Aydınlı olmak için sadece Aydın’da doğmak gerekmiyor. Bu yargı bir yönüyle doğru.. Öte yandan Aydınlı olmak için sadece Aydın’da bulunmak ta yetmiyor. Aydın’da bulunmak başka, Aydın’da yaşamak daha başka..
Aydın’da yaşamak biraz da Aydın’ı tanımakla, Aydınlıları anlamakla mümkün.
Bakınız, olmuş-bitmiş bir şeyden değil, aksine olmaktan söz ediyoruz. Bilmeli ki “olmak” bir süreç. Süre isteyen, zaman isteyen, eyleme ihtiyaç hisseden bir oluşum. “Aydınlı olmak” da zaman içinde ve zamanla bir hal, bir sıfat, bir nitelik kazanmaktadır. Ve bu hali, bu sıfatı, bu niteliği zaman içerisinde ve zamanla kazanmak gerekiyor.
Aydın’da yaşamak, Aydın’ı tanımak, Aydınlıları anlamak demek ise bu söz konusu yaşamanın, tanımanın, anlamanın ne olduğunu bilmek anlamak demektir.
Aydın salt bir durumun adı değil ki, bu durum ile şöyle-böyle nispeti olanlar Aydınlı sayılsınlar. Aydın salt bir coğrafyanın adı da değil ki, bu coğrafyanın sınırları içinde bulunanlar sırf muayyen sınırlar içinde bulunmalarından ötürü Aydınlı olabilsinler.
Bu bakımdan Aydınlı olmak demek, Aydını tanımak, onunla tanışmak, onu anlayıp kavramak, Aydının geçmişini, tarihini ve bu tarih ülkesini “dersaadet” kılan özgürlüklerini tanımak bilmek demektir.
Hakiki Aydınlılar ise her şeyden önce gövdelerini Aydın’ın bu kutsal topraklarında eritenler Aydın’ın bu aziz toprağında ebedi ikameti seçenlerdir.
Aydınlı olmak, Aydınlıları tanımak için bu topraklara baş koyan, terlerini, gözyaşlarını ve kanlarını bu aziz vatanın istiklali ve istikbali için bu topraklara akıtan atalarımızı tanımalı, onlar aracılığı ile bu tarih ülkesinin tarihiyle ve kültürüyle kaynaşmalı ve bu tarihe yaslanmalıyız. Tarihin oluşturduğu bu şehre bir nispetimizin olamayacağını bilmeliyiz.
Aydınlı olmak demek, “kent dostu” olmak demektir. Sıradan hayatlarımızı, evlerimizi, çalışma mekânlarımızı, sokaklarımızı, mahallelerimizi, içinde yaşadığımız kenti çevreleyen tarihimizi seyrettiğimiz bir film olarak değil; kendimizin de aktörleri olduğu süreklilik taşıyan bir varoluş, içinde yaşadığımız bir devinim olarak kavramak demektir.
Aydınlı olmak demek, bu kentin içinde bizi kavrayan tarihsel ve kültürel doku ve miras ile hemhal olmak, bu tarihin içinde yer almak demektir. Böyle olunca Aydın’ın geçmişine ve özgün tarihine ve geleceğimize bakışımız da değişecektir. Tarihini soyut, toplumsal hayattan ve gerçeklikten uzak olgular olarak anlamak yerine tarihte güncel yaşantımız ve geleceğimiz arasında anlamlı bir ilişki kuracak, kendi özgün paradigmasını yaratarak Aydınlı olacağız.
Aydınlılık bilincinin gelişmesi, insanın kendisini bu topraklara ait olduğunu duyumsaması ile başlar.
Bu durum ancak insanın yaşadığı yeri geçmişi ile sevmesiyle mümkün olabilir.
Aydınlılık bilinci doğduğu, yetiştiği veya yaşamına katıldığı şehrin, beldenin, sokağın tarihini, kültürel varlıklarını ve yanı başındaki geçmişi tanımakla, bilmekle, anlamakla başlar.
İşte o vakit bir insan açısından, içinde yaşadığı coğrafya ve mekân çok farklı anlamlar taşıyacak, çok daha sıcak bir şekilde kendisini kucaklayacaktır.
Geçimini sağladığı, eğitim gördüğü kent onun için çok daha anlamlı olacaktır.
İnsan kendisini, kendi tarihinin ve kültürünün estetik bütünlüğü içinde hissedecektir.
Öte yandan insanın çevresinde bakışındaki bu değişim, herkes de olmasa bile, pek çok kişide bulunduğu kentin tarihsel, kültürel ve estetik dokusunu koruma, sahiplenme ve bu doku içinde mutlu yaşama bilincini geliştirecektir.
Aydınlı olmak demek bulundukları bölgeyi, kenti, yaşadıkları köyü ve çevresini seven insan demektir. Özgün bir Aydınlı yaşadığı çevreyi içinde yaşanabilir hale getiren, yaşadıkları mekânların tarihsel ve kültürel geçmişlerine kentsel gelişimin çağdaş unsurlarını da katarak olumlandırıp zenginleştiren, güzelleştiren insandır.
Aydınlı olmak demek, binyıllarla buluşarak, bin nesillerle kucaklaşmak demektir. Bu diyarın belleğinde ve bu topraklarda “iz bırakmak” demektir.
SON SÖZ:
Gelin Aydınlı olalım ki gözümüz “Aydın” gönlümüz “Aydınlık” olsun.