Mehmet EROĞLU
Priene Antik Kenti
1975 yılının onuncu ayında Side müzesinden Milet müzesine atandım. O zamanlarda Milet Müzesi idari yönden Söke ilçesine bağlı idi. İdari işlerim için Söke’ye her gidişimde Söke ilçesinde işlerim bittikten sonra Priene antik kentini mutlaka gezerdim. Her gezişimde enteresan gizemli güzelliğinin etkisinde kalırdım.
Kayalara oyulmuş, dik merdiveni iki üç defa tırmanırdım. Bugün ise kartalların barındığı akrapolisinden Latmos’un mağrur haşmetli siluetini, büyük Menderesin yarattığı dümdüz ovayı doya doya seyrederdim. Gözlerimin önünde üç bin yıllık tarih canlanırdı.
Şimdi bazı yerleri bataklık olan ovayı bir an için eskisi gibi beyaz köpüklerle bezenmiş koyu mavi bir körfez olarak gözümde canlandırmayı hayal ederdim.
O döneme tanıklık etmiş jimnazların, Anfi Tiyatro, Athena Polıos tapınağı, meclis binası Bouleuterıon’un ayakta harabeleri kalmıştır. Hiç olmazsa bunları tanımalı ve tanıtmalıyız.
Priene şehri İonya konfederasyonuna bağlı on iki şehirden en küçüklerinden sayılırdı. M.Ö. 7 y.yıl önce politik bir varlık olarak gördüğümüz bu topluluğun merkezi Sisam adasının karşısında sarp bir şekilde denize sarkan Samsun (Mykale) dağının kuzey yamaçlarındaki “Panionio” kutsal mahalli idi. Burada her sene büyük şenlikler yapılırdı. Denizler tanrısı Poseidon’a kurbanlar sunulurdu. Bu şenlikleri Priene den seçilen bir genç idare ederdi.
Antik dönemde Söke ovası Bafa gölü ile birleşik bir vaziyette idi. Her şehrin ticaret gemilerinin girdiği limanları mevcuttu. Fakat sonraları büyük kenti Menderes nehrinin binlerce seneden beri getirdiği büyük mil kitleleri taşımaktadır. Dalgalar tarafından geriye atılan bu kitleler yeniden kara teşkil etmekte ve sahil devamlı denize doğru ilerleyerek bu günkü oluşumu meydana getirmiştir.
Tarihçi Herodot’un anlattığına göre Beşparmak dağının kuzey serpintilerinden birisi üzerine kurulan “Myus”(Avşar köyü) M.Ö. 500–499 yılları arasında bir liman kenti idi. Buraya ticaret gemileri yanaşırdı. Bu gün ise “Myus” denize kilometrelerce uzak kalmıştır.
M.Ö. 4 Yüzyılda körfezin doğusu batısından ayrılarak bugünkü Bafa gölü meydana geldi. Milet şehri ise bugün tahminen denize 8 km. içerde kalmıştır.
M.Ö. 5 yüzyılda Perslerle İonların yaptıkları deniz savaşından ötürü tarihe geçmiş olan “Lada” adası da şimdi uzaklardan görünen bir tepecikten başka bir şey değildir.
M.Ö.1 bin yılında kurulmuş olan Priene şehri de kıyıda bir şehirdi. Ancak büyük menderes nehri onunda limanını doldurmuş olduğundan ticaret hayatı biten Priene de terk edilmeye başlanmış.
Bugünkü Priene harabelerinde mevcut eserlerin en eskileri M.Ö.4 y.yıl ortalarına aittir.
Şehrin arkasında muazzam bir kaya adeta şakülü denecek bir vaziyette yükselmektedir.
Priene antik kenti Belus’un oğlu Agyptus yönetiminde İonlar tarafından kurulduğu kabul edilir. Daha sonraları Lidyalı Ardys tarafından alınır. M.Ö.6 Y.Yılın ortalarında şehrin bilgesi olan Bias yönetiminde şehir tekrar canlanır ve zenginleşir. M.Ö.545 yılında Pers kralı Cyrus (Kurash) şehri ele geçirir. Perslere karşı yapılan İon ayaklanmasına (M.Ö. 499) Priene 12 gemi ile katılır.
Kent M.Ö.350 yılında kurularak gelişmiş etrafı sağlam surlarla çevrilmiş.
Miletli usta mimar Hippodamos’un ızgara planı ile yamaca oturtulan kent, yöreye ait giri mermerden inşa edilen yapılarıyla dört set olarak inşa edilmiştir.
Roma döneminin sonlarına doğru kent önemini yitirmiştir. Ancak Bizans döneminde önemli bir piskoposluk merkezi haline getirilmiştir. 13 Yüzyılda tümüyle terk edilen kentin kale duvarları ile çevrelenmiş üç büyük kapısı mevcut.
Priene’ de sur duvarları ve şehre su taşıyan su kanalları hala günümüze kadar ulaşmıştır.
En Önemli yapıtları:
Athena Tapınağı: Priene’nin en muhteşem en büyük tapınağıdır. Sanat, zekâ ve savaş tanrıçası olan Athena Minerva) adına büyük bir terasta inşa edilmiştir. Mabedin mimarı “Pythcos” dur. Aynı zamanda Bodrum da Mausoleum’ ı inşa eden sanatkârdır. Cella denilen içinde tanrı veya tanrıçanın heykelinin bulunduğu kısım. Mabedin yan tarafında 11 sütun ön ve arkalarda 6 sütun bulunmaktadır.
Zeus Tapınağı agoranın sağındaki bu tapınağın sadece temelleri kalmıştır.
Demeter ve koro tapınağı
Mısır tanrıları tapınağı
Kybele tapınağı,
Kutsal ev veya
Büyük İskender tapınağı
Kaya tapınağı gibi tapınaklar mevcuttu.
Bunlardan başka çok önemli kalıntılarda şunlar.
Agora :
(Pazaryeri): Agoralar antik şehirlerde en önemli mevkii temsil ederler. Buralar vatandaşların idari, siyasi ve ticari maksatlarla toplandığı ve sorunların tartıştığı yerlerdi.
Priene’de agora şehrin merkezinde olup ilk kuruluş şekline göre iki adacığın tamamını kaplamaktadır. Bu agora üç taraftan at nalı şeklinde önü sütunlu galerilerle çevriliydi. Galerilerden bazıların duvarlarında o dönem hükümdarlarının talimatları ve açıklayıcı emirleri yazılmıştır.
Ekklesiasterion (Halk Meclisi): Kutsal galerinin doğu yarısının arkasında bulunmaktadır. Burada şehrin bütün sorunları konuşulur. Ayrıca politik mahiyetteki bütün kararlar burada verilirdi. Şehir meclisinin toplantıları bu binada yapılırdı.
Tiyatro: Antik çağların en önemli kültür varlıklarından biri olan tiyatro Priene de çok iyi muhafaza edilerek günümüze kadar gelmiştir. Tiyatrolar üç bölümden oluşmaktadır. Yarım daire şeklindeki Orkestra denen yarım daire şeklinde düz saha, seyircilerin oturdukları taş sıralar ve sahne kısmından ibaretti. Aşağıdan itibaren beşinci sıranın ortasında şeref locası vazifesi gören bir bank vardır.
Jimnazlar: Gençleri fikri ve bedeni sahalarda yetiştiren yapılardı. Priene’de iki jimnazyum mevcuttu birisi yukarı jimnazyum diğeri aşağı jimnazyum.
Stadyum:
Aşağı jimnazyumun sağ tarafına bitişik olan stadyum şehrin güney suru boyunca uzanmaktadır. Arazi durumuna uyularak seyirciler için yalnız bir tarafta oturma yeri inşa edilebilmiştir. Bu nedenle alt nalı planı şeklinde bir plan uygulanmış. Burada geçlerin ve halkın spor yapmalarına olanak sağlanırdı.
Priene evleri:
Bu evlerin ortaya çıkarılması ilk çağ mimarisi hakkında bize önemli bilgiler sunmaktadır. Bu evler Priene kazılarından evvel Pompeyi ve Delos’ta bulunmuş ev tiplerinden farklılık gösterir. Evlerin çoğu az işlek sokağa açılırdı. Geniş avlularda bol ışık ve hava alınırdı. Sokağın gürültüsünden mümkün oldukça uzak olmak için pencere ve kapılar orta avluya açılırdı.
Priene antik kentinde Alman Arkeoloji enstitüsüne bağlı ekipler 1899 yılından beri kazı yapmaktalar. Tabi bu kazılar sırasında buldukları eserleri de Almanya’ya götürmekten çekinmemişler. Ülkem bir kültür emperyalizm soygununa yıllarca maruz kalmış ve halen kalmakta.
Bizler yurttaşlara bu yerleri hem tanımalıyız hem de tanıtmalıyız. Ancak tanımakla ve bilmekle ülkemize ve bu değerlere sahip çıkabiliriz. Öyleyse lütfen Priene antik kentini gezelim ve onunla geçmiş tarihi yaşayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.