2009 yılından beri Bursa'ya sık sık gider gelirim. Bursa'da kızım, damadım ve torunlarım olması nedeniyle bazen uzun zaman kaldığımda olur.
Gene bir Bursa dönüşü Aydın Torlak'ta kahvede bir dostumu rastladım. Bana, “Ali Bey uzun zamandır görünmüyorsun, nerelerdesin?” dedi.
Ben de Bursa'da çocukların yanındayım deyince, “Ne söylemiyorsun? Bursa'ya selam gönderirdim” diye sitem ederek sözlerini şöyle devam etti:
“Ben Bursa'da Altıparmak Caddesi üzerindeki polis karakolunda tam 25 sene Başkomiser olarak görev yaptım. Ne günler yaşadık Bursa'da... Çok güzel hatıralarımız var. Gece gündüz nöbet tutarken acıkırdık. Hemen yanı başımızda, ana cadde üzerinde,25 metre ötemizde meşhur Ekşioğlu Rumeli İşkembecisi vardı. Gider onların çorbasını içerdik... O lokantanın sahipleri benim ahbabım olur. Bir daha Bursa'ya gittiğinde benim çook selamımı söyle. Başkomiser Kenan deyince bilirler.”
İlk Bursa ziyaretimde Aydın’dan Kenan beyin selam emanetini yerine ulaştırmak için o çorbacıyı buldum. Selam verip, Başkomiser Kenan beyin selamını da ileterek geçtim içeriye. “Hoş geldin” demeleriyle beraber, önüme, masaya bol sarımsaklı, sirkeli işkembe çorbası geldi.
Ben keyifle çok lezzetli işkembe çorbasını içerken çaktırmadan o eski püskü, ahşap, virane gibi görünen çorbacı salonuna göz gezdiriyordum. O eski, salaş 30-40 metre karelik yerde, genç ihtiyar, kadın erkek, esnaf, her kesimden cıvıl cıvıl müşteriler vardı. Hatta müşterilerin pek çoğu tezgâhtaki ustaya ismiyle hitap ediyordu.
“Ustam, bana bir büyük çorba işkembe olsun!” Bir diğer müşteri de “benimkisi yumurtalı olsun!” Bir başkası da “kelle paça olsun ama sirkesi ve sarımsağı bol olsun!” gibi sözlerle siparişler peş peşe veriliyordu.
Çok merak ettim ve dikkatimi çekti. Büyük denilince, düğünlerde ki gibi büyük çorba tasıymış. Eğer büyük demezse, normal lokanta porsiyonu geliyormuş.
Bir de, yumurtalı çorbaya kafamı taktım. Aydın'da pidecilerin kıymalı yumurtalısı veya peynirli, kaşarlı yumurtalısı gibi şeyler aklıma geldi.
Bir ara çaktırmadan ustaya baktım. Usta, mutfakta yumurtanın akı mı, sarısı mı bilmiyorum, yumurtayı bir kapta iyice çırptı, onu köpürttü ve çorbanın içine kattı. Bana sanki, özel terbiyelenmiş çorba gibi geldi. Ben hiç deneyip tatmadım. Ama “yumurtalı olsun” diyenlerin o yumurtalı çorba içişlerini zevkle seyrettim.
Ta 1900’lu yılların başından beri çalışan bu asırlık işletme, aynı zamanda Balkan, Yugoslavya- Makedonya göçmeni olan bu vatandaşlarımızın eşsiz Balkan yemek kültürü ve lezzetlerini de gururla yasatıyorlardı. İşte Balkan kültürü bu lezzetleri getirmişler ve birer marka değer olarak yaşatıyorlar. Tıpkı tarihi Bursa İskender döner gibi.
Bu güzel hikâyemi bir ara Bursa'da tanış olduğum kadim bir dostuma anlattığımda, “Ali bey, orası Bursa'nın meşhur üç beş çorbacısından biridir” demişti.
Demek ki tat, kıvam, lezzet, aroma, nezafet, nezaket, kalite, ustalık, esnaflık ve asırlık baba, dede mesleği. Hizmet ve sunuş. İşte aranan lezzetler. Damak tadı yemekler. Bu iş bir aşk işi... Ve mesleğine sevdalı bir kültürü yaşamak ve yaşatmak.
Bizim Ege'de, Aydın'da pide denince, Karacasu ve Yenipazar ilçeleri ilk akla gelir. Ve bütün Ege'ye başka şehirlere yetişmiş pideci ustalarımız, hemen hemen bu ilçelerden yayılmıştır.
Hele bizim Aydın şivesinde geçen, “Gagı vaa, gagıcık vaa. Gagidan gagıya faak vaa. Gemencik gagısı vaa. Otaklaa gagısı vaa” meşhur deyişini duymayanınız yoktur.
İşte Karacasulu bir dostumuz da, Karacasu farkındalığını vurgulamak için "Yenipazar pidesi, kıymalısı, peynirlisi, yumurtalısı iyidir, güzeldir de, tahinli pideleri bizim Karacasulu ustaların yaptığı tahinliyi asla tutturamazlar” demişti. Haklıymış. Karacasulu ustaların yaptığı tahinli pide tel tel dağılıyor ve daha lezzetli geldi, bana.
Görüldüğü gibi yöresel lezzetler menümüz zengin.
İşkembe, kelle paça çorbalar, dönerler, Çine köftesi.
Obam Restoran’da kebap...
Dalama'da tandır...
Tatlar... Yöresel yemekler, lezzetler.
İşte marka değerler...
İşte kültür, turizm ve gastronomi.
Bu pazar biraz farklı şeyler olsun istedim.
Aydın 24 yazarlarından Nebil Alparslan Bey de " Bir Dünya İstiyorum" yazısıyla özlemlerini, hayallerini çok güzel ifade etmiş.
Nebil Bey’e katılmamak mümkün değil ama ‘davetsiz misafir’ insan hayatına sessis sedesız giriveriyor ve aldığınız haberle sarsılıyorsunuz.
30 Ocak cumartesi günü, yağmurlu bir kış günü bacanağım öğretmen Kani Ovayurt'un acı ölümüyle sarsıldık...
İşte hayatımıza giren davetsiz misafir acılarım...
Yıllarını, ömrünü eğitime adamış bir eğitim emekçisi bir matematik öğretmeni.
Uzun yıllar Bozdoğan’da, Sultanhisar'da, Aydın Milli Eğitim Müdürlüğü kurumunda İlçe Mili Eğitim Şube Müdürlüğü hizmetlerinde bulunmuş, çok değerli bir eğitimci, iyi bir insanı kaybettik.
Kani Ovayurt hoca, sindire sindire yağan yağmurun, rahmet ve bereket olarak, toprakla buluştuğu gibi, Rabbim de O’nu, hepimizin gerçek vatanı olan toprağına aldı, bağrına bastı. Ruhu şad olsun. Mekânı cennet olsun.
Bir tarafta acılarımız, acıyan yüreğimiz...
Diğer tarafta acıkan midemiz...
Yerel kültürümüzde yedi günlük dünyaya sekiz günlük nafaka dedikleri bu olsa gerek...
Hayat devam ediyor...
Acılarla, dostlarla, sevdiklerinizle bir cumartesi günü, yağmur susamış topraklara bereket, rahmet yağdığı bir gün Aydın- Efeler Kemer mezarlığında, yağmurun altında kılınan cenaze namazı....
Yağmurla beraber toprağa düşen gözyaşları...
Ve bir avuç inanmış insan.. yakın akrabaları.. Ve O'nu seven vefalı can dostları....
Hafta sonu sokağa çıkma yasağına rağmen cenazeye gelen, namazında saf tutan mangal yürekler....
Yürekten teşekkürler ...
En kalbi saygı ve sevgiler...
Yazımı çok sevdiğim şairlerden Şair Celâl Gök'ün şu mısralarıyla bitirmek istiyorum. Şair siz bilemezsiniz diyor ama kim biliyor, ben de bilmiyorum.
Bilmediğin iklimlerde yapayalnız biçare...
Deli taylara binmiş duygularım gider mezara..!
Oysa yaşanacak günler vardı hesaba göre...
Ve dedi ki kader dönün geldiğiniz yere.....
***
Kalın sağlıcakla.