Dedem muhtar seçilir.
Tam da o günlerde, hanelerde numarataj uygulaması başlatılır.
Köyün çıkışındaki son ev olarak Osman Dayının evinin 100 numaralı ev olduğuna dair numarataj levhası çakılır.
Sağdan soldan,
“Osman senin ev 100 numaraymış.”
Diyenlere Osman Dayı da gülümseyerek,
“He ya, bize 100 numara düştü gayrı”
Der.
**
Sonraki haftalarda Osman Dayı,
Aydın Devlet Hastanesinde yatan bir yakınını ziyaret eder.
Garajda dolmuş beklerken, kahveye gider, çay içer.
Sıkışmıştır, su dökme ihtiyacı için tuvalete gider.
İşini görür.
O yıllarda tuvalet hesabı büyük, küçük hacet üzerinden görülürdü.
Kapıda “Yüznumara” yazısını görür gibi oldu, bir daha baktı.
Kapıdaki görevli adam seslendi,
“Büyük abdest efendim 50 kuruş, Küçük hacet giderme 25 kuruş...”
Kasaba dolmuşu da hareket eder.
Umurlu’yu geçmişlerdir.
Bir anda beyninde bir “tııınnn” sesi yankılanır.
Şeytan da karşısına geçmiş, başlar dürtmeye.
“Osman senin ev 100 numaralı ev, 100 numara, yüznumara…”
“Ulan bizim evi yüznumara zannederler mi?”
“Oğlum Osman senin ev yüznumara”
“Muhtar bizim Enişte Ahmet, söylerim değiştirtir.”
“Devlet bu, verdiği numarayı bi daha geri alır mı sanıyorsun ha?”
“Niye değiştirmesin ki vardır bir umarı her halım.””
Osman Dayı titremeye başlamıştır.
Dudaklarının ucundaki sigara uçuverecekmiş gibi duran,
Dolmuşçu Hüseyin Avni’nin dikkatini çeker,
“Emmi iyisin de mi?”
“İyiyim, iyiyim Hüseyin’im. Bizim bir hasta vardı da ziyarete geldim.
“Geçmiş olsun”
Kasabaya vardığında doğru Hüseyin’in kahvesine gider.
Eniştesi muhtarı sorar, az evvel gittiğini söylerler.
Yolcu Korkutanın Hanına bağladığı atını almaya gider.
Eve vardığında ağacın altına hasırın üstüne yorgun, argın uzanır.
Karısı Havva Kadın, Osman’ın yorgunluğunun farkındadır.
“Bre Osman! Ayran doğramacı istiyon mu?”
“Sen onu bırak da yandık biz Havva kadınım”
“Hayrola Osman”
“Bizim ev 100 numara ya! Aydın’da bugün abdest bozmaya gittiğim helânın kapısında Yüznumara yazıyordu. Vallaha Kadınım bizim evi helâ zannedecekler diye korktum.”
“Öyle bi şeye yeltenenin alnını karışlarım.”
Diyerek bağırdı karısı.
İkisi hemen eniştelerine gitmeye karar verdiler.
Havva Yenge, gelinlik siyah kadife paltosunu eline aldı.
Hoş gelişten sonra, Osman Dayı muhtar eniştesine olanları anlattı.
Evinin numarasını değiştirmesini istedi.
“Enişte benim ev, yüznumara diye gelip de amir memur takımı ihtiyaç görmeye gelirse ben ne ederim?”
Muhtar Ekiz Ahmet, işi gırgıra vurdu,
“Osman’ım peşkir tutarsın olur biter galan”
Evin büyük kızı Emine, dayısı ve yengesine sade kahve pişirirken, gülmemek için kendini zor tutuyordu.
Osman, ağlamaya başladı.
Muhtar oralı değildi.
“Devlet vermiş bi kere numarayı geri alır mı? Almaz galan”
Epeyce sızlandı.
Kardeşi, Muhtarın karısı Ayşe kadın, son noktayı koydu.
“Osman’ı niye üzüp duruyorsun? Yarın hallet bu işi de adam rahat nefes alsın”
Mührün sahibi olarak ağırlığını hissettirmek isteyen dedem;
“Kadın, bu işler öyle kolay değil, planı, procesi var tamam mı?”
Ninem de altta kalmaz, kestirir atar.
“Neyi varsa var, insanların işini de gör”
Ertesi günü Muhtar gelir, evin önünde iki yavru piliç koşturuyordu.
“Bülüçler de pek güzel olmuş ya! Kayınçı galan”
Sonuçta Kuru İsmail oğlu Kör İbrahim’in köy tokat ağılı yanındaki,
Yıkık, boş duran saman damına 100 numaralı kapı levhası asılır.
Osman Dayı, 102 numara olur, yüzü gülmeye başlamıştır.