Özal “benim memurum işini bilir” dediğinde çocuktum daha. Babam muhtemelen işini bilmediğinden ekonomik kriz içerisinde geçinip gidiyorduk… Üye olduğumuz kooperatifin aidatı maaşın çoğunu götürüyordu. Babam emekli olduğunda mal beyanında bulunsa iki evlat bir avrat bir de kooperatiften subasmanı temel… Elde kağıt kalem sürekli hesap yapıp sigara içen baba figürü yerleşti böylelikle…
Babam siyasi beceri ve esneklik konusunda da başarısız olduğundan müdür olamadı misal…Üstelik bahtsızdı da.. Zira Kazakistan’da öğretmen olacaktı tam gidecekken hükümet değişti gidemedi…
Yaşadığımız yerde lise olmadığından yatılı okulda okumam gerekiyordu… O yüzden iki valiz yaptık dolaştık okul okul… Askeri liseye giriyordum tam sağlık raporunda gözüm 0,50 bozuk çıktı –tanıdığı olanlar gözü 1 derece olsa da oluyormuş dediler- bir babanın çaresizliğini o gün gördüm ben…
Nerelisin dediklerinde hem Aydın hem Afyon demem de babamın suçu… Tam 25 sene Afyon'da öğretmenlik yaptı mesela çıkmadı bizim tayin… Mevsiminde sarmaşık yiyemedik, dalından portakalı koparamadık bu yüzden… Şeker pancarı söktük tarlalardan alıç çaldık bunların yerine…
DMO marka kalem, defter, silgi hiç girmedi evimize öğrenci velilerinden peynir köy yumurtası da yiyemedik babamın inadı yüzünden…
Kredi kartı kullanmadığından –nasıl bir felsefe ise paran varsa al yoksa alma- kredi kartımdan taksitle eşya aldık kendisine kartın ödeme günü geldiğinde sabah sekizde kapıda kuruşu kuruşuna elinde para bekliyor… Eksik kaldı sen tamamla demediği gibi fazlasıyla çay içersin de yok!
Hayat çok geriden başladık babam yüzünden. Beni savcılıktan sorguya çağırsalar babamın arabasında dolaşsam desem babamın arabası yok… Pırlanta ticareti yapsam yardımcı olsa desem ne altından anlar ne borsadan. Balıkçı kayığı al desem almaz ben alsam baba bin desem binmez derin sudan korkar… Gayrimenkul işine gireyim yardımcı ol desem yapamaz. Sahip olduğu evi bile elbirliğiyle aldık…
Kendi işlerimizi kendimiz kurduk, kendimiz yaptık babam başımızda doğruluk dürüstlük derken sigara içerken…
Babam heybemize paralar doldurmadı ve öldükten sonra başında ağız tadı ile dövüşeceğimiz malı bile yok…
Kitaplığımda annemin babamın bana ilkokulda aldığı kitaplar duruyor babam kaplamış jelâtinle şimdi ben oğluma veriyorum oku diye seviniyor… Babam bize madden yoksulluk yaşatmış ama fikren değil hiç olmazsa deyip gülümsüyorum… Açıyorum internetten Erzurum Oltu Arıtaş köyünün bulunduğu yeri…
3 yaşındayım..Oltu çayı geçiyor köyün içinden ve ne su var ne elektrik ne yol…Babam iki gün önce aylık almaya gitmiş ben camdan dağın eteğindeki patika yolu gözlüyorum…Derken karartı gözüküyor koşuyorum karşı dağa bağırıyorum:
-Baba bana ne aldın?
-Babam portakal diyor ama iki günde bir yiyeceksin diye bağırıyor…sonra oğlum geliyor baba portakal suyu sıksana içine mandalin de koy içelim diyor…Sıkıyorum sıkarken de gülümsüyorum….Oğullar babalarını hep geçmeli diyorum. Ve babalar oğullarına hep aynı şeyi vermeli…
“hakkın ne ise onu al oğlum”…..