Efendi BARUTÇU
MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli’ye açık mektup -16-
Sayın Genel Başkan;
Ümit ediyorum ki, bu mektuplarımla sabrınızı ve tahammül sınırlarınızı zorlamıyorumdur.
Mektuplarıma devam etme cesaretini, yine birkaç yıl önce sarf ettiğiniz, “Ülkücü işini yarım bırakmaz” sözünüzden aldığımı belirtmek isterim.
Hatırlarsanız; MHP milletvekilleri Dr. Sayın Sinan Oğan’ın 04.03.2017 tarihinde Yalova’da ve Prof. Dr. Sayın Yusuf Halaçoğlu ve Prof. Dr. Sayın Ümit Özdağ’ın 09.03.2017 tarihinde Mersin’in Mezitli ilçesinde , zât-ı alinizin mucizevî bir buluşu olan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni getiren Anayasa değişikliği tasarısına karşı en demokratik hakları olan “hayır” kampanyası yaptıkları esnada kürsünün devrilmesi ve salonun birtakım gruplar tarafından işgal edilmesi üzerine, zât-ı alinizin yorumunu merak eden basın mensuplarına:
“Bunun yorumlanacak nesi var? Ülkücü işini yarım bırakmaz!” diyerek, söz konusu tel’inleri yapan bizce meçhul, sizce malum şahıslara bir tarizde (azarlamada) bulunmuştunuz.
Biz de bu mektuplarımızı yarım bırakıp aynı şekilde tarizlerinize muhatap olmamak için bir süre daha yazılarımıza devam ederek işimizi tamamlamak karar ve azmindeyiz.
Erken Seçim Çağrınız
7 Temmuz 2002 tarihinde Bursa / Kocayayla’daki Türkmen Şöleni’nde yaptığınız erken seçim çağrınıza gelince; biz de bir grup arkadaşımızla Şölen’e katılmıştık.
Kürsüdeki konuşmanız bittiğinde, biz alandan ayrıldık. Yola çıktığımızda arka arkaya gelen telefonlardan “erken seçim çağrısı” yaptığınızı öğrendik.
Dönemin MHP’li Bayındırlık Bakanı Prof. Dr. Sayın Abdulkadir Akcan olayı bize şöyle anlattı:
“Ulaştırma Bakanı Oktay Vural bey ile birlikte Sayın Genel Başkan’a refakat edip 6 Temmuz 2002 akşam saatlerinde Kocayayla’ya geldik.
Sayın Genel Başkan çok düşünceliydi, erkenden odasına çekildi. Sabahleyin her zamanki alışkanlığı üzere, kahvaltısını yalnız başına yaptı.
Tören alanına geçtik. Kürsüden konuşmasını yaparken güneş gözlerine vuruyordu. Konuşması biter bitmez, basın mensuplarını alandaki kıl çadıra davet etti.
Çadırda, Oktay Vural Bey, Genel Başkan’ın soluna, ben de sağına oturdum. Söze; ‘Anti-demokratik tasarılara karşı, emaneti sahibine iade edip milletin hakemliğine başvurmak lazım.
Mesela, 3 Kasım 2002’de erken seçime gidilebilir’ diyerek başladı. Oktay Bey ve ben, şaşkınlıkla birbirimize baktık.
Sayın Genel Başkan’ın erken genel seçim çağrısı yapacağını, hatta seçim tarihini bile belirlediğini hiç mi hiç beklemiyorduk. Çünkü bu konu, MHP Başkanlık Divanı’nda görüşülmemişti, MHP’li bakanlarla da müzakere edilmemişti.”
Daha vahim olanı, sizin bu açıklamayı yaptığınız saatlerden birkaç saat önce, Bursa Çelik Palas Oteli’nde, MHP Genel Başkan Yardımcıları Şefkat Çetin, Şevket Bülent Yahnici ve Adnan Uçaş, basın mensuplarının bir sorusu üzerine;
“Bu şartlar altında erken seçime gitmek, Türkiye’ye büyük zarar verir, vatana ihanet etmekle eşdeğerdedir.” demişlerdi.
Daha sonraki günlerde, Başkanlık Divanı’nın bazı üyelerine ve bazı MHP’li sayın bakanlarımıza sorduğumuzda, bu erken seçim çağrınız hakkında hiçbirisinin önceden bilgi sahibi olmadığını öğrendik.
Sayın Genel Başkan,
12 Eylül 1980 askerî darbesinin 40’ıncı yıldönümü dolayısıyla yayımladığım “Kurtarıcının Zulmü: Öncesi ve Sonrasıyla 12 Eylül” başlıklı 14 bölümlük yazıya (https://www.efendibarutcu.com/) başlamadan önce, merhum Sadi Sabuncuoğlu beyle bir mülakat yapmıştık. MHP’nin 1980 öncesi mücadele yıllarının yaşayan hafızalarından olan Sadi Beyin 28 Şubat 2022 tarihindeki cenaze merasimine ne yazık ki, büyük bir vefasızlık örneği ile başta zât-ı aliniz olmak üzere, MHP’den Genel Merkez, il ve ilçeler bazında yetkilerinden hiç kimse katılmamıştı. Fakat vefalı binlerce Ülkücü Kocatepe Caminin avlusunu doldurup taşırmıştı.
Merhumla yaptığımız bu mülakatın ses kayıtlarını almıştık. Daha sonra bir kısmını yazıya döktük. İzin verirseniz, bu mülakatın “Parti-İçi Demokrasi” başlıklı bölümünü nakletmek istiyorum.
“Türkeş Bey’in aynı ideale gönül veren arkadaşlarına karşı gösterdiği dikkat, sevgi ve saygı parti idaresine de kendiliğinden demokrasi olarak yansımıştır.
Türkeş Bey, gerek bir kurmay subay gerekse uluslararası camiadan deneyimli bir diplomat ve yönetici olarak bu konuda zaten tecrübelidir.
Fakat bu özelliği kamuoyu tarafından ne beklenen ne de bilinen bir şeydir.
O MHP Nasıl Çalışırdı?
“1969’da MHP’de Genel İdare Kurulu’na seçildim. 1980’e kadar Türkeş Bey ile birlikte çalıştık. Başkanlık Divanı’nda, Genel İdare Kurulu’nda ve Parti Grubu’nda “yazılı bir gündem” ile toplanılır. Genel İdare Kurulu, ayda bir; Başkanlık Divanı ve Parti Grubu her hafta toplanır. Hatta onun dışında acil konular olursa, acil toplantılar yapılır.”
“Gündem ile çalışma yapılır. Gündem nedir? Maddeler itibarıyla yazılmıştır. Birinci madde bitti, söz alan olmadı mı, madde oylanır.
Oylanacak madde çok önemli ise, kâğıt dağıtılır, gizli oylama yapılır. Orta derecede ise, el kaldırılarak; üzerinde kolay anlaşılacak bir konu ise, uzlaşmayla -hani konsensus dedikleri- siyasî metodla yapılırdı.”
“Her toplantıda 3-5 madde vardır. Her maddenin görüşülmesinde 3-5 teklif olur. Bu hesapla 1969’dan 1980’e kadar binlerce teklif görüşülmüştür. Türkeş, genellikle fikir beyan etmezdi. Fikrini çok nadir beyan ederdi. Peki, nasıl karar alınırdı? Herkes sözünü bitirince oylamaya gidilirdi.”
“Bir keresinde, Adalet Partisi’nden MHP’ye geçen Ömer Çakıroğlu, Türkeş Bey’e dönerek: Efendim, herkes konuşsun, kararı siz verin. Türkeş Bey: ‘Bak, Ömer Bey, biz başından itibaren bu usulü uyguluyoruz. Bundan çok memnunuz. Sabredersen ileride sen de memnun olursun’ dedi.””
Sayın Genel Başkan;
Yakın çevrenizden öğrendiğimiz kadarıyla sizin usulünüz, bundan çok farklı hatta bunun tam tersi. Genel İdare Kurulu veya Başkanlık Divanı toplanmadan önce, karar defterinin boş sayfaları sayın üyelere imzalatılıyor, sonra üstüne takdir buyurduğunuz kararlar yazılıyor.
Böyle bir uygulamanın parti-içi demokrasiyle uzaktan yakından bir alakası olmayacağı gibi alınan kararlar da sadece zât-ı alinizin düşüncelerini yansıttığı için devlet geleneğimizde “akl-ı selim” denilen, günümüzde ise tam olarak karşılamasa da “ortak akıl” diye ifade edilen usule hiç başvurulmadığı için alınan -kararların ne kadar isabetli olduğu ne kadar tutarlı olduğu bir yana- kararların alınmasında iradesine başvurulmayan insanlardan bu kararların hayata geçirilmesi için gayret göstermeleri beklenebilir mi?
Türk devlet geleneğinde “Ak Sakallılar Meclisi” olarak bilinen, İslamî geleneğimizde ise “istişare sünnettir” sözüyle bu usule bir kudsiyet de kazandırılmış olmasına rağmen hiç başvurulmamış olması hayrete şayan bir husustur.
Kocayayla’daki “erken seçim” çağrınızdan sonra Ankara’ya dönüşünüzün ikinci gününde;
Balgat’taki Ar-Ge merkezinde, MHP Başkanlık Divanı üyeleri ve Meclis Grup Başkanvekillerinin de katılımıyla yapılan toplantıda,
Bazı Başkanlık Divanı üyeleri, yaptırdıkları kamuoyu yoklamalarında MHP’nin seçim barajının çok altında göründüğünü bu sebeple erken seçim çağrısından vazgeçilip yeni hükümet modelleri üzerinde çalışılması gerektiğini,
Bu da mümkün olmuyorsa, MHP’nin, zât-ı alinizin başbakanlığında bir “azınlık hükümeti” kurması cihetine gidilmesi gerektiği teklif ediyorlardı.
Hatırlarsanız 7 Ocak 1999’da mecliste sadece 76 milletvekiliyle temsil edilen DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit 56. Cumhuriyet Hükümetini bir azınlık hükümeti olarak kurmuş ve 28 Mayıs 1999 tarihine kadar yaklaşık 5 ay ülkeyi yönetmişti. 18 Nisan 1999 genel seçimlerine başbakanlık avantajıyla giren Bülent Ecevit’in partisi 136 milletvekili çıkararak birinci parti olmuştu.
Temmuz 2002 tarihinde ise DSP’li bakan ve milletvekillerinin neredeyse yarısı istifa etmiş ve partimiz MHP 126 milletvekiliyle birinci parti konumuna gelmişti. O günlerde zatı alinizle görüşen MHP Çankırı milletvekili Sayın Hakkı Duran bu görüşmeyi bize şöyle nakletmişti:
“Sayın Genel Başkana giderek artık MHP olarak Başbakanlığa talip olmamızın zamanının geldiğini alelade bir ticari şirkette bile çoğunluk hissesi kimdeyse şirketi onun yönetmesinin en tabi hakkı olduğunu bu mantıktan yola çıkarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde en çok üyeye sahip MHP’nin 58. Hükümeti kurmasını gerektiğini söyledim. Bana cevaben “Hayır biz sözümüzde duracağız, başbakanlığı istemeyeceğiz.” dedi.”
Son başkanlık divanı toplantısında siz de; “Madem basın ve kamuoyu açıklamalarımızı ‘erken seçim’ olarak yorumluyor, o halde erken seçim kararından dönmemek lazım; yeni bir hükümet formülünü de doğru bulmuyorum” diyerek yine her zamanki gibi tek başına siyasî sorumluluk almaktan kaçınıyordunuz.
Devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.