“7 Eylül günü” Aydın’ın düşman işgalinden kurtarıldığı, Aydınlıların sevinç ve övünç günüdür. Aydın’ın “bağımsızlık günü”, Aydınlıların “özgürlük” bayramıdır.
Aydınlıların 7 Eylül ile ilgili anıları zengindir. Eskiden “7 Eylül Kurtuluş Bayramı” bugünkünden farklı kutlanır. Halkın heyecan ve sevinci doruğa çıkardı.
Ben bildim bileli “7 Eylül kutlamaları” Hükümet meydanı ile İstasyon meydanı arasında yapılırdı. Eskiden Aydınlılar bir hafta evvel 7 Eylül kutlamalarına hazırlanırdı. Tüccar, esnaf kendine, mağazasına, dükkânına çeki düzen verir; yapılacak olan” büyük alışverişe” hazırlanırdı. Lokantalar günlerce öncesinden bu “büyük güne” hazırlık yapardı. Çünkü çevre illerden, ilçe ve köylerden bayrama çok büyük iştirak olur; özellikle otellerde ve lokantalarda izdiham yaşanırdı. 1950’li yıllarda şehrin nüfusu 25-30 bin civarındaydı. 7 Eylül kutlamalarında şehirde neredeyse 100 bin kişilik kalabalık oluşurdu. Cadde ve kaldırımlar kalabalıktan geçilmezdi. O yıllarda özel araba sayısı yok denecek kadar azdı. Tabii ki, trafik sorunu diye bir şey yaşanmazdı. Ama o günlerde şehre civardan insan ve mal taşıyan yüzlerce kamyon, kamyonet, cip (Jeep), hatta at arabası, at ve eşek kalabalığından yollar kilitlenirdi. Şehir bunca kalabalığı kaldırmaz, izdiham oluşurdu.
7 Eylül kutlamaları çok ilgi çekerdi. Köydeki, kentteki vatandaşlar törenlere katılmaya can atardı. Kutlamalara gelemeyenin o yıl boynu bükülürdü. Yaramazlık yapıp ağlayan çocuklara anneleri “7 Eylül’e götürmem” diye tehdit eder, çocuklar hemen susardı. Tarlada çalışan genç kızları babaları sizi “7 Eylül’e götüreceğim”, iyi çalışın diye teşvik ederdi. Esnaflar dört gözle 7 Eylül’ü bekler, onun bereketinden yıl boyu söz ederlerdi. Şehirde büyük bir ticari hareketlilik yaşanırdı. 7 Eylül kutlamaları, sabah saatlerinde Milislerden ve Efelerden oluşan Kuva-yı Milliyenin tıpkı 7 Eylül günü olduğu gibi, Vali konağına doğru Torlak’tan, Kurtuluş Mahallesi’nden, Güzelhisar’dan ve Ilıcabaşı’ndan şehre dört bir yandan girişi ile başlardı. Şehrin her yanı savaş alanına döner, Milisler ve efeler sözde (!) düşmanı kovalayarak “Şehitler Anıtı”nın orada buluşurdu. Halk büyük bir gururla ve coşkuyla onları alkışlarla yüreklendirirdi. Kuva-yi milliye kuvvetleri Hükümet Bulvarından geçer, Hükümet binası önünde temsili düşman kuvvetleri ile şiddetli (!) çatışmaya girerler, halk heyecanla ve dikkatle izlerdi. Arkadan şanlı süvari birliklerimiz yetişir, düşman imha edilirdi. Genellikle efeler zayiat vermez, şehitler askerlerden olurdu. Hükümet konağı kurtarılarak, buradaki göndere Türk bayrağı çekilirdi. O sırada Ramazan Paşa ve Bey Camiinden kurtuluşun müjdesi sela verilir, manevi bir atmosfer her yeri kaplar, kurtuluş kutlanırdı.
Hep beraber istiklal marşı okunur, daha sonra “Milli Mücadelenin mana ve önemi “ Vali ve Belediye Başkanınca halka, gençliğe anlatılırdı. “Basmakalıp sözler söylemezler, kendilerini asla övmezler, ne yaptıklarıyla asla övünmezlerdi. Her yıl Kuva-yı Milliye Ruhu’nun, Milli Mücadelenin bir başka veçhesini anlatarak halkı aydınlatmaya, gençlere Milli kavramlarımızı ve değerlerimizi öğretmeye gayret ederler; kent halkını Aydın’ın bu özel konularında bilgilendirmeye özen gösterirlerdi.
Devlet erkânı, o gün “özel misafirleri” olan gazilerimizle, şehit yakınlarıyla yakından ilgilenir, onlara iltifatlar ederek “gönüllerini hoşnut eder”ler onlara “milletin minnet hislerini” ifade ederlerdi.
Göğüsleri zafer ve kahramanlık madalyaları ile donanmış gazilerimiz, yaşadıkları “o acı dolu çileli günlerin anılarını” anlatır, herkesin bir “vicdan muhasebesi” yapmasına sebep olurlardı.
Daha sonra Devlet ve Askeri Erkan, gaziler, efeler hep beraber caddeleri, sokakları dolduran “halkın kurtuluş bayramını kutlayarak” Atatürk Heykelinin önüne gelinir “Atamıza milletin şükranları sunulurdu.” Buradan hemen yanı başındaki “Şehitler Anıtı’na geçilirdi. Anıta çelenkler konur, Şehitlerimizin hatırası yaşatılır; halkın Şehitlerimize olan minnet ve şükran duyguları ifade edilirdi. Müftü Efendi Kur’an okuyarak, Atatürk ve Şehitlerimiz için dua eder, Şehitlerimizin ruhunu şad eylerdi.
Her yıl Şehitler Anıtı önünde “Aydın Kurtuluş Bayrağı” 9 Eylül günü İzmir’de yapılan Kurtuluş töreninde İzmir Valisine ve Kumandanına teslim edilmek üzere seçkin öğrencilere ve izcilere teslim edilirdi. Böylece her yıl 9 Eylül gününde Batı Anadolu’daki bağımsızlığını ve özgürlüğünü kazanan iller, İlçeler ve beldeler bağımsızlıklarını, özgürlüklerini, kurtuluşlarını ve zaferlerini simgeleyen “İl Bayraklarını” İzmir’de Vali ve kumandana şükran anısı olarak teslim ederek; Türkiye Cumhuriyetinin ebediliğini bütün cihana bir kez daha ilan ederlerdi.
Oradan topluca İstasyon Meydanı’na gelinirdi. Burada her yıl büyük bir geçit töreni yapılırdı. Aydın’daki resmi kurum ve kuruluşlar, Belediye, Aydındaki sanayiciler, üreticiler, tüccarlar, esnaflar dernekler ve yardım cemiyetleri büyük bir konvoy oluşturur; halkın önünde resmigeçit yaparlardı. Aydınlı sanayiciler en son teknikle imal ettikleri ürünleri, iş adamları yeni girişimlerini, üreticiler en kaliteli ürünlerini, tüccarlar alıp sattıkları malların yeni çeşitlerini, esnaflar beceri ve zanaatlarını, kamu kurum ve kuruluşları halka sundukları yeni hizmetleri tek tek araçların üstünde tanıtarak, geçit töreni yaparak halka gösterirlerdi. Geçen yıl yaptıklarının ve gelecek yıl yapacaklarının sanki hesabını verirlerdi. Bu geçit töreni Adnan Menderes Bulvarı üzerinden aşağıya doğru devam eder, kent içinde dolanırdı. Sanki kentin içinde dolaşan “gezici bir fuar” gibiydi. Halk da bütün bu çabaları dikkatle izler, alkışlarıyla takdirlerini belirtirlerdi. Firmaların, kurumların, derneklerin tanıtım araçları halkın büyük ilgisini çeker, bu merasim büyük bir depdebeyle devam ederdi.
İstasyon meydanı Eski Belediye binasının önü dondurmacılarla, şerbetçilerle, karcılarla, köftecilerle, seyyar gazoz arabalarıyla, baloncularla, şekercilerle, turşucularla, simitçilerle, çerezcilerle dolar; bambaşka bir bayram yerine dönüşürdü.
Eski belediye binası önünde birkaç takım davul zurna ekibi gün boyu “zeybek havaları” çalar efeler ve gençler gece geç saate kadar zeybek oynarlardı. Belediye önünde havai fişek gösterileri yapılır, gece fener alayları düzenlenirdi. Herkes kurtuluşu kendince kutlar, o günün sevinci ve heyecanı bütün toplumu kucaklar, sarardı. 7 Eylül kutlamaları Aydınlıların anılarında böyle yer ederdi.
Son yıllarda 7 Eylül kutlamaları da büyük değişime uğratıldı. Tarihi ve Milli kimliği unutularak asli karakterinden uzaklaştırıldı. Öz kimliğine yabancılaştırılmış bir toplumun başkalaştırılan kutlamalarına dönüştü. Milli Mücadele Tarihini bildiğini sanan yetkililer “seksen yıllık kutlama geleneğini” son yıllarda türedi pop sanatçılarının marifetlerine(!) havale ettiler. Bir” incir festivali” kargaşası arasına “7 Eylül günü kutlamalarını” sıkıştırıvererek bir protokol töreni haline dönüştürüverdiler. Şehitlerimizin aziz hatırasını, türedi popçuların cümbüşünün şamatası arasında unuttular. Bizlere de unutturmaya çalışıyorlar.
Kuva-yı Milliye Ruhu, Milli Mücadele idealleri, Vatan, Kurtuluş, Bağımsızlık, Özgürlük, Bayrak vb. Milli kavramlar özünü yitirdi. Anlamları beynimizin içinde silikleşti. Bizi tarihimize “yabancılaştırdılar. “Gelenek ve göreneklerimizi “başkalaştırdılar”. Bizi başkalarına benzeştirerek geçmişimizle geleceğimiz arasındaki bağı koparttılar. “Ruhumuzu çaldılar.” Ruh gidince neşe gitti, heyecan bitti. İşin artık bereketi kalmadı.
Halk artık 7 Eylül kutlamalarına itibar etmez oldu. Kurtuluş gününe itibar edecek itibar mı bıraktılar. Artık geriye ne kaldı ki? Halk Belediye Başkanının kendi çıkarları uğruna içini boşalttığı kutlama törenlerine neden itibar etsin ki. 7 Eylül törenlerine katılmıyor diye halkı suçluyorlar. Halkın 7 Eylülü kutlamadan bıktığını söyleyip kendi beceriksizliklerine bahaneler uyduruyorlar. Zaten son yıllarda öyle globalleştik ki, şimdiden 7 Eylül gününü toptan kaldırsak diyenler bile çıkıyor ortalığa. Kent yöneticileri boş meydanlara konuşuyorlar. Hem konuşacakları ne var ki. Artık günün mana ve önemini değil; hep kendilerinin ne kadar marifetli, izzetli, devletlü, çalışkan olduklarını saatlerce anlatıyorlar. Halka biz sizin şunu, bunu yaptık diye övünüyorlar. Ne trajikomik bir durum! “Milli Mücadelede aşklarına ve hülyalarına veda ederek canları pahasına vatanını savunan o mübarek insanlar, bir kere bile olsun bu vatanı biz kurtardık demediler. Sadece görevimizi yaptık dediler.” Bunların şimdilerde dediklerine ne demeli ki? Bunlar ha bire reklam peşinde.
Şimdi bu yazdıklarımdan alınacaklar; bana çok kızacaklar, bana demediklerini bırakmayacaklar. Ama benimle uğraşmaya kalkışmasınlar. Halka bu yazdıklarımı okusunlar. Onlara ne düşündüklerini sorsunlar. Verecekleri cevabı duyacaklardır!
Bana 7 Eylül kutlama gününde türedi popçuların ne işi olduğunu açıklasınlar. Bir takım şenlikler için harcadıkları milyonların Aydın’ın kentsel kalkınmasına, sosyal, ekonomik, kültürel, sanatsal gelişimine katkısının ne olduğunu; Milli Mücadelede tarihimiz içindeki yerini bize izah etsinler. Kentin su şebekesinin tamamen yenilenmemiş, su sorununu halletmemiş, kanalizasyon sistemini tamamlamamış, arıtma tesisini kurmamış, sokaklarını, caddelerini kaplamamış bir belediye başkanının milyonlarca lirayı “şenlik yaparak heba etmesini” doğru bulmuyoruz.
Üç beş pop şarkıcısına yüzlerce milyon ödeyerek milleti eğlendiriyoruz diye ortaya çıkıp “önce insan” masalları anlatmak vatanseverlik değildir.
Bütün bu saçmalıkların hesabı sorulur kendilerinden. Daha doğrusu bunların hesabını mutlaka verecekler bu halka.
“Aydın tarih ve kültür kentidir”; “öyle olmalıdır” dedik. Bunlar yanlış anladılar. Tıpkı tarihteki “lale devri” gibi Aydın’da bir “şenlik devri” başlattılar. Eğlenip oyalanıyorlar. Şenlik yapıp günlerini gün ediyorlar. Lale devrinin Osmanlı imparatorluğunu çökerttiği biliniyor. Peki bu şenlikler bizi nereye götürür ki?
Bu kent mirasyedi zihniyetiyle yönetilemez. 7 Eylül kurtuluş günleri yerel politikacıların kendilerini tanıttıkları bir “şov günü” asla olmamalıdır. 7 Eylül kutlamalarının içeriği tarihsel kutlama geleneklerimize uygun bir şekilde, Milli şuur ve bilincimizi güçlendirecek etkinliklerle doldurulmalıdır.
Başta Valilik ve Belediye olmak üzere, bütün meslek kuruluşları; Ticaret Odası, Sanayi Odası, Esnaf Odaları, Ziraat Odası, Aydın Barosu, Mimarlar Odası, vb. bütün sivil toplum örgütleri kutlamalarda faal görev almalıdır. 2019 yılı kutlamaları için hazırlıklara şimdiden başlanmalıdır.
Üniversitemiz Aydın tarihi, Aydın Kültürü, Aydın Milli Mücadele Tarihi vb. konularda sempozyumlar, seminerler, paneller düzenlemeli; bilimsel toplantılar yapılmalı; resim, kompozisyon, fotoğraf, müzik, geleneksel el sanatları vb. konularda yarışmalar tertip edilmelidir. Etkinlikler 30 Ağustos’ta başlamalı 7 Eylül kutlamaları ile sona ermelidir. Bilimsel, sportif, kültürel, folklorik, etnografik çalışmalar yapılmalı, bu etkinlikler ilimizin en ücra köşelerine kadar yayılmalıdır. Çeşitli dallarda müsabakalar düzenlenmelidir. Kurtuluş anısına verilecek kurumsal ve ferdi başarı ödülleri ile toplumsal belleğimizdeki anıların kalıcılığı sağlanmalıdır.
Aydın Sanayi ve Ticaret fuarı bu tarihler arasında düzenlenmelidir. Artık “Yazlıkçılık” tembelliğinden sıyrılmamız gerekiyor.” 7 Eylül Kurtuluş Ormanı” kurularak, her yıl kurtuluş anısına bu ormana fidanlar dikilmelidir.
7 Eylül kutlamaları, geleneklerimize ve günün icaplarına uygun etkinliklerle kutlanmalı, asla israf yapılmamalıdır. Genç nesillere meselenin tarihi ve kültürel boyutu asla ihmal edilmeden öğretilmelidir.
“Tarih tekerrürden ibaret derler” Eğer ibret alınsa tarih tekerrür eder miydi? Bu zihniyetle yola devam edersek, başka bir kurtuluş gününe muhtaç olmaktan korkarım.
Daha nice 7 Eylül Kurtuluş günleri Aydınlılara kutlu olsun! Şehitlerimizin aziz ve pak ruhları şad olsun!