Ramazan Paşa Camisi önünde Gazi Bulvarı ile Baltacı hamam’ın bulunduğu sokağın kesiştiği yerde, küçük bir meydan vardır. Bu küçük meydan eskiden şehrimizin önemli bir noktasıydı. Kunduracılar arastası, hal, cami buraya çok yakındır. Şehrin hal-ü kal ehli buralarda bulunurdu. Şehrin nabzı oralarda atardı. Bu meydanlarda çeşitli eşyaların satıldığı küçük bir müzayede dükkanı vardı. Dükkanın önünde kaldırım üzerinde antika bir koltuk takımı, gardırop, antika bir saat, zengin bir bayandan arta kalan modası geçmiş bir kürk, manto vb. gibi müzayede için teşhir edilen eşyalar olurdu. Haftanın belli günlerinde, belli saatlerde bu tür icra malları, açık arttırma ile burada satışa çıkarılırdı. İşte bu icra satışlarının baş aktörü Aydın Belediyesinin kadrolu tellalı Mahmut Efendiydi. İri yarı heybetli bir adamdı. Kalın ve gür sesiyle meydana hakim olurdu. Sert ve asabi mizaçlıydı. İşini ibadet şuuru içinde yapar; yaptığı işi önemserdi. Onun için işi çok önemliydi. Müzayede başladıktan sonra gözü artık hiçbir şeyi görmez; huşu içinde görevini yapardı. Arttırmada satılacak eşyanın değeri önemli değildi onun için. Önemli olan, yaptığı işiydi. Tellal Mahmut en ufak bir eşyanın satımını bile büyük bir ciddiyetle yapar; görevini asla aksatmaz, ihmal etmezdi. Arttırma başlayınca, bu küçük meydanda, bu tür eski eşyaların öyle eski alıcıları pek olmaz; işsiz güçsüz insanlar müzayededen ziyade tellal Mahmut’u seyrederlerdi.
“Dikkat! diiikkat! Koltuk takımıııı var mı arttıran?... diye haykıran sesi meydana hakim olur, Gazi bulvarı boyunca, arastaya doğru yankılanırdı.
“Beş liraaa, var mı arttıran?... Yedi liraaa, varmı arttıran?... diye tekrar tekrar nida eder; topluluktan bir başka arttıran çıkmazsa ,” Sattıııım” diyerek satışa noktayı koyardı. Bence çok zevkli, şeffaf, katılımcı, demokratik bir satış olurdu. Satışa hile hurda karışmazdı. Şimdilerde kapalı kapılar ardında yapılan satışlarda, ihalelerde olduğu gibi danışıklı, anlaşmalı satışlar, gizli arttırmalar yapılmaz, hileli dolaplar çevrilmezdi. Rüşvetle, bahşişle, yardım(!) adı altında örtülü teşviklerle işlere hile karıştırılmazdı. Mahmut Efendi “gıllı gışlı, kirli-şaibeli işleri” hiç sevmeyen; güvenilir, emin bir insandı. Hileli bir işi ona teklif dahi edemezdin. Çiğlikten hiç hoşlanmazdı. Dobra dobra konuşurdu, gür sesi gibi, bileği de kuvvetli bir adamdı. Çarşıda ona posta atacak adam çıkmazdı. Mahmut Efendi bu gücünü hiçbir zaman kullanmadı. Herhangi bir meseleyi çözmek için onun bir sert bakışı yeterdi.
Mahmut Efendi aynı zamanda şehrimizin tellalıydı. Halka iletilmek istenen ilanları, mesajları o gür sesiyle bağırarak ilan eder ve halka duyururdu. Şehir şimdiki gibi gürültülü değildi. Mahmut Efendi’nin sesi İstasyon Meydanından, Eski -yeni Camisine doğru duyulurdu. İlanı tam duymayanlar, iyi anlayamayanlar da; duyanlara sorarak anlar; böylece her ilan, her mesaj şehirde yerini bulurdu.
Daha sonraları şehir “hoparlör teşkilatı” ile donatılınca ve o küçük müzayede dükkanı da kapatılınca, tellal Mahmut Efendi emekli oldu ve bir müddet sonra Hakkın rahmetine kavuştu. Kaybolan her eski değer gibi, Mahmut Efendi ve onun “vakur nidaları” o anlamlı sert bakışı da artık mazide kaldı. Belediyenin arttırmalı satış; ihale, ilanen satış vb. gibi işleri artık kapalı kapılar ardından görülür oldu.
Belediyenin artık ne bir” tellalı” ne de bir “hoparlör teşkilatı” ne de çağdaş bir iletişim sistemi var. Eskiden” ilanen” yapılan açık arttırmalı satışlar, açık arttırmalı ihaleler gibi önemli işler artık gizli pazarlık usulü (!) yapılır oldu. Bırakınız halkın bilgilendirilmesini gerçek ilgililerin bile pek haberi olmuyor bu gibi işlerden. İşler(!) kapalı kapılar ardında görülüyor. Sadece üç-beş ilgili biliyor artık neyin, ne zaman, nerede, nasıl ilan edileceğini! Nasıl yardım yapılacağını! Bahşiş, rüşvet taleplerinden herkese gına geldi. Millet bıktı usandı artık bu taleplerden!
Şimdi tellal Mahmut Efendi’yi çok daha fazla özlüyoruz. Onun o açık-seçik, namuslu, dürüst bir şekilde işini yapmasını özlüyoruz. Onun o aleni, şeffaf bir şekilde yaptığı mezat satışlarını özlüyoruz. Şimdi tellal Mahmut Efendi’nin o alavereli dalavereli kişilere, dolambaçlı iş teklif edenlere fırlattığı insanı “kahreden” o anlamlı sert bakışını daha da özlüyoruz. Mahmut Efendi’nin o sert bakışından gereken dersi çıkaracak olanların bulunduğunu pek sanmıyoruz; ama tekrar yerine koymayı istediğimiz o “saf-arı-pak değerlerimizi” çok arıyoruz. Şeffaf işleri özlüyoruz. Allah rahmet eylesin Mahmut Efendi.
Ruhu şad olsun!