6 Şubat’ta meydana gelen deprem, Türkiye ile birlikte Suriye’de de büyük yıkım ve ölümlere neden olmuştur.
Ülkemiz, pandeminin getirmiş olduğu ekonomik olumsuzlukların gölgesinde seçimlere hazırlanırken, yaşadığımız deprem ile bir kez daha sarsıldık.
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu 84, Dünya Bankası da 34 milyar dolarlık bir fatura çıkabileceği öngörülerinde bulundular.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, "İlk hesaplarımıza göre depremin yol açtığı yıkımın maliyetinin yaklaşık 104 milyar doları bulacağı anlaşılıyor. Bu çapta bir afetle ekonomik durumu ne olursa olsun hiçbir ülkenin tek başına mücadele etmesi mümkün değildir" diye konuştu.
Hasar büyük ama onarılmaz değildir.
Türk Milleti, birlik ve beraberlik içinde bunun da üstesinden gelecektir.
Suriye’de 8 bin can kaybı yaşanırken, Fitch’in verilerine göre 4, Dünya Bankası verilerine göre 5,1 milyar dolarlık ekonomik kayıp tespiti yapılmıştır.
İki komşu ülke, acılarını toprağa gömerek yaralarını sarma peşindedir.
Türkiye, takvim gereği seçime giderken, Suriye Devlet Başkanı Esad ise BAE merkezli olarak körfez ülkelerinden finansman desteği arayışına girmiş ve aradığı desteği de bulmuş görünüyor.
Türkiye ve Suriye’de binlerce kişinin yaşamına mal olan deprem faciasının, iki ülkenin yakınlaşmasına vesile olmasını gönülden istiyorum.
Doğu toplumları, batıya nazaran acıyı/acıları daha içselleştirirler, daha üzgün ve duygusaldırlar. Geleneksel olarak, deprem veya doğal afetlerdeki bu tür trajik olayların insanları birleştirdiğine şahit olmuşuzdur. Yaşanan facialar sonrasında dargınlık ve küslüklerin sona erdirilip yardımlaşmaya yönelindiğini ve hatta ortak hareket edildiğini de görmüşüzdür.
Deprem sonrası her iki bölgede de hâkim olan atmosfer ve yıkımın getirdiği mağduriyetler, devletlerarasında siyasi yakınlaşma için ön koşulları ortadan kaldırmış olmalıdır.
Bu durum kaçınılmaz olarak bölgede üst düzeyde siyasi yakınlaşmalara neden olabilecektir.
Türkiye ve Suriye'den yetkililer, normalleşme adımları kapsamında ve Rusya'nın arabuluculuğunda bir dizi görüşmede bulunmuşlardı.
“Stratejik Derinlik” ile başlayan Suriye iç savaşının dayandırılması görüşmeleri, istihbarat ve dışişleri düzeyinde devam ediyor.
Rusya, geçtiğimiz aralık ayında Suriye ve Türkiye savunma bakanlarının bir araya geldiği bir toplantıya ev sahipliği yapmış, o tarihten bu yana üçlü görüşmeler, Esad'ın diğer müttefiki olan ve yakınlaşmayı açıkça destekleyen İran'ı da kapsayacak şekilde genişletilmişti.
Türkiye, Suriye, İran ve Rusya dışişleri bakan yardımcıları 3 ve 4 Nisan’da yeniden Moskova’da bir araya gelecek. Toplantının ana gündem maddesi, Türkiye ve Suriye hükümetleri arasında iç savaş boyunca süren çatışmaların bitirilmesi ile Ankara ve Şam arasındaki diplomatik temasların geliştirilmesidir.
Görüldüğü gibi Rusya, son zamanlarda Türkiye ve Suriye arasında en üst düzeyde yakınlaşmanın sağlanması için çaba gösteriyor.
Putin gözetiminde yapılması planlanan Erdoğan ve Esad görüşmesi, deprem nedeniyle öncelik olmaktan çıktığı için gecikmeli olarak yapılabilecektir.
Erdoğan ve Esad görüşmesinin gerçekleşmesini istemeyenler de yok değil!
Esad'ın, Erdoğan'ın popülaritesini artırmamak adına, Türkiye'deki seçimler öncesi görüşmeyi gündemine almaması için mektup yazanların olduğu da sır değil!
Sizin, Amerika’dan korkup yapmadığınız/yapamadığınız Esad görüşmesi, seçimlerden önce mutlaka gerçekleşecektir.
(Lütfen bakınız…Amerika'dan korkmayın, Allah’tan korkun!)
Bu görüşme, Türkiye’nin üniter yapısının korunması başta olmak üzere, milli menfaatleriyle de çok yakından ilgilidir.
Suriye’de Esad ile değil, YPG/PYD/PKK ile komşu olma politikalarınızın karşılığının olmadığını hem sizler hem de size bunu dayatanlar anlayacaklardır.
Size bir müjdem var!
İktidara geldiğinizde kapatmayı planladığınız Akkuyu Nükleer Güç Santralinin birinci ünitesi 27 Nisan’da devreye alınıyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin, açılış için davet edildi.
Ben, Uluslararası Ceza Mahkemesinin Sayın Putin için vermiş olduğu tutuklama kararı ve güvenlik kaygılarına rağmen açılışa katılacağını düşünüyorum.
Reel politik bunu gösteriyor.
Biden, Erdoğan’dan kurtulmak için Millet İttifakının kazanmasını isteme hakkına sahip oluyorsa eğer Putin de Erdoğan ile çalışmak ister ve de destekleyebilir.
Afganistan’da NATO ile komsu olmaktansa, Taliban ile komşu olmayı yeğleyen Putin, Türkiye’de de Rusya’ya karşı Amerikan ve NATO çıkarlarını koruyacağını açık bir şekilde beyan eden Millet İttifakı ile komşu olmak istemeyecektir.
Putin, günü geldiğinde sizin ve ekibinizin, ABD lehine Montrö’yü delerek Karadeniz’deki dengeleri değiştirmek isteyeceğini de tahmin ediyordur.
ABD ve İngiltere’nin Karadeniz sevdası da yeni değil ve asla vazgeçecekmiş gibi de görünmüyorlar.
Zelenski ve Saakashvili’ye verdikleri türden ev ödevleri alabileceğinizi de bekliyor olmalıdır.
Ev ödevleri sizi duvara toslatır ve bedelleri olur.
Ukrayna’da olduğu gibi Rusya ile savaşmak durumunda kalırsınız.
Bir Zelenski dünyaya yetti.
Aman ha!
ABD yüzünden Avrupa, Amerika’dan gelecek LNG tanklarının çare olmadığını gördüler ve nükleer enerji santrallerini istemeyerek yeniden devreye aldılar.
Dahası da var.
Avrupa’nın göbeğinde Soba kurup odun yaktılar…
Gideceğin yeri bilmiyorsan, vardığın yerin önemi yoktur.
Taraf olup düşman kazanarak değil, denge politikalarıyla ayakta kalmak, gelişmek, büyümek, refahı artırmak, güçlü ve “Böyyük Türkiye” olmak esas olmalıdır.
Görülüyor ki bu seçimin sonunda, bir seçim daha yapılmış olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği…