime ait ya da hangi düşünceye ait bilmiyorum ama kesinlikle doğru bir söz: “Fakir bebeğin içemediği sütü, zenginin köpeği içiyorsa bana kimse adaletten bahsedemez.” Ortaya çıkan birçok olumsuzluğun nedeni paranın adaletsiz yönetilmesidir.