Eğitim: Bireylerde yaşadığı toplumun değerlerine ve evrensel değerlere uygun davranışlar geliştirip, yeni olumlu değerler üretebilme sürecidir.
Eğitim, bireyleri geleceğe hazırlayacak, kendi ve Ulusal onurunu benimsetecek ülkesini ve insanları sevecek yetenekleri elverdiğince kendisini geliştirecek, bunu sürekli hale getirecek, ülkesine ve etrafında beraber yaşadığı insanlara ve hatta tüm insanlara karşı sorumluluğunu bilen, bilime inanan, yeniliklere her zaman açık, akılcılığı ön planda tutan, mantıksalcı, tutarlı insan ve tabiî ki vatandaş yetiştirebilmektir.
Cumhuriyet kurulmadan önce bu özelikte insan ve vatandaş yetiştiren bir eğitim sistemi var mıydı? Yoktu. Atatürk dava arkadaşları özgür ve ulusal bir devlet yaratmayı başardıktan sonra ulusal değerlere sahip olan, Türk çocuklarının dinamik ve çağdaş bir hale gelmesini sağlayan, liderlik vasfına sahip ya da her alanda lider olmaya hevesli, çağdaş düşünebilen, bilime inanmış, akılcı olarak yetişmesini her şeyin önünde tutmuşlardır. Genç insanlara ve çocuklara o kadar güvenmiş ve inanmışlardır ki 23 Nisan ve 19 Mayıs tarihleri onlara bayram günü olarak hediye etmekten çekinmemişlerdir. Aslında bu olgu çocuklara ve gençlere çok büyük sorumluluk ta yüklemektedir. Türk çocuk ve gençleri Ancak; Atatürk’ün çizdiği ve gerçekleştirmesini istedikleri şekilde eğitimli yetiştirilirse, ülke onlara kutsal emanet olarak verilebilirdi.16 Temmuz 1921 tarihinde Ankara’da Maarif Kongresinde de Atatürk, “Bugüne kadar talip olunan eğitim ve öğretim biçimlerinin, ulusumuzun gerilemesinde önemli nedenlerden biri olduğu kanısındayım” demiştir. Bununla yeni çağdaş bir eğitim sisteminin oluşturulmasının asıl nedenini ortaya koymuştur.
Atatürk, evrensel olmayan doğmalaşmış, belli kalıplardan çıkarılmayan bireyleri ve milleti, ülkeyi geliştiremeyen, bilimselcilikten ve akılcılıktan uzak eğitim sistemini çok iyi analiz etmiş, geleneksel eğitim sisteminin hemen değiştirilmesinin üzerinde durmuştur.
Görüldüğü gibi bu hareketiyle Atatürk’ün bilimselliğe ve akılcılığa sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bunun içindir ki 3 Mart 1924’te Seviye ve Evkaf Vekâletini, hilafetini kaldırtmıştır. Eğitimin birleştirilmesi kanunu çıkartılmıştır.1928 yılında da Arapça harflerini terk ederek Latin harflerine geçmeyi kabul ettirmiştir.
22 Eylül 1924 tarihli konuşmasında, “en mühim mesele eğitim meselesidir” demiştir. Hatta “Eğitimdir ki bir Milleti Hür, Müstahil, Şanlı, yüksek bir cemiyet halinde yaşatır. Ya da bir Milleti Esaret ve Sefalete Terk eder” diye devam ederek temel eğitim sisteminin bir ülkenin ve Milletin yaşamasının ilk temeli olduğunu göstermiştir. Cumhuriyet halen ayakta sapa sağlam sapa sağlam durmakta ve sonsuza kadar duracaktır.
Atatürk’e Eğitim ulusal birliği sağlayan tek nedendir. Eğitim değişik kökenleri ve farklı kültürleri bir araya getirip, ulusal birlikteliği sağlamalıdır. Bu nedenle şimdi AB dayatmalarıyla Türkçe dışında eğitim ve ifadelerin serbestleşmesi, bu ulusal birliği parçalar. Atatürkçü düşünceye aykırıdır. Fransa Cumhurbaşkanının bir toplantıda bakanı İngilizce konuştu diye toplantıyı terk etmesi bize dayatmalarıyla kendi uygulamalarının ve asıl amaçlarının ne olduğunun anlaşılması bakımından önemlidir.
Birlikteliği ve ulusal bütünlüğü sağlamak ve bu anlayışa sahip bireyler yetişmesi için de 3 Mart 1924 tarihinde 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu Çıkartılmıştır.
Atatürk önce halkın cehaletten kurtulması gerektiğine dikkat çekmiştir. Bu nedenle Cumhuriyet kurulur kurulmaz eğitim seferberliğine başlanmıştır. Herkesin okuma yazma öğrenmesi hedeflenmiştir. Toplumun eğitimsizlikten kurtulmasını da ve kurulan Yeni Türk Cumhuriyetinin sağlam ellerde sonsuza dek yaşaması içinde öğretmenlere bir Milletin ve Devletin hayatını da bilimin ne kadar önemli olduğuna işaret etmiştir ve “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir., fendir. İlim ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, felakettir” demiştir.
Atatürk’ün öngördüğü konulardan birisinin şimdiye kadar ne kadar yerine getirildiği bir an şüphelidir o da Avrupa’da ise dayak eğitim olayının ülkemizin eğitim sisteminde de uygulanması olayıdır.
Atatürkçü eğitim sisteminin en önemli temeli Laiklik oluşturmaktadır. Bu ilke o kadar önemlidir ki bir yerde Türkiye Cumhuriyetinin de temelidir. 30 Ağustos 1923’de Kastamonu’da yaptığı konuşmada, “Efendiler ve ey millet iyi bilin ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki hakikat, medeniyettir” demiştir. Bu ilke 1937?de Anayasanın da temel ilkesi yapılmıştır.
Atatürk Türk kadınına da değer verir. Bu ve erkeklerin eşit şartlarda eğitilmesini ve çağdaş birey haline gelmesini ister. Kadını karalıkların arkasından çeker çıkarır. Ona aydınlığı sunar. Çünkü toplumun en küçük birimi olan ailedir. Ailede kadın ne kadar çağdaş olursa, onların yetiştireceği evlatlarda o derece ileriye doğru sağlam yetişir.
Buraya kadar anlattıklarımdan sonra, Atatürkçülüğün çok basit bir benimseme olmadığına işaret etmek istiyorum. Atatürkçülük sadece onu seviyorum demekle olmaz. Atatürkçülük onun fikirlerini özümlemek, düşüncelerini ilkelerini, eserlerini, devrimlerini öğrenmek, anlamak, yorumlamak, davranışlarını yaşam şekli haline getirmek, ona ait her şeyi yaymak, geliştirmek. Kısaca Atatürk gibi düşünmeyi onun gibi davranmaya çalışmalıyız. Onun değerlerinden asla ödün vermemeli ve verdirmemeliyiz. Ancak bu sayede çağrının onunla bir devlet ve millet olarak ayakta kalıp; yaşamamıza devam eder çağdaş uygarlığa ulaşabiliriz.