Osmanlıdan günümüze 200 yıllık geçmişi olan muhtarlık, mahallenin gözü, kulağıdır. İlk muhtarlar tayin yoluyla iş başına getirilir, “Söz sahibi, seçilmiş, ihtiyar” gibi anlamlara gelen yönetim katıdır. Demokrasinin ve yerel yönetimlerin halka hizmetteki ilk yüzü olan devletin, vatandaşa dokunan en sıcak eli ve vatandaşa en yakın idari birimimiz olarak önemli bir görevi ifa etmektedir.
**
Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı döneminden kalma Ağnam Vergisi (Hayvanlar Vergisi) vardı. Daha sonra kaldırılmıştır. O yıllarda Genç Cumhuriyet bu vergilere muhtaçtır. Devlet görevlisi ve muhtar nezaretinde bütün hayvanlar tek tek sayılarak vergi tahsiline gidilirdi.
**
Aslında devlet görevlileri muhtar ile birlikte köylünün ağnam vergisini ortaklaşa üç aşağı, beş yukarı herkesin gücüne göre bir tahsilât planıyla hazırlanırdı. Bazen yeni ve ateşli tahsildarlar, sayıma girişir, her tepede bir çadır, oraya koş, buraya koş, bir zaman sonra bıkarlar, muhtara gel derlerdi, orta yol bulunurdu. Bir ara Durmuş Ali Şahin’in keçileri azalmıştı. Mağduriyet olmasın diye tahsildar ile sayıma gidilir.
Evde Hatça kadın peynir mayalamaktadır.
“Hatça Bacı kaç keçiniz var”
“Kardaşım, üç on, bir beş, bir de portakal var.”
Muhtar, tahsildara hemen tercüme eder.
“Hatça Bacı ona kadar saymayı bilir, üç on otuz, bir beş otuz beş, bir de portakal adında keçi ile 36 keçileri var…”
Tahsildar efendi hayret ve şaşkınlıkla çenesini kaşımaktadır.
Bu yaşanmışı “Portakal Hikâyesi” olarak her yerde anlatır…
**
Muhtar Koca İbrahim 1946 yılında istifa edince ve ilk sıradaki ihtiyar heyeti azası rahmetli dedem muhtar vekilidir. O yıllarda muhtarlık seçimi üç yılda bir yapılırdı. Deri kılıf içindeki muhtarlık mührünü yeleğinin cebine koyar, gerektiğinde “huh,huuh” diye üfürüp, nemlendirerek mühür basmaya başlar. Sonraki dönemde de aday olur ve kazanır. Böylece namlı kara atlı muhtar dedem, bir buçuk dönem muhtarlık yapmıştır.
**
Bir akşamüstü, ninemin teyzesi Eliften olma Tahsildar Hasan Efendi, dedemin Bostan kesiğindeki çadırına çıkagelir. Kısa bir selamdan sonra sert bir ses tonuyla “Muhtar köyün hayvanlarını tek tek sayacağız, haydi bakalım, çabuk ol” dediğinde arada bir “enişte” dediğinden dedem, ninemin teyze oğlunun bu sertliğine şaşırır. “Hasan Efendi, vakit dar, akşam oluyor, yarın sayalım” dediyse de bir çekişme başlar, dedem bir ara sinirlenir, “y….mı sayarsın” der. Ninem de kokular içindeki oğlak etini getirir fakat teyzesinin oğlu Tahsildar Hasan Efendi” ortalıktan kaybolur.
**
Dedemin eline mahkeme celbi ulaşır. O yıllarda ilçemiz olan Bozdoğan kazasındaki arzuhalciye gider. Arzuhalci kâğıdı evirir, çevirir. “Muhtar sen tahsildara y….mı sayarsın diyerek görev yapmasını engellemek ve hakaret suçundan hakim karşısına çıkıyorsun. Kesin ceza alırsın ama bir çaresine bakarız” deyince dedemde şafak atar. Arzuhalciler o yıllarda hâkim kadar tecrübeli, anasının gözü insanlar. Akşam vakti dağınık olan köyde sayımın zor olacağını, yarın sayalım dediğini, yanlış anlaşılma olduğunu içeren bir savunma yazan arzuhalci, bu işin kapanacağını da söyler. Dedem arzuhalcide keyif kahvesini höpürdetirken Körteke tarafındaki köylüklerden bir muhtar aynı arzuhalciye gelir, oturup sohbet ederler. Arzuhalci, Bozdoğanlı köy muhtarına haksız olduğunu, işinin çok zor olacağını anlatmaktadır.
Muhtar,
“Hâkime bir oğlak göndersek nasıl olur?”
Arzuhalci,
“Amanın sakın ha! Adam rüşvete karşıdır. Çıranı yakar âlim Allah”
“Yapma yahu.”
Diyerek bir süre düşünen muhtar gülümsemeye başlar, çıkar gider.
**
Bozdoğan adliyesinde duruşma başlamıştır. Tahsildar Hasan Efendi, söz alır. Muhtarın vazife yapmasını engellediğini, küfür ettiğini, hayvanları kaçıracağından şüphesi olduğunu anlatır. Muhtar dedem ise, vaktin dar ve köyün çok dağınık olduğunu, her tepede bir kara çadır var diyerek yarın sayalım dediğini, muhtemelen tahsildar efendinin yanlış anladığını söyler. Hâkim şöyle bir duraklar, savunma ve iddia kâğıtlarını elinde sallayarak konuşmaya başlar;
” Yarın sayalım ya…mı sayalım evet evet yanlış anlaşılma olabilir”
“Beraat”
Dedem arzuhalcide alır soluğu…
İkinci kez kahve höpürdetmektedir.
Bozdoğanlı o muhtar da arzuhalciye gelir.
“Muhtar, sizin iş ne âlemde? Nasıl ettiniz?”
Muhtar gülümsemektedir;
“Hâkime bir oğlak gönderdik, iş halloldu”
Dedem şaşırır;
“Hani hâkim rüşvet düşmanıydı, nasıl oldu bu iş?”
Muhtar gülerek anlatmaya başlar,
“Oğlağı kendi adıma değil, karşı köyün muhtarı adına gönderdim.
İş, anlaşılıp soruşturulana kadar bizim iş oldu da bitti maşallah.”
“Allah Allah hayret yahu”
Diyerek başını kaşımaya başlar,
“Muhtar kardaşım senden korkulur vallahi”
**
Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarların ağırlığını görerek guruplar halinde davet ederek sarayında ağırlamıştır. Demokrasi zincirimizin ilk halkasını oluşturan, mahallelerimiz için özveriyle çalışan muhtarların siyaset sahnesinde olanlarını kazanç görmek yerine, onları sahadan atmaya, silmeye çalışmak, ayağa kurşun sıkmaktan farksız bir girişimdir…