Nevzat ARSLAN
Muhtarın makbuzları
Bizim köyün ilk muhtarı büyük dedemizdir.
Balkan harbine de katılan büyük dedemiz Halil Hoca, 20 yıl köy imamlığı ve muhtarlıktan sonra Kara İmam lakaplı 1878 doğumlu Mehmet Gündüz’e görevini devreder. Kara İmam adı üstünde medrese eğitimi almış, yol-yordam sahibi, devleti ve siyaseti bilen, renkli bir yapıya sahiptir.
O da yirmi yıllık muhtarlığının son dönemlerindedir. 1940’lı yılların başında vilayetten iki kişi gelecektir. Muhtar da biliyor ki bir yakını tarafından şikâyet edilmiştir. Neymiş efendim? Muhtar köyün parasını yemekteymiş. Herkes muhtarlığın güçlüğünü, adamın cebinden nasıl para harcadığını da bilmektedir.
Oysa dağ köyünün de yolu da yoktur. O nedenle görevliler kasabadan muhtarın temin ettiği atlarla Kara İmamın Sarısu bahçesindeki havuzun yanına hasır üzerine buyur edilir. Görevli memurlar sert bir ses tonu ile:
“Muhtar hakkında şikayet var, Makbuzları getir bakalım.”
Kara İmam mülayim bir şekilde cevap verir.
“Mollalarım makbuz işi kolay. Siz uzak yoldan geldiniz. Azıcık hele bir dinlenin. Yorgunluğunuz geçsin, hele bir karnınızı doyurun. Makbuz işi kolay mollam!”
Bekçiye işareti çakar, bakır sini üstünde çorba, oğlak tandırı, bulgur pilavı, domates, biber, yeşillikleri ile içecekler ortaya konulur. Bir anda acıktıklarını hatırlamışlardır, sofraya adeta saldırırlar, yanda havuza su şırıltılarla akmakta, ceviz ağacı ile kesişen incir ağacının gölgesinin güzelliğinin de farkına varırlar... “Burada insan ölmez azizim, ölmez, ölemez...” Diyerek muhabbet başlar. Bir ün olur, bekçi usulca muhtarın kulağına fısıldar, Zorbanlı Habib oğlu Hüseyin hakkın rahmetine kavuşmuştur. Kenarda tespihini çeken muhtar istifini bozmaz.
Bir ara dert yanar; “Mollalarım bu yerde bendeniz muhtar olarak bu köyün kara köpeğiyim, tut, ısır muhtar derler tutarım. Bazen de beni ısırmaya çalışanlar oluyor mollam” diyerek sohbeti koyulaştırır.
Bir ara gözlere ağırlık düşer…
Kahveler yudumlanmaktadır.
Görevlilerin keyfi yerinde “Şu güzelliğe bak azizim, şu güzelliğe!” derken Güneş de çalılı musluk mezarlığının üstünden aşağıya doğru inişe geçmiş, kızılımsı bir hava ortalığı bürümüştür. Ayağa kalkılır, atlar getirilir. Ata binen, arka yüzünden tekrar inmektedir. Bekçi, muhtar birlikte görevlileri atların üstüne, eyerlerinve oturturlar. Ayaklarını üzengiye bir güzel yerleştirirler.
Muhtar ellerini açar, olmayan makbuzlar için;
“Mollalarım ben şu makbuzları bi getireydim de şey etseydiniz…”
At üstündeki görevliler, mesut ve yorgun bir şekilde usulca seslenirler.
“Hocam her bi şey tamam. Her şey yolunda ve de usulüne uygun…”
Muhtar son bir gayretle seslenir.
“Hayırlı yolculuklar mollalarım!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.