“Katma değer” bir işletmenin belli bir dönemde üretim süreci içinde tükettiği malların değeri ile aynı dönemde ürettiği malların nihai değeri arasındaki pozitif farktır.
“Katma değer” tarifinden de anlaşıldığı gibi, yaratılan değer bir üretim neticesinde doğmaktadır. Her ekonomik faaliyet bir değer yaratır. Toprağın ekilerek ürün elde edilmesi bir değerdir. Bir madeni işleyerek mamul madde haline dönüştürmek de bir değer yaratmaktır. İşte ham maddeyi işleyerek mamul madde haline dönüştürmek sürecinde kullanılan bilgi, teknoloji, sermaye miktarı, teşebbüs gücü yaratılan katma değerin vasfını, kalitesini ve miktarını belirler.
Geri kalmış ülkelerde bilgi birikimi ve seviyesi çok düşüktür. Yatırıma dönüşecek sermaye yoktur. Sermaye olsa bile bu sermayeyi yatırıma dönüştürecek müteşebbis yoktur. Geri kalmış ülke ekonomileri ranta dayalı kısır bir ekonomik döngü içinde bocalar durur. Sermaye sahipleri rant peşindedir. Rantı sağlayan topraktır; toprağa sahip olmaya çalışırlar. Tapu sahibi olmak ekonomik güç sahibi olmakla eşdeğer kabul edilir. Rantı eline geçiren küçük bir azınlık tükettiğinden artanı tekrar tefecilikte kullanır. Bu bir kısır döngüdür. Kısır döngüde insanlar kolay para kazanma hastalığına yakalanır. Üretim bu toplum için zor, riskli gereksiz bir ekonomik faaliyettir. Toplumun bilgi birikimi olan insanları o bölgeyi terk ederek bilginin ve teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı yerlere göç ederler. Yani beyin göçü verirler. Bu ekonomiler ham madde üreten, mamul madde alan ekonomilerdir. Ranttan sağlanan artı değer korkunç bir tüketim çılgınlığına döner. Gelir dengesi toplumun büyük kesimi aleyhine bozulmuştur. İstihdam yaratılamadığından işsizlik büyük boyutlarda seyreder.
Gelişmiş ekonomilerde bilgi teknolojisi yoğun bir şekilde ekonomiye girer. Tasarruflar uzun vadede sermayeye dönüşerek yatırıma ve üretime katılır. Gelişmiş ekonomilerde bireylerin önemini ne kadar tükettiği veya ne kadar tapu sahibi olduğu belirlemez. Ekonomiye ne kadar katkı sağladığı ve yatırım, üretim ve pazarlama sürecinde oynadığı etkin rol belirler. Gelişmiş ekonomilerde bireyler tükettiğini değil ürettiğini konuşur. Üretim, toplumun bütün bireylerinin ve refahının göstergesidir.
Geri kalmış ülkelerde zenginlik büyük ölçüde kamu mal ve değerlerinin yağmalanması, nüfuz ticareti ve faize dayanır. Yani iç sömürü toplumun belli başlı ekonomik faaliyetidir. Tüketim malları ithalatı üretilen yerli değerlerin yok olmasına sebep olur.
Ülkemiz ekonomisi gelişmekte olan ülke ekonomisidir. Ülkemiz insanı bilgi donanımı, yaşam tarzı ve sosyo-kültürel bakımdan bölgeler arası büyük farklılıklar göstermektedir. Ülkemiz geri kalmışlık sürecini aşmış olmakla beraber gelişmiş bir endüstri toplumu olamamıştır. Çok büyük çeşitlilik göstermektedir.
Bölgeler ve iller arasında büyük mantalite farkı oluşmaktadır. İstanbul, Kayseri, Antep, Kahramanmaraş, Denizli, Bursa, Adapazarı, Kocaeli, Konya, Çorum, Antalya, üretken sanayi ve teknoloji kullanan; tasarrufunu üretime dönüştüren iller olma yolunda büyük adımlar atmışlardır.
Ülkemizi 160 milyar dolar ihracat potansiyeline taşıyan bu illerimizdir.
Gelelim ilimiz Aydın’a Aydın ürettiği tarım ürünlerini, madenlerini ham madde olarak diğer ülkelere gönderen tasarruflarını yatırıma dönüştürmekten ziyade bankalarda faize yatıran Türkiye’nin ender illerindendir. Eğitimli yetişmiş gençlerine iş sahası açamadığı için sürekli beyin göçü veren vasıflı gücünü kaybeden bir ildir.
Son İmar Bankası krizinde, Aydın’daki toplam banka mevduatının yarısından fazlasının yüksek faiz verdiği için İmar Bankasında toplanmış olması, üzerinde derin derin düşünülecek ve sorgulanacak bir sosyo-ekonomik olaydır.
Bu kötü durumun düzelmesi için Aydın’da büyük bir zihniyet değişikliği gerekir. Üreten toplum olmanın, üreten toplumun bireylerinin erdemi ön plana çıkarılmalı; tüketim ve tüketen toplumun neticeleri gençlere anlatılmalıdır. Bilgili, üretken, tasarruf eden, müteşebbis, donanımlı, yüksek teknolojiyi iyi kullanan, endüstri ve bilgi toplumu olma yolunun açılması gerekmektedir.
SONSÖZ, Katma değer yaratmayan ekonomik faaliyete “rant “denir ve rant dinimizce “haramdır”