Taraf Gazetesinden tanıdığımız Amberin Zaman, Ağustos ayı başlarında PYD ile ABD’li şirket Delta Crescent Energy arasında petrol anlaşması imzalandığını duyurmuştu.
Amberin Zaman’a göre anlaşma; petrolün pazarlanması, mevcut sahalarının geliştirilmesi ve modernize edilmesini öngörüyor, ayrıca Amerikan yönetiminin özerk idareye iki modüler rafineri tedarik etmeyi taahhüt ettiğini açıklıyordu.
Nedeni bilinmez ama bu haber Türk basınında fazla yer almadı.
Suriye’de Kürtler özerklik kurmuş ve ABD tarafından kabul edilmiş bile!
Trump’ın Suriye’den çekilme kararını değiştirmesinde etkili olan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham da, 29 Temmuz’da Senato Dış İlişkiler Komisyonu’nda, DSG Genel Komutanı Mazlum (Kobani)Abdi’nin kendisine telefonda ABD’li şirketle anlaşmayı imzaladıklarını söylediğini aktardı. Senatör Graham, memnuniyetini “Bu, bölgedeki herkese yardım etmek için en iyi yol” sözleriyle dile getiriyor.
Herkese demekle Fırat’ın doğusunda yaşayan Arap aşiretler ve Süryanileri kastetmiş olabileceğini düşünüyorum.
4 Kasım’da ABD’de yapılacak seçimlerden sonra Suriye politikasının nasıl şekilleneceğini kestirmek zor ama şimdilik Suriye’deki petrol ve doğalgaz, Amerikan askerlerinin kalış süresini uzatan bir etken olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Trump’ın sabah başka akşam başka olarak bildiğimiz gel-gitlerine rağmen; Pentagon, Dışişleri ve CIA’nin süzgecinden geçmiş, gerçek bir devlet politikasının ortaya çıkardığı ortak bir çerçeve var;
Kürtler de bu çerçevenin sabitlenebildiği en önemli dayanak. Kürtler, Amerikalıların Afganistan, Irak ve Suriye’ye uzanan bütün müdahale süreçlerinde bulabildiği en organize, en sadık müttefiki olduğunu biliyoruz.
ABD’nin Kürtlerle ortaklığı; Irak’tan sonra Suriye’de de kendisine İŞİD manivelasıyla alan açma imkânı sundu. Şimdi Fırat’ın doğusunda elde ettiği kozla Suriye ve müttefiklerine(Rusya-İran-Hizbullah) hatta Türkiye’ye kendi koşullarını dayatıyor.
Kürtler, ABD ile yapmış oldukları petrol anlaşmasını gelecekte ‘siyasi tanınma’ olarak okumak istiyorlar. Askeri ortaklığa rağmen Amerikalılarla ilişkinin zemini hep kaygandı. Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı’na yeşil ışık yakılması ortaklığın bir gece ansızın “vazgeçilebilir” hale gelebileceğini göstermişti. Petrolde ortaklık bu zemine sürüklenmeyi önleyecek küçük bir çapa atıyor. Ancak yine de sözde özerk yönetimin, Esad ve Müttefiklerince de tanınması talebini karşılamıyor.
Özerklik konusu şimdilik kolay kabul görecek bir unsur olarak görülmese de Anayasa görüşmelerinin vazgeçilmez maddelerinden biri olacağı muhakkaktır.
Petrol, Amerikan derin devletinin Başkan Donald Trump’ı Suriye oyununa sabitlemek için masaya sürdüğü bir plandı diyebiliriz. Trump, Suriye’den askerlerini çekip alanı Türkiye’ye bırakma kararını, önüne konulan petrol ve doğalgaz haritasına baktıktan sonra değiştirip ‘petrole bekçilik’ için bölgede sınırlı güçle kalacaklarını duyurmuştu.
Ardından Amerikalı şirketlerin Deyr el Zor ve Haseke petrollerine el atmasını istemişti.
Suriye’nin petrol zenginliğinin yüzde 90’ını barındıran bu bölge, Kürtlerin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elinde. Bugün onda birinin dahi çıkarılamadığı petrol, Fırat’ın Doğusundaki yönetimin giderlerini karşılayan seviyededir.
Petrole bekçilik çok masum bir karine gibi gözükse de gerçeğin bu olmadığını biz biliyoruz. Irak’ın Kuzeyinden sonra Suriye’de de özerk yerel yönetimler yaratılacağını da biliyoruz. Bu, yüz yıllık Wilson sevdasıydı. Sevr’in 62 ve 64. maddelerinde yazılı olan Fırat’ın Doğusunda Özerk Yerel Yönetimler yaratma aşkından kaynaklandığını AKP ya göremedi, ya da görmek istemedi!
AKP iktidarı bunu bilerek Esad ile kavgaya girdiyse eğer, vay başımıza gelenlere ve de geleceklere!
Şam Yönetimi anlaşmayı hırsızlık olarak nitelemiş ve kınamıştır. Bugün elinden gelen budur.
Amerikalıların petrol işine girmesi her şeyden önce Suriye devletini kendi petrolünden hepten mahrum bırakacaktır. Suriye hükümeti, bölgede kontrolünü yitirdiğinden beri aracılar üzerinden petrolü satın alıyordu. Bu akış her an kesilebilir. Birincil amaç bu zaten. İkincisi Fırat’ın doğusundaki proje için istikrarlı bir finansman temin etmektir.
Amerikan varlığı Şam açısından çok temel bir tehdit. Bu yüzden ABD ile ilişkinin kesilmesi müzakerelerin ön koşuluna dönüşüyor. Kuşkusuz Şam ve müttefikleri, petrol anlaşmasını, Fırat’ın doğusunu koparma komplosunda yeni bir aşama olarak görecektir. Kürtlerin elini güçlendiren bir şey müzakereleri peşinen çökerten bir etkene de dönüşebilir.
Petrol meselesi sadece Suriye’nin geri kalanının Kürtlere bakışını biçimlendirmiyor aynı zamanda Kürtlerin yereldeki ortaklıklarını da teste sokuyor. IŞİD’e karşı PYD -Amerikan ortaklığı Kürtlerin Türkiye üzerinden Arap bölgelerine inmelerini sağladı. Fakat bir tarafta IŞİD tehdidi diğer tarafta Amerikan yardımı ile temin edilmiş bir Arap rızası yol ayrımına geliyor.
Petrol, Fırat’ın doğusundaki Arapları mutlu etmediğinde durum yine karışacak bunun sonucunda da Esad’ın eli güçlenecektir.
Anlaşmanın tetikleyici etkisi Şam ve Moskova’da da görülecektir. Rusya’nın Kürtlerle Şam arasındaki müzakerelerde hangi argümanları kullanacağı merak konusudur. Anayasa konusunda hangi tarafa ne kadar baskı yapması gerektiğini zaman gösterecektir.
Bunun normalde tetikleyeceği bir diğer cephe de Türkiye’dir. Türk-Amerikan pazarlığının neyi içerdiğini bilmiyoruz ama Türkiye’nin Ay El Arap(Kobani)’dan başlamak üzere Kürt karşıtı koridoru Fırat’tan Dicle’ye kadar uzatmak istediği aşikâr.
Biz öyle olsun istiyoruz.
Bununla birlikte Türkiye, yapılan bu petrol anlaşmasına karşı sessizliğini koruyor.
Sezar yaptırımları ile Esad yönetiminin hedef alındığına hiç şüphe yoktur. Hedef Esad olunca; petrol anlaşmasıyla Esad’a öldürücü darbenin vurulacağından hareketle Ankara’nın anlaşmayla ilgili önceden bilgilendirildiği ve sessiz kaldığı tezleri doğru olabilir mi?
Sadede gelirsek; petrol “baştan çıkarıcı bir zenginlik”, ama Orta Doğu ülkeleri için “kan ve gözyaşı” getirdiğine dair hikâyenin de kaynağı.
Ayrıca Amerikalılar, Fırat’ın Doğusu dışına çıkarak daha geniş bir konseptte Türkiye, Kürtler ve Suriyeli Arap aşiretlerle görüşmeler yapıyor. Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi eski Büyükelçi James Jeffrey bu işlerin komiseri konumundadır.
Sizce James Jeffrey taraflara ne anlatıyor olabilir?
PKK’ya Suriye’nin Kuzeyinden çekil mi diyor?
Suriye’nin Kuzeyini Barzani’ye mi bırakıyorlar?
PKK ile yeni bir barış süreci mi dayatılıyor veya dayatılacak?
Suriye’de yeni bir al-ver süreci mi?
Libya, Serrac, Hafter, Sisi, Macron, Merkel, Yunanistan, Rusya, Münhasır Ekonomik Bölge(MEB), Navtexler ve Doğu Akdeniz’e odaklandığımız şu günlerde, altımızdaki coğrafyadaki oldubittilere de hazırlıklı mıyız?
Yine kritik gelişmelerin arifesindeyiz!