Aydın’da yaz mevsimi uzun sürer, sıcaklar insanı bunaltır da bunaltır. Kışı özlersin, serin bir gölge, bir esinti, soğuk bir bardak suyun hasretini çekersin.
1950’li yıllarda çocukluğumdan arta kalan yaz günlerini bugün düşündüğümde okulların tatil olmasından başka sevindirici pek bir anım yok.
1950’li yıllarda Aydın’ın merkez nüfusu 25 bin civarında idi, yaz başladığında ahali köylere, bağ ve bahçelere taşınır, şehirde esnaf ve memurlar dışında bağı bahçesi olmayan fukaralar kalırdı.Şehir boşalır, sosyal hayat canlılığı sıcaklara da bağlı olarak solar giderdi.
Yaz günleri şehrin en sıkkın günleridir. Belediye arazözü kentin caddelerini sabah akşam sulayarak kısmi bir ferahlık yaratmaya çalışırdı.
Devlet dairelerinde yaz saati uygulaması olur, memurlar mesaiye sabah 08.00’da başlar, öğleden sonra 14.00’da bitirirlerdi. Saat 14.00-17.00 arası belediye görevlileri lokanta ve kahvehaneler hariç bütün esnaf dükkanlarını kapattırırlar, insanların siesta (*) yapmaları sağlanırdı.
İstasyon Meydanında öğleden sonra sıcak saatlerde kimsecikler olmazdı, o yıllarda kentte bugünkü gibi araba bolluğu olmadığından şehir sessizliğe gömülürdü.
Halk sabahtan öğleye kadar ihtiyaçlarını karşılar, öğleden sonra evlerine çekilir, havanın serinlemesini beklerdi.
Her köşe başında kar helvası, üzüm şırası satan esnaf öğleye kadar işlerini bitirir, yok olurlardı.
O yıllarda Ramazan Paşa sebili soğuk su hayrı için çalışırdı. Bey Camii önünde de vakıf sebili vardı. O yıllarda halkın çarşıda soğuk su ihtiyaçlarını bu sebiller karşılar, bir bardak soğuk su ile ölmüşlere dualar gönderilirdi.
Ramazan Paşa Camii önünde belediye durağı aynen vardı. Gazozcu Ali İhsan’ın gazoz arabasındaki açık gazozlardan esnaf, müşterilerine ikram eder gönül alırlardı.
Mahallelerde soğuk su temin edilen kuyular vardı, halk bu kuyulara pek rağbet ederdi. Orta Mahallede soğuk su kahveleri kuyusu vardı. Bu günün cumartesi pazarı girişindeki hemzemin geçit karısında bir yer idi. Yanındaki kuyular, o semte ismi vermiştir. Soğuk su kahvecisi bugün dahi o kuyuya alttan soğuk su kuyusu kahveleri diye anılır. Belediye 1985’te bu kuyuları kapattı.
Eskiden Aydın’da geceler bir kabus olurdu. O yıllarda kentin kanalizasyonu olmadığından evlerin bahçelerindeki tuvaletler ve bulaşık suları sinek üretirdi. Belediye ne kadar mücadele etse de karasinek, sivrisinekten geçilmezdi. Geceleri yakarca, tahtakurusu ve sinekler insanı uyutmazdı. İnsanlar kapı önlerinde oturarak serinlemeye çalışır, bir esintinin hasretini çekerlerdi. O hasreti çekilen esinti deniz yeli diye tabir edilen Batı’dan gelen imbat serinliğiydi.
Halkın birincil eğlencesi yazlık sinemalar ve İstasyon Meydanındaki pastanelerdi. Dondurma, Hasan Yetiş pastanesi ve Halepoğulları pastanesinden yenirdi. Bu pastanelerin dondurması, mahallelerde satılan seyyar dondurmacıların dondurmasından çok farklı olurdu.
Zor geçen gecenin sabahında insanlar uykusuz ve yorgun bir şekilde işlerine gider, ayılmaya çalışırlardı.
Sabahları ayaküstü Aydın gevreği, tulum peyniri, çay yetişkinlerin kahvaltısı ve sigara altı sayılırdı. Evlerde sabah kahvaltısı çingen pilavı dediğimiz Aydın’a has yiyeceksiz yapılmazdı. Akşam yemekleri kese yoğurtlu acı biber kızartması olmazsa olmazdı.
Şehirde taze incir satıcılarının “çili çili bardacık, lokum olmuş bardacık, bardacık soğucacık; sarılop şirilop” diye bağırmaları herkes tarafından bilinir, sabah serinliğinde toplanmış taze incirler en iyi mevsimlik meyve olarak tercih edilirdi.
Hava sıcaklığı iş hayatını etkiler, o saatlerde çarşıda çalışan insanlar rahat giyimleri tercih ederlerdi. Köylüler ve çocuklar karadimi denen bezden dikilen kısa don giyer, çıplak ayakla gezerlerdi. Halk bu durumu anlayışla karşılardı. Bugün efelerin giydiği kısa don Aydınlı köylülerin yaz kıyafetiydi. Cumhuriyetten evvel Şeyh-ül İslam kısa donu yasaklayan bir fetva yayınlamış ama ona uyan olmamış. Her zaman ‘zor oyunu bozar’ derler.
1950’li yıllarda deniz kıyılarına göçmek diye bir adet yoktu. Aydınlıların varlıklı olanlar Paşa Yaylasına göçerlerdi. 1960’tan sonra o da gitti artık insanlar deniz kenarlarında kooperatifler kurarak yazlık yapmaya başladılar. Genellikle öğretmenler buna ön ayak oldu. Kooperatifçilik modası çıktı. Kuşadası’nda ilk yapılan yazlıklar Aykuştur, ilk evler, Söke Sahil Sitesidir.
1970’li yıllardan sonra bu iş hızlandı.
Günümüzde Aydın’da yaşayan yaşlılar hariç sıcağa pek aldırış eden yok. 44 derece sıcaklıkta bile kent yaşam canlılığından bir şey kaybetmiyor. Herhalde teknolojinin sağladığı imkanlar sıcakların etkisini azaltıyor.
Yazın insanlar imkanlarını yaşam kalitesini yükseltmek için seferber ediyor.
Bugün zengin fakir herkesin evinde, iş yerinde klima var. Artık insanlar eskisi gibi çaresiz değil. Ulaşım imkanları var, yaşam kalitesi yüksek. Geçmişteki yaz günlerinin çilesini bugünün insanı çekmez, çekmemeli.
Onun için insanlar hayatı daha konforlu yaşıyor, ekonomik sosyal kalkınma hayatımızı daha kaliteli hale getiriyor. Bu günler eskiye göre daha güzel.
Kaliteli yaşam günleri kadrini kıymetini bilmeli, halimize şükretmeliyiz.
Siesta (*), İspanyolca dilinden Türkçe'mize geçmiştir. TDK sözlüğündeki anlamı öğle uykusu şeklindedir.