Metin AKOĞLU
Savaşmadan esir alınan Deniz Kuvvetleri
Batı Emperyalizmine karşı kazandığımız Kurtuluş Savaşının ardından 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile ülkenin tapusu alınmıştır. Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN kurduğu yeni Cumhuriyet, 20 Temmuz 1936’da Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi imzalamıştır.
Sözleşmeyle, Sovyetler Birliği ve Karadeniz’de sahili olan öteki ülkelerin güvenlikleri sağlanmış olup, İkinci Dünya Savaşından sonraki Soğuk Savaş döneminde bile, bölgede barışın korunması mümkün olabilmiştir.
Sovyetler Birliği son dönemini, Mihail Gorbaçov’un Başkan, Eduard Şevarnadze’nin Dışişleri Bakanı, Haydar Aliyev’in de KGB’nin başında görev yaparken geçirmiştir.
Dağılma süreciyle birlikte Haydar Aliyev Nahçıvan Özerk Cumhuriyetine, Şevarnadze’de Gürcistan’a dönmüşlerdi.
SSCB dağıldıktan sonra Eduard Şevardnadze 1995’ten 2003 Gül Devrimine kadar Gürcistan Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmiştir. 2003 yılında ki seçimlerde hile yapıldığı gerekçesiyle dünyanın ‘Gül Devrimi’ olarak bildiği, ABD’li işadamı George Soros’un desteklediği muhaliflerin, kırmızı güllerle parlamento binasına girmesi sonucu görevinden istifa etmiştir. İlk seçimlerde Newyork’da avukatlık yaparak hayatını kazanan, ABD’nin öne sürdüğü Mihail Saakaşvili cumhurbaşkanı olmuştur. Batı güdümlü politikalar izleyen Şaakaşvili Kafkasların istikrarsızlığı için elinden geleni yapmıştır. Olaylarda bundan sonra başlamıştır.
Komşumuz Gürcistan’da ki Osetler’in bağımsızlık ve Rusya ile birleşme talepleri, iki taraf arasında sık sık sıcak çatışmaya dönüşüyordu.
Tarih 8 Ağustos 2008’i gösterdiğinde Gürcü birlikleri bağımsızlık ilan edilen Güney Osetya’ya operasyon düzenlemiş ve binlerce sivil ölmüş, 2 Rus savaş uçağı da düşürülmüştür. Bunun üzerine de Rusya güçlü bir birlikle Osetya’ya girmiş ve Gürcistan ile savaşmaya başlamıştır.
2008 Güney Osetya Savaşı’nın temel sebebi, Gürcistan’da ki yönetimin Rusya’nın güdümünden, ABD ve Batı yönüne geçmesi denebilir.
Rusya Federasyonu ile Gürcistan arasında yaşanan kısa süreli savaş esnasında ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Gürcistan’a askeri destek verebilmek adına Karadeniz’e donanma sokma girişimleri T.C Hükümetine iletilmiştir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığının deneyimli kadroları, devleti idare edenlerin masalarının üzerine Montrö Boğazlar Sözleşmesini koyarak, bunun mümkün olmadığını belirtmişlerdir.
Bürokrasideki Devlet Görevlilerinin yerinde yaptıkları müdahale ve düzeltmeleri, ayar veriliyormuş algısıyla İkaz edilmekten hoşlanmayan yönetim, organize bir şekilde askerimizin kafasına çuval geçirilmesinden sonra yaşadığımız Ergenekon, Balyoz gibi gayri hukuki davalarda da, en fazla zarar gören Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve onun personeliydi.
ABD, Gürcistan’a dilediği kadar savaş gemisinin geçirilmemesinin intikamını almakta gecikmedi. FETÖ ile Ele geçirdikleri HSYK ve “Ben Bu Davanın Savcısıyım” diyen Başbakanı ile asla unutmadığımız ama hatırlamak da istemediğimiz bir süreçle Deniz Kuvvetlerimizi dümdüz yaptılar.
Montrö Boğazlar Sözleşmesinin askeri anlamda önemli saydığım bazı maddeleri şöyledir.
*Transit geçiş yapan harp gemilerinin toplam tonajı 15 bin tonu geçmeyecek; dokuz gemiden fazla olmayacaktır. (Karadeniz Devletleri için ve de Türk Boğazlarını ziyaret için bu Tonaj sınırı yoktur.)
*Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin bu denizde bulundurabileceği toplam tonaj 30 Bin Tonu aşamayacaktır. (En güçlü Karadeniz Filosuna Sahip Devletin Deniz Kuvvetlerinin Tonaj Artışı Paralelinde Bu Tonaj 45 Bin Tona çıkabilir) Tek bir ülkenin tonajı, bu sınırlamanın 2/3’ünü aşamaz.
*Sahildar olmayan Devletlerin harp gemileri Karadeniz’de 21 günden fazla kalamaz.
*Harp zamanındaki geçişler Türkiye’nin kararına bağlıdır.
Polonya’dan sonra Karadeniz’in sahildar iki ülkesi Romanya ve Bulgaristan’da dikey eksen olarak hazırlanıp, Avrupa ile Rusya arasına kama gibi sokuldular ve NATO’ya üye yapıldılar. . Bulgaristan ve Romanya tamam. Ukrayna ve Gürcistan’da batılıların sıkıntıları var.
Dünyada ve Karadeniz’de dengeler değiştikçe ABD, muhtemelen NATO’yu da kullanarak, bu denizde varlığını göstermek isteyecektir. Bu, ABD’den bağımsız politikalar gütmek isteyen Rusya Federasyonu’nu yumuşak karnından (Karadeniz’den) yakalayarak kontrol etmek; Ukrayna’da güç kazanmak; Kafkasya’yı Rusya’dan koparmak; Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOKAP) kapsamında, İran üzerindeki tehditlerini Karadeniz üzerinden artırmak amaçlarına yönelik olabilir. Ancak, ABD Montrö’yü delmedikçe Karadeniz’e giremez. Girse de sürekli kalamaz. ABD, Montrö Sözleşmesiyle Boğazlar’ın egemenliğine sahip bulunan Türkiye’nin olurunu almadıkça, Avrasya’ya hâkim olma stratejisinin önemli bir adımı olan Karadeniz’de sürekli bir donanmaya sahip olma hedefine ulaşamaz.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne olan sadakat ve hassasiyet önemli yer tutuyordu. Amerika Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin bir şekilde masaya gelmesi için bu Kanal İstanbul Projesi’ni bir araç olarak kullanmak istiyor. Aslında Kanal İstanbul Projesi, yani Boğaz’a alternatif bir kanal açılması demek, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni geçersiz hale getirmez. Ama bu Kanal İstanbul Projesi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin masaya gelmesine neden olurdu. Ülkemizin ekonomik sorunlarla boğuştuğu, Suriye ve Irak’da istenmeyen oluşumların önümüze gelmekte olduğu bir dönemde, bir şekilde dış güçler tarafından ülkemize empoze edilen o projenin amaçlarından bir tanesi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin yeniden masaya gelmesini temin etmektir.
Bu projenin siparişi ABD’den. ABD Karadeniz’e istediği gibi serbestçe, özgürce girememektedir. ABD’nin Karadeniz’e artan bir ilgisi var. ABD’nin dünyada en büyük rakipsiz gücü deniz kuvvetleri. Bu deniz kuvvetleriyle dünya denizlerinin her köşesine istediği gibi, serbestçe girebilmesine rağmen Karadeniz’e girmesinde bazı sıkıntıları vardı. Sınırlı girebilmektedir. İstediği sayıda ve tonajda gemiyi buraya sokamamakta ve istediği kadar kalamamaktadır. Çünkü önünde 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi gibi kendince bir sıkıntı vardır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Amerika Birleşik Devletleri donanmasının Karadeniz’e istediği gibi girmesine engeldir. Amerika bunu bir şekilde aşmak istemektedir. Gürcistan Krizi’nde de bu sorun olmuştu. Gemileri istediği gibi Karadeniz’e çıkaramamıştı. Şimdi Amerika bir şekilde Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni by-pass etmek, değiştirmek istemektedir.
1 Mart 2003 tezkere görüşmelerinde Irak için destek isteyen ABD heyetinin karşısında, Rahmet ve şükranla andığımız Büyükelçi Deniz Bölükbaşı vardı.
Irak’a geçecek 52 bin ABD askeri dışında, 50 bin ABD askeri daha gelip, lojistik güç adı altında Güney Doğu’ya yerleşecekti. Çorlu, S.Gökçen, Afyon, G.Antep, Urfa, Diyarbakır, Batman ve Mardin hava limanlarına 256 savaş uçağı ve 60 B/H helikopter konuşlandıracaktı. İskenderun Limanı da her zaman onların hizmetinde olacaktı. Şimdi sıkı durun. İsteklerin arasında Trabzon ve Samsun limanlarını da yazıvermişler. Irak nere… Trabzon, Samsun nere… ABD’nin Karadeniz sevdası bitmez…
Ama yemediler… Yemezler… 1 Mart 2003 Tezkeresinin reddindeki tarihi duruşuyla, sağlıklı günlerine hızla dönmesini beklediğimiz Sayın Deniz Baykal’a ve Rahmetle andığımız Sayın Deniz Bölükbaşı’ya kurulan kaset kumpaslarının nedenini çözmekte gecikmediğinizi görüyorum. O zaman vacip oldu. Haftaya 1 Mart teskeresinde görüşmek üzere…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.