Efendi BARUTÇU
MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli’ye açık mektup -2-
Lütfen Bu Akan -ve Korkarım ki- Akacak Kanı Durdurun! --2--
Sayın genel başkan müsaadenizle 1986 yılının ilk aylarına gitmek istiyorum. Keçiören Şenlik Mahallesi Beyler Sokağı Beyler apartmanında oturan bir ülküdaşımızın evinde zatıâlinizle beraber, merhum Ali Güngör, merhum Necati Dalgıç, merhum arkadaşım Metin Kaplan bir akşam hava kararırken oturmuş ve sabah ezanına kadar camiamızı, hareketimizin geleceğini konuşmuştuk. Allah ömür verirse ilerde o gece neler konuşulduğunu yazacağım. Sadece bir hususu hatırlatmak istiyorum o tarihlerde Ülkücü gençlik “Bizim Ocak Dergisi” etrafında faaliyet gösteriyordu, siz şöyle demiştiniz; “Bir idealistler topluluğunu serseriler topluluğuna dönüştürmeye çalışıyorlar. Bize imkân ve fırsat verilsin Ortadoğu’nun ve Avrupa’nın en güçlü gençlik teşkilatını yeniden oluştururuz.”
Ülkücü Hareketin kurucu lideri Türkeş beyin vefatından sonra 18 Mayıs 1997 tarihindeki MHP kurultayı bilinen sebeplerle ertelenmiş daha sonra 6 Temmuz 1997’de kurultay yapılmış ve genel başkan seçilmiştiniz ama parti genel merkezine gitmiyordunuz. Kızılay’da Şehit Adem Yavuz sokağındaki seçim yazıhanesine bazı hususları konuşmak için ziyaretinize gelmiştim. Bu ziyaretin teferruatını da inşallah ilerde yazacağım. O gün hatırlattığım hususlardan birisi daha önce Ülkü Ocaklarıyla ilgili vaatlerinizdi. O gün bize cevabınız şöyleydi “Ülkü Ocakları zamanı gelince ıslah edilecektir.” Sayın Genel Başkan aradan tam 25 sene geçti, o gece bize verdiğiniz söz hala duruyor. Eğer Ülkü Ocakları sizin o tarihteki tabirinizle ıslah edilecek durumdaysa neden ıslah etmediniz? Değilse bu haksız ithamda neden bulundunuz?
Ülkücü gençlik teşkilatlarının başkan ve yetkili kurulları 1980 öncesinde seçimlerle gelirdi. Bu hususu mektubumun ileriki bölümlerinde arz edeceğim. Zatıâliniz MHP genel başkanı olduktan sonra Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfının genel başkanları tarafınızdan atanarak vazifeye başlıyordu. Bugüne kadar bu vazifeye davet edilen bütün arkadaşlarımız -kendilerine verilen bu payeden dolayı- kendilerinde olağan üstü bir güç vehmediyor. Sizin her sözünüzü “haşa ayet” her talimatınızı da Tanrı Kut Mete’nin buyruğu kabul ederek ölümüne kayıtsız ve şartsız yerine getiriyorlardı. Bu arkadaşlar ömür boyu o görevde kalacaklarını zannederek kırıyor döküyor daha sonra son kullanma tarihleri dolduğunda görevden alınıyor ve kısa zaman sonra da hain ilan edilerek tasfiye ediliyor. Hâlbuki bu kayd-ı hayat şartıyla makamda kalmak Türkiye’deki bütün siyasi partilerde olduğu gibi sadece parti genel başkanlarına ve tabii ki zatıâlinize hastır ve bu göreve Cenab-ı Hak tarafından verildiğine inanılır.
Hain ilan edilip, tasfiye edilen arkadaşları sırayla sayalım:
Atilla Kaya, neredeyse Ülkü Ocakları genel başkanlığında yaş haddinden emekli olacak kadar uzun süre görev yaptı, sonrasında MHP milletvekili ve genel başkan yardımcısı olarak siyasi büyüklerimizin arasına katıldı sonra da hain ilan edilerek partiden ihraç edildi.
Alişan Satılmış, -hayatımda hiç karşılaşmadım ve bunu bir eksiklik olarak da görmüyorum- aynı sadakat duygusuyla görev yaptı, kırdı döktü, sonra vazifeden alındı daha sonra da bir 8 Nisan’da Türkeş beyin kabrinin başındaki anma toplantısında sadece dayak yiyerek canını zor kurtardı, o da şimdi hain ilan ettiklerinizin arasında.
Harun Öztürk, bu delikanlı vakıf başkanlığı döneminde Devlet beyin manevi evladı, özel olarak yetiştirmiş, kendi yerine hazırlıyor şayiası çok yaygındı. Sonra vazifeden alındı, şimdi semtinize bile uğrayamıyor çünkü siyaseten saf değiştirdi ve tabi ki hainler listesindeki yerini aldı.
Olcay Kılavuz, uzun süren vazifeden sonra -sanki Mersin’de hiç adam kalmamış gibi- Mersin’den milletvekili seçtirdiniz, TBMM’deki bazı tutarsız davranışları sebebiyle zaman zaman sert azarlarınıza muhatap oluyorsa da o da yukardaki kervana katılmak için sırasını bekliyordur.
Sinan Ateş, bildiğim kadarıyla uzun yıllar partimizin sayın genel sekreterinin danışmanı olarak MHP genel merkezinde zatıâlinizle aynı çatının altında 12/13 sene bulundu ve sonun da o da aynı akıbete uğradı.
Kısa süre sonra vazifeye getirilen Ahmet Y. Yıldırım da ağabeylerinin geleneğini devam ettirerek kendinden önceki Ülkü ocakları başkanını hain ilan etti ve onların döneminde il ocak başkanlıkları yapan birçok genç akademisyeni – bizim okumuş yazmış adamla ne işimiz var dercesine- görevden aldı ve bu gençlere karşı bir siyasi linç kampanyası başlattı. Sonrası kamuoyunun bildiği gibi Mersin’deki acı hadise yaşandı, korkarım ki benzerleri de yaşanacak. Tabii Ahmet Y. Yıldırım da yukarı da zikrettiğimiz isimler kervanına katılmak için sırasını bekleyecektir. Bütün bu “sırasını bekleyecektir” ifadelerimiz bir temenni olmayıp sadece bir tespit ve tahminden ibarettir.
Sayın Genel Başkan,
İzin verirseniz yakın çalışma arkadaşlarınızın, meclisteki MHP’li milletvekillerinin, il ilçe başkanlarımızın gazabınızdan korktukları için soramadıkları bir soruyu -yine haddimi aşarak ve affınıza sığınarak- biz soralım.
Bu göreve getirilip sonra hain ilan edilen arkadaşları, göreve başlatan iradenin hiç mi kabahati yoktur? İnsan tanıma konusunda bu kadar mı yetersizdir? Eğer öyle ise ‘Milliyetçi Büyük Türkiye’yi’ inşa için yola çıkmış bir hareket, camiamızı böylesine kısır döngülerin içine hapsedenlere nasıl emanet edilebilir.
Geçtiğimiz yıl partimiz adına saygıdeğer ilim adamı Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar Beyefendi’nin editörlüğünde bir kısım -birbirinden değerli ilim ve fikir adamlarının- makalelerinin bulunduğu “huzur” kitabı hazırlatmışsınız. Kitabı pdf formatında baştan sona okudum. Çok güzel bir çalışma olmuş. Başta zat-ı aliniz olmak üzere emeği geçen değerli münevverlerimize tebrik ve teşekkürlerimi iletmeyi bir vazife addederim. Yalnız Sayın Genel Başkan; kendi camiası içerisinde bir türlü huzuru sağlayamayan bir siyasi hareket, ülkemize ve dünyamıza nasıl huzur getirebilir? Kaşınız üzerinde gözünüz var denildiği için saldırıya uğrayan bir kısmı eski ülküdaşlarınız gazeteciler, yazarlar ömrünün 32 senesini cezaevinde geçirmiş Muhsin Kahya, 12 Eylül cellatlarının işkence hanelerinden geçen Elazığlı Mehmet Gül, Manisa Ülkü Ocakları davasında yargılanan ve gördüğü işkenceler sebebiyle akciğerlerinden rahatsızlandığı için Ankara Atatürk Sanatoryumunda ayaklarımızdan karyolaya kelepçeli olarak 6 ay yan yana yattığımız Selçuk Özdağ, 1997’deki kurultayda sizin genel başkan seçilebilmeniz için adeta çırpınan ve geçtiğimiz yıl Esenboğa Havalimanında saldırıya uğrayan Suat Başaran ve en son Mersin’de cereyan eden müessif hadise ve arkasından siyasi linç kampanyaları bile huzurumuza hançer çekildiğinin bir göstergesi değil midir?
Devam edecek olursak, hemen peşinen söyleyeyim ki bizim milliyetçiliğimizi ülkücülüğümüzü, vatanseverliğimizi sorgulamak veya tartıya çıkarmak sıradan vatandaşlardan devletin tepe noktalarına kadar hiç kimsenin hakkı da haddi de değildir. Hele de bir faninin iki dudağının arasında söylenen kelimelerden ibaret de değildir. Bu hain suçlamaları yakın zamanların en kanlı diktatörlerinden olan Rusya Devlet Başkanı Putin gibi ülkesi yolsuzluklar içerinde çalkalanırken ve halkının desteğini büyük ölçüde kaybetmişken sırf o makamda kalmak uğruna kendisi gibi düşünmeyenlere hain ithamında bulunan muhteris diktatörlere has bir tavırdır.
Biz milliyetçiliğimizin, ülkücülüğümüzün bedelini hayatlarıyla ödemiş bir nesiliz. Öyle diktatör bozuntusu muhterislerin hain suçlamalarına da güler geçeriz. Yeri gelirse yine bedel ödemekten çekinmeyiz. Çünkü yaygın deyimle söylemek gerekirse, söz konusu vatansa gerisi teferruattır.
Sayın Genel Başkan; yetmiş bir yaşındayım, macera aramıyorum, kimseye meydan da okumuyorum. Cenab-ı Allah’ın iradesi dışında bir yaprağın dahi kımıldamayacağına inanır ve iman ederim, o ne dilerse o olur.
Hayatım boyunca ve gücüm el verdiğince hak ve hakikatten ayrılmayacağıma, yalnız başıma da kalsam doğru sözü söylemekten geri kalmayacağıma, daima -zayıf da olsa- haklının yanında, güçlü de olsa zalimin karşısında olacağıma dair Allah’a sözüm vardır.
İnanır mısınız Sayın Genel Başkan; son zamanlarda, MHP’li Ülkücü kimliğimizle sokağa çıkamaz olduk. Her gün kamuoyuna şüyu-u vukuundan beter öylesine tatsız haberler yayılıyor ki! Bir bakıyorsunuz bir genel başkan yardımcınız bir kamuoyu araştırmacısının kundaktaki bebeğine küfrediyor. Bir başka genel başkan yardımcınız akşamdan yediği içtiği şeylerin tesirinden kurtulamadığı için siyasi muarızlarına burada tekrarından hicap duyacağımız, yüz kızartıcı küfür ve hakaret dolu cümleler sarf ediyor. Bakıyorsunuz uzun yıllar yanınızdan ayırmadığınız, geçtiğimiz yıl İstanbul Ülkü Ocakları’nın düzenlediği merasimde Türk Dünyası Yılın TV programcısı ödülünü, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı başkanı payesini verdiğiniz Ahmet Y. Yıldırım’ın elinden alan basın yayın baş danışmanınızın ismi bir kadının çantasından para çalma olayına karışıyor.
Affınıza sığınarak söyleyeyim, MHP’de oluşturduğunuz korku iklimi sebebiyle başkanlık divanı üyeleriniz, genel idare kurulu üyeleriniz, milletvekilleriniz, cesaret edip de Türk Milleti nezdindeki itibarımızın her geçen gün nasıl yerlerde süründüğünü söylemek cesaretinde bulunamıyorlar. Bu gidişle korkarım ki meclise sunulan siyasi partiler ve seçim kanunu tasarısında seçim barajının yüzde yediye çekilmesi de partimizin TBMM’ye girmesine yetmeyecektir.
Devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.