Koca meşede zaman

Madran Baba Dağı… Alt yamaçlarından bir güvercin sürüsü göründü.

Armutlu Alan düzlüğünde toplaştılar, gökyüzü duman rengine büründü sanırsın. Havada savrula savrula Cavur Gediğine yöneldiler, bir kısmı İnli Kayaya, bir kısmı Top Pıynara aştı. Bostanlık üzerine uçanlar da oldu, ardından kayboldular.

Oysa kışa doğru gelirdi bu kuşlar, meşe ve pıynar pelidi peşine düşerler.

Bir anda üç güvercin döndü, kanat çırpma sesleri duyulurcasına, Koca Meşe ağacının tee en üst dallarına kondular. Gölgesinde oturan çobanlar güvercinlerin birbirlerine bakıp gülümsediğini görür gibi oldular. Kuşlar çobanlara da gülümsercesine bakıyordu. Onlar da gülümseyerek baktılar.

Bir çoban söylendi. “Bu güvercinlere tüfekle nişan aldığında kız gibi görünürmüş.” Dediğinde içlerinde ürkü duyanlar oldu.

18082ba4-b902-4503-b60e-15a27ac2bc12.jpg

Koca Meşe dediğin de yaşlı bir ağaç. Ulu bir ağaç ki, Anıt ağaç olarak tescillidir. Ekiz Osman buraya gelen geçen için su küpü, sebil koydurur. Gölgesinde onca insan dinlenir, vakit geçirir.

Bağdaş kurmuş oturan Ekiz Osman’ı ağzından hiç düşmeyen, biri sönmeden daha, yenisini, çakmağa ihtiyaç duymadan yenilediği “yeşil kurbağa” denen üçüncü sigarası ile birlikte sallanan dudaklarından şu sözler döküldü. “Bu yaz sıcağında bu kuşlar ne arar acep” Yeğeni Süllü, “Erken geldi bu yıl güvercinler, geldikleri yerde sıkıntıları olsa gerek emmim”

Murat ise, “Ben bunları Çoban Damı eteğinde görüyordum.” diyerek sustu.

Güvercinleri dalların arasından seyre daldılar.

Birbirlerinin tüylerini gagaları ile kaşıyorlardı.

Ahırlı deresinden Şerife Pınarına doğru inekler yöneldi.

Kundakçı Mehmet Efe’nin yaptırdığı Efe Pınarı suyunun içimi de pek hoştur. Keza Aktaş altındaki de öyle, Efe pınarının alt yamacında, dere kıyısında, çayırlı düzlükteki ayrık otlarına koşturdu hayvanlar.

Sadece ayrık otu mu?

Dağ kekiği, Madran kekiği de denilen yere yayılan kokulu kekikler çiçek açar, açan çiçeklerinin üzerine renk renk, desenli kelebekler, kırmızı üzeri siyah benekli uğur böcekleri ile incecik hortumlarını dayamışlar özünü emmeye çalışmaktalar…

Bir yanda arılar da kekik çiçeklerinin nektarlarına bal için saldırırlar. Mayıs ayı sonunda işte bu mor renkli kekik çiçeklerinin üzerinde arılar ve kelebekler, böcekler eksik olmamakta, nane kokan, ada çayı da denen mor çiçekli otlar da buram buram kokarlar ki insanı sarhoş edercesine duygular yaşatmakta.

Çalı kıyılarında, yabani koca yapraklı ada çayının bir türü de olan mor mor açan çiçekleri ile şalba denen ağaççıkları dallarını kaldırarak etrafa bakmaya çalışırlar. Bir bakarsın yaylanın çiçekleri, otları sözleşmişçesine ortalığı mor yaylaya dönüştürürler…

Her şey yeşilden mora dönüşüyordu adeta…

Ekiz ebenin yakımını da anmamak olmazdı hani;

“Yükümü sardım da sarı mayaya, Çadırımı kurdum mor menevşeli yaylaya…”

**

Osman amca Aktaş tarafından gelen koyunlarının önüne koştu. Değneğini kaldırarak, “Hoy hoy” diyerek de bağırarak sürüsünü çevirmeye başladı. Köpeği koyunların önünde bizi karşıladı, dişlerini göstererek hırlıyor.

Koca Meşede, Döne Tarlasının harman yeri kıyısında, topluca bir kızılcık ağacı kümesi var. Ağaççığın içerisi ise, yeşil, dikenli ve sık dallarının koruduğu bir korunak adeta burası. Bir yanda kınalı denen serçe cinsi kuşun yavruları, her bir seste, ince bir rüzgâr esintisinde, sarı gagalarını açarak yukarıya uzatıyorlardı. Kızılcığın öbür yüzünde karatavuk cinsi kuş, çamur ve ot karışımı yuvasında mavi benekli i yumurtaları üzerinde, bu hengâmeye alışmış, umursamazca oturuyor.

Cırcır böcekleri koca meşe ağacının dallarına tutunmuşlar, tee aşağıda Ahırlı Deresinden de verilen karşılıklı ötmeler ortalığı inletip duruyor. Isınmakta olan havalar, meyveleri olgunlaştırmakta, ekin başakları sararmaya dönmekte, aralarında anemon cinsi laleler, uzun saplı mor çiçekli zambak cinsi yaban çiçekleri, sarıçiçekle yeşilce karakavuk otları ile serin esen bir rüzgâr eşliğinde ortak bir uyum içinde usulca salınmaktalar…

Zavallı otlar! Yemyeşil renklerinden hafifçe sararmaya döndüler, gün geçecek, iyice sararıp solacak ve de kuruyacaklar. Yeni gelen baharda tekrar uyanacaklar.

Yandaki pıynar ağacı tepesinde, yeşil ince uzun bir yılan göründü, ardından Murat abi “ok yılanı bu, ok gibi uçar, gider” dedi. Yılan bir döndü, kayboldu gitti.

Karşıdaki Tevfik Yurdu denen kayalıkta, eş arayan horoz keklik, durmadan ötüyor, kayalık üzerinde dönüp duruyor, Akpınar üzerinden de bu serenada bir karşılık gelince uzun bir süre bakındı, kanatlarını açarak sesin geldiği yöne uçtu.

Kızılcığın tam tepesinde çok çalışılan, vızıltılı sesleriyle bir kızıl arı peteği vardı, Az ötedeki otların arasında iki kaplumbağa tak tak sesleri ile çiftleşmeye çalışıyorlar, arada bir erkeğin şehvet dolu tiz sesi duyuluyordu.

Gül ve diken gibi… Az ötedeki ahlat ve kızılcık ağaççığının çiçekli, yeşil yapraklı dalları dikenlerle bezeli. Düşünürsen, dikenli dallar üzerinde yapraklar ve çiçekler... Bu ağaççıklarda üreyen, çoğalan, ötüşen, cilveleşen, şakıyan kuşlar…

Tee karşı tepede bir kuş bağırıyordu. Angut kuşuydu, tek eşli bir kuş bilinir. Esat ağabey İnli Kaya yanındaki Bodur Meşe ağacında pelit avlayan bir çift angut kuşunu ördek zannederek tüfeğini ateşler, birisi vurulur. Diğeri yedi yıl süreyle bu ağaca geldi, günlerce bağırdı, yas tutarcasına ağladı, bekledi ve yedi yılın sonunda umudu kesti, gelmez oldu. Herkes bu kuşun ağıtlarını kanıksadı…

Bu güzellikler karşısında gel de Yunus Emre’yi anma; “Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü…”

Madran Baba dağındaki ulu çamlarda, erişilmez kayalıklarda yaşayan kartallar ve akbabalar çoktan havada dönmeye başladılar. Alıcı kuşlardan şahin de ağaç tepelerinden bakınmaya, av gözlemeye başlayınca, güvercinler yaprakların arasına indiler. Kınalı kuş da yavrularının üzerine oturdu, kaplumbağalar sustu.

Geceleri ise, kurt, sırtlan, çakal ve tilkiler sürülerin etrafında dolanır, köpekler olmasa, kolayca da baş edilmez bu yabanıllarla…

**

Nasıl ki,

Evrende gece ve gündüz denen değişim, birbirine zıt ama bir eşi benzeri de yok. Hayat denen mefhumda, güzellikler bir yanda, öte yanda çirkinlikler, acılar, sıkıntılar, sorunlar da var elbette.

İyi ve kötüler var ise, yaşantımızda, elbet sorunlar yaşamaktayız. Bu sorunları çözmemizin birçoğunun da elimizdeki imkânlar dâhilinde olduğu da bir gerçektir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum