Söze “Aydın’a dâir” diye başlayınca aklınıza ne geldi bilmiyorum! Fakat bazılarınızın aklına Aydın şehrimiz ya da vilayetimiz, bazılarınızın aklına da münevver anlamında aydın kavramının geldiğinden eminim…
Zihninizde her ne duygu uyanmış olursa olsun; yine en azından güzel duygular gelip geçtiğinden eminim!
Haydi buyrun sizinle biraz “ay”lı gezintiler yapalım değerli okurlarım.
Geçen haftaki ilk yazıma “Gül/aydın, Gün/aydın, Gözün aydın!..” diye başlamış ve bu köşemin adını da GÜL/AYDIN koymuştum.
Bir iş yerine bir tabelâ astığınızda orada neler satacağınızı kamuya ilân etmiş, bir anlamda da taahhüt emiş olursunuz…
Bazı esnaf da iş yerine “Mavi köşe!..” gibi isimler verir. Peşinen size bir şey söylemez. İş yerine gelinceye kadar mavili düşler kurdurur ya size… Biz de GÜL/AYDIN diyerek her yazımızda güllü duygular hissetsin okurlarımız niyetiyle gül/aydın tabelasını astık yazımızın köşesine…
Efendim ay kelimesi, ister gün/aydın, ister gözünüz ay/dın olsun, ister soyadınız güzel/ay/dın olsun; isterse şehrim Ay/dın densin, beraber kullanıldığı kelimeye ve kavrama ay güzelliği katan Türkçemizin ve Türk kültürünün kadîm kelimelerinden birisidir…
Ay ve gün ya da Ay/gün, ne hoş söyleyiş değil mi?
Hangisi daha öncelikli? Düz mantıkla bakarsak ay gece karanlıkları içerisinde önümüzü aydınlatan bir fener misali işleve sahip olduğu için daha önemlidir diyebiliriz. Öyle ya güneş zaten aydınlıklar içerisinde gezinir durur gün boyu öyle ya!.. Güneş, ne zaman gitse o zaman hissettirir bize varlığını. Oysa geceleri ayın özellikle de dolunay hali beklenir durur dört gözle!..
Oğuz Kağan Destanında Oğuz Kağan’ın doğumu şöyle haber verilir: “Ay Kağan’ın yüzü gök, ağzı ateş, gözleri elâ, saçları ve kaşları kara perilerden daha güzel bir oğlu oldu…”
Neyse biz burada ay mı gün mü ikilemini bir yana koyalım da 7. ve 8. yüz yıllara ait Uygurların Mani inancını yaşadıkları ay ve güneşi Tanrı edindikleri dönemde söyledikleri Turfan kazılarında bulunan Türkçe bir İlâhî’ye kulak verelim isterseniz:
Tang tengri kelti Tan Tanrı geldi
Tang tengri özi kelti Tan Tanrı kendisi geldi
Turunglar kamag begler kadaşlar // Kalkınız, bütün beyler, kardeşler
Tang tengrig ögelim Tan Tanrıyı övelim
Körügme kün tengri Gören GÜNEŞ TANRI
Siz bizni küzeding Siz bizi gözetin
Körügme ay tengri Görünen AY TANRI
Siz bizni kurtgarıng Siz bizi kurtarın
Tang tengri TAN TANRI
Yıdlıg yıparlıg Güzel kokulu,mis kokulu
Yaruklug yaşuklug Pırıltılı,ışıltılı
Tang tengri Tan Tanrı
Tang tengri Tan Tanrı
Ve… Geliriz 1960’lı yıllara… Benim çocukluğumda dedeler torunlarını dizlerine oturturlar ve dolunaya bakarak mırıldanırlardı:
“Ay Dede… Ay Dede… Söyle bana senin evin nerede!..”
Böyle büyüdüğümüzden midir nedir dede dendiğinde bembeyaz sakallarıyla hep bir ay aydınlığı canlanır zihnimde.
Efendim, 20 yy başlarında aydın kelimesi yerine kullanılan ”münevver” kelimesinin anlamı da Kubbealtı Lûgatinde şöyle verilir:
Ar. tenvіr: ışıklandırmak, nurlandırmak münevver: 1. Aydınlatılmış, aydınlık, ışıklı, nurlu: 2. Tahsil, bilgi ve görgü sâhibi olan, fikrî meselelerle uğraşan kültürlü kimse; aydın, entelektüel…
Saadete gelirsek efendim: AYDIN kelimesi bize ışığı, bilgiyi, aydınlanmayı ilham eder. Nitekim “gün ay/dı” dediğimizde günün ışığa kavuştuğunun haberini veririz: “Gün aydınlandı” deriz.
Gün ay/dı/n!.. İnsanlara günün aydınlık, ışıklı, huzurlu geçmesi işlerinin güzel olması duygularını ileten son derece bizden Türk dilinin güzelliğinin, aydınlığının ve ışığının ifadesi olan bir kelimemizdir.
Bunu derken sakın ola ki Günaydın kelimesini “selamaleyküm” kelimesinin yerine kullanalım gibi bir vehme kapılmayınız. İkisi de bizim güzelliğimizdir. Gönlümüzde ikisinin yeri ayrıdır. Bugünün gündeminde ay olduğu için yoğunlaştık günaydında…
Süleyman Çelebi Hz. Muhammed’in doğumunu anlatmak için yazdığı Mevlîd adıyla meşhur olan “Vesilet’ün Necât”-Mevlîd” adlı eserinde, doğuma yardıma gelen hûrileri “mehpeyker-ay yüzlü” olarak tanımlar.
“Yarılıp divâr çıktı nâgehân // Üç bile hûri bana oldu ayân
Bazılar derler ki ol üç dilberin Âsiye'ydi biri ol mehpeykerin”
Şimdilerde de çok söylenen ve çok sevilen “Yeşil Ördek gibi daldım göllere” türküsünün son dörtlüğü de şöyle tanımlar sevgiliyi;
Sevdiğim semânın güneşi mâhı
Seni seven âşık çekmez mi âhı
Getir el basayım Kelâmullahı
Ne sen beni unut ne de ben seni!
SON SÖZ: Gün/ay/dı/n, gözün aydın… Ve bizim gönlümüzün günün ışığını taşıyan gül güzelliği ve râyihâsını hissettiren söylemiyle: Şehrimiz, ilimiz Aydın, güzel Aydın!
GÜL/AYDIN efendim GÜL/AYDIN… GÜL/AYDIN