Doğru sandığımız bilgilerin ne denli doğru olduğunu araştırırken araştırma yaptığına bazen pişman olur insan. Bir konu üstünde yoğunlaştıkça karşınıza birbirinden akılcı ve mantıklı veriler çıkar, hangisine inanacağınız şaşar kalırsınız.‘Alo’ sözcüğü bunlardan biri olmalı.
Konuyu derinleştirmeden telefonun mucidi Graham Bell hakkında mini anımsatmalar yapalım:
1847 yılında doğdu, annesi işitme engelli bir kadın olduğundan dedesi ve babası ömrünü işitme engelli insanlara adadı. Graham Bell, Edinburg Üniversitesi’nde hitabet sanatı öğretmeni iken duyma özürlü (öğrencisi) Mabel Hubbard ile evlendi.(1877)
‘Alo’ sözcüğünün nereden doğduğuna dair ilk söylenceye göre: Fransız ve Osmanlı Devleti ilişkileri 1840 yıllarında altın çağını yaşadı. O günlerde adeta Fransızca kökenli sözcük kullanmak moda oldu.
Bu dönemde onlarca Fransızca kökenli sözcük Türkçemize girdi, bir asırdan beri Fransız kökenli bu sözcükleri günlük dilde kullanmaktayız. Bir kaçını anımsatmam gerekirse: Lokomotif (locomotive), şimendifer (chemin de fer), kondüktör (conducteur), ray (rail), anten (antenne), radyo (radio) gibi…
O günlerde Fransızlar resmi telefonlarda kibar bir selamlama ifadesi olarak “allo” sözcüğünü kullanıyorlardı ve telesekreterlere ve santral memurlarına ‘Hello girls’ (Hello kızları) deniliyordu.
Sözcük ilk dile düştüğü günden bu yana epeyce mutasyona uğradığı anlaşılıyor; halloo, hollo, haloa, hillo, holla, holler, hollow, hullo gibi kullanımlardan sonra “Alo” olarak son şeklini bulmuşa benziyor.
Gelelim buram buram aşk kokan ikinci söylenceye: Telefonun Alexander Graham Bell tarafından keşfedildiğini biliriz, ama sır perdesinin arkasında gizli bir aşkın yattığı pek bilinmez.
Çalışmalarında kendisine sponsor olan şirket sahibinin kızı Mabel Gardiner ile evlenir ama çapkınlığını da elden bırakmaz. Aynı kasabada ‘Alessandra Lolita Oswaldo’ adlı bir kıza aşıktır.
Graham Bell, gün geçtikçe atölyesinden çıkmaz olur, hatta bazı geceleri atölyesinde kaldığı bilinir. Böyle olunca da gerek evini gerekse de sevgilisini bir hayli ihmal eder. Oysa sevgilisi, sıkça onunla birlikte olmak istemektedir. Sevgilisi ihmal edildiğini, yeterince sevilmediğini düşünüp kendince her gün artan oranlarda kahrolmaktadır.
Bell, atölyede çalışırken bataryadan boşalan asit baldırına dökülür ve ayağında feci bir acı hisseder. Acılar içinde kıvranırken,” Mr Watson come here, I want to see you” der.(Mr. Watsın buraya gelir misin, seninle konuşmak istiyorum) Kendisinden uzakta olan arkadaşı sesi duyar ve gelir.
Bu ana kadar her ikisi de telefon denen cihazı bulduklarının ayrımında değildirler. Şaşkınlıkları geçince telin sesi geçirdiğini kavrayıp, bilmeden yeni bir alet keşfettiklerinin ayrımına varırlar.
Graham Bell hayal âlemine dalmış, kafasında bir sürü şey kurgulamaktadır. Telefonu ilk kez sevgilisinin evine kurma planlarının yanında sevgilisine bir hitap şekli arayışındadır.
Graham Bell sevgilisinin adını çağrıştıracak hoş bir sözcük ararken “Ale Lol Os” üstünde dursa da daha güzeli olmalı kanısındadır.
En sonunda ‘Alessandra Lolita Oswaldo’ adındaki sözcüklerin ilk harflerini yan yana getirerek ‘ALO’ sözcüğünü elde eder.
Artık son kararını vermiştir, sevgilisine adıyla değil, ‘ALO’ diye seslenecektir.
Bütün bu olup bitenlerden, hazırlıklardan habersiz olan ‘Alessandra Lolita Oswaldo’ umudunu yitirmiş, terk edildiğini kesinle inandığından kasabayı terk eder.
Gidiş o gidiş…
G.Bell, o yılın Mart ayında ‘tele’ (uzaktan gelen) ve ‘phone’(ses) sözcüklerinin birleştirerek ‘telephone’ sözcüğünü keşfederek dünya dillerine yeni bir sözcük kazandırmıştır.(Daha sonra ses çıkarmak, çalmak anlamında ‘ring’, zil anlamında ‘bell’ sözcükleri de O’nun sayesinde dilde yerini bulacaktır)
Graham Bell bulduğu telefonu sevgilisinin evine kurmaya gider ama ne kapı açan vardır ne de zile yanıt veren olur.
Ara da bulasın Alessandra Lolita Oswaldo adlı kızımızı. Bel,sevgilisini o an bulamadığı gibi ölene kadar bulamayacak ve sevgilisi Bell’i bir daha arayıp sormayacaktır.
Ne demiş Atilla İlhan “Ayrılıklar, sevdaya dahildir!”
Eğer bu söylence doğruysa Graham Bell evli olmasına karşın hovardalık yapmanın faturasını çok pahalıya ödeyecektir.
Her telefon çalışında ‘ALO’ diye seslenen Bell, aslında karşılıksız bir aşkın acısını her gün yaşadığı yetmiyormuş gibi ölene kadar bir umutsuz bekleyiş halinde ölüp gidecektir.