(Pekmez)
1916 yılı…
Elif (Güre) kadının kocası Balkan Harbinde Yanya'da şehit düşmüş, Çanakkale Savaşından dönmeyen oğlu Mustafa’dan haber beklemektedir. Mustafa'nın hanımı Meryem gelini ve küçük kızı Teslime ile yaşamaktadır Elif. Buğdaylık tarlasının düzlüğünde, küçücük çadırına Koca İmamın oğlu gelir.
Muhtar Ekiz Halil Hoca tarafından, “Elif Bacı, oğlun Akgüzel Mustafa şehit olmuş.”Haberini vermek için vazifelendirilmişti İmamoğlu Mehmet.
**
Elif Kadın misafirini çadırdan içeri buyur eder.
İmamoğlu birkaç kez denemeye çalışır.
Laf dudaklarına kadar gelir, geri yutar.
Kadıncağız,
“Bre İmam kardaşım sana bir kahve sürem.”
Diyerek çadırdaki üçtaş ile uydurulmuş ocakta odunları tutuşturup içi kahve telvesi dolu cezveyi köze sürer.
İmamoğlu susar,
Elif hiç durmadan konuşmaktadır.
“Bahar pek güzeldi bu sene emme bi de benim gönlümü hiç sorma bre İmam. Kocam Mehmet tee Yanya diye bi eller varmış oralarda şehit oldu. Bereket Mustafa’mın Çanakkale Savaşından sağ dönme umudu ile yaşıyorum. Bi sağ salim dönerse deme keyfime…”
İmamoğlu,
“Elif Bacı…” demeye yeltenir.
“Bre İmam gardaşım, Meryem geline de içim parçalanıyor. Yıllar yılı dizimin dibinden ayrılmaz. Mustafa’sı gelecek diye o bekleeer, ben beklerim…”
İmamoğlu kıpırdar,
“Elif Bacı…”
Elif duymaz, uyuyan kızını işaret eder.
“Şu Teslime kız baba yüzü görmedi, babası bu kızıl et parçasını bi daha göremem gayrı diye sarıldı bi daha dönemedi. Mustafa’m, Balaban dedesinin Akgüzeli dönecek İnşallah!”
İmamoğlu bu defa söylemeye kararlıydı ki,
“Ana” diyerek omzunda su testisi ile Mustafa'nın hanımı Meryem Gelin de çadırdan içeri giriverdi.
“Hoş geldin” deyip misafirin elini öptü hal hatır sordu.
Elif Kadın;
-Kızım misafirimize azıcık bir çanak yoğurttan koyuver de karnını doyursun.
İmamoğlu,
“Ben tokum”
Dese de duyan olmaz, duymak istemezler.
Önüne tepsi içinde bir bakır çanakta yoğurt gelir.
**
Elif Kadın ayağa kalkar, elinde küçük bir toprak testi tutmaktadır.
-Bre İmam! boduçta az bi pekmez var. Mustafa’m Çanakkale Savaşından sağ salimen döndüğünde yesin diye saklamaktayım. Mustafa’m pekmezi yoğurt ile karıştırıp da yemeyi pek de severdi. Sana da azıcık Mustafa’mın sevdiği gibi yapayım.”
Diyerek yoğurt üzerine pekmezi döküp karıştırdı.
İmamoğlu ne edeceğini şaşırdı.
“Pekmezi Mustafa’ma ayırdım da...”
İmam bir an kendisinin cellât gibi olduğunu düşünür.
“Haydi, onun hatırına azıcık yiyiver gayri.”
Yumuşacık yoğurt ve pekmez boğazına taş gibi dizilir.
O koskoca İmamoğlu bir anda ağlamaya başlar.
“Elif Bacı…”
“Hee! Deminden beri ne diyecektin Allah aşkına sen İmam?”
“Elif Bacı! Mustafa şehit olmuş. Emir Allah’ın…”
**
Bir küüt sesiyle Meryem Gelin ocağın ardına yıkılır, bayılır.
Elif Kadın önce önüne bakar, gözünden yaşlar dökülür.
“Biliyordum, anladım da ne yapam? Ne edem? Ay Mustafa’m! Anan, Meryem Gelinin, kızkardaşların bu acılara nasıl dayansın!”
Diyerek ağıta başladı.
Çok geçmeden bir anda küçük çadırın içi nereden geldiği belli olmayan insanlarla doluverdi. Kimse İmamoğlu’nun farkında bile değildir.
Teslime kız uyanmış bakınmaktadır, ağlamaya başlar.
Dip köşede şehit haberi gelen Mustafa’nın pek sevdiği yoğurtlu pekmez öylece durmaktadır.
İmamoğlu, usulca çarığını ayağına geçirir,
Gözlerinden yaşlar dökülerek yola koyulur.
Analar, gelinler, kadınlar bu savaşlarda asıl yükü, zorluğu çeken kesim olmuşlardır.
Aziz şehitlerimiz bu vatan size minnettardır!