Ayrılık vakti gelmişti gitmek zor geliyordu, şehir de yakamı bırakmıyordu ki, elim kolum bağlıydı, bir şey mi olacaktı, hiç olmadık bir şey?
İlk değildi oysa bu ayrılık.
Başa dönmek!
Yeniden başlamak!
İçimi korku sarmıştı.
Bu gidiş bir mükâfat olabilir miydi?
Bekleyenim de yoktu ki;
Neyle karşılaşacağımı bilmiyordum, birikenlerin hepsi benimdi aslında, kimse hiçbir şeye dokunmamıştı, sessiz kalmıştım.
Sessiz kalmak kabullenmekti.
Oysa ruhumun sızısı yeni dinmişti.
Zamanın da ne çok acelesi vardı.
Yüklendikçe yükleniyordu, omuzlarım çökmüş yüzüm düşmüştü.
Zorlu bir savaş mı başlayacaktı?
Yollar umurunda değildi, duraklar değersizdi, üstelik hava da soğuktu.
Her yeri çamur kokusu sarmıştı.
İçime bir taş oturmuş gibiydi.
Sırayla dizilmiş di arkadaşlar.
Anlamsızca bakıyorlardı.
Çocuklar yoktu.
Sokağın kedileri neredeydi?
Sanki benden önce gitmişlerdi.
Masumlaşırım ben böyle zamanlarda.
Ağlayacak gibi olurum.
Şimdi ağlamanın sırası değildi.
Ağlayamamak ne kötü!
Ağrısı derinlerdeydi yaralarımın, acılarla arkadaş olmuştum, sonların sonuna gelmiş, ölümü öldürmüş gibiydim.
Nereden çıktı bu ayrılık?
Üstüme gelen yolların, kaçışan bulutların arasında kalmıştım, zamansız yüzleşme olacaktı.
Kapıdan sızan ışıklar benden önce girmişti içeri, gözlerimi açamıyordum, kapılar başka görünüyordu, izlerin derinliği duvarları ağlatıyor gibiydi, boş bir çabaydı benimkisi, daha ne olacaktı ki?
Bir nefeslik can değil miydi hepsi?
"Biraz daha otursaydım"
Biraz daha otursaydım o bankta, denizi seyretseydim, ayak sektiren çocukları, el ele tutuşmuş sevgilileri, otomobillerin gürültülü kornalarını, biraz daha...
Biraz daha otursaydım o bankta, uzaklara, çok uzaklara baksaydım, ufuktaki gemilerin geçişini, bulutlara sarılmış martıların kanadını, yalnızlığımı biraz daha…
Beş dakikaya Celalettin gelecekti, Celalettin deyip de geçmeyin, güzeldir kalbi, konuşur konuşur da hiç sıkılmazsın, yandan bakıverirsen yüzüne, basar kahkahayı Celalettin.
Daha kuşlar gelecekti çekirdek kabukları için, bakacaktım hareketsiz, nefessiz.
Biraz daha otursaydım o bankta.
"Dışarı çıkmalı"
(Korona Günleri)
Ağırlık basmıştı çıkamamıştım dışarı, nefesim bitecek gibiydi, sona mı gelmiştim yoksa?
Her şey anlamını yitiriyordu.
Çıkabilseydim dışarı,
Ne olacaktı ki? Hiçbir şey.
Zaman atlatmaktı benimkisi,
Olsun; yine de çıkmalı, boş boş gezmeli, bakmalı vitrinlere, tekme atmalı havaya hiçbir neden yokken.
Konuşmasa da, görmese de kimseyi, belki de bir kediye rastlar insan.
Baharın çiçekleri dışarıda, daha ağaçların gölgesi geceye dönmemiş, uzaktan bir adam görünür, belki de selam verir.
Bugün biriyle konuşmuş olarak dönebilirim eve. Görüştüm bile… Selam vermek ne güzel.
Dışarı çıkmalı insan, şarkı söylemeli rüzgârın melodisiyle, konuşmalı kuşlarla…
Hiçbir şey olmasa bile, kimsenin geçmediği yerden ben geçtim diyebilmek var işin içinde.