Metin AKOĞLU
İnsanlığın en zor günleri
Yirminci Yüzyılın başında, yani 1910’da Halley Kuyruklu Yıldızı dünyaya yaklaşacakmış, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kuyruklu Yıldızı Altında Bir İzdivaç isimli romanındaki deyişiyle “ Kuyruklu Yıldız gelecekmiş, dünyaya çarpacakmış” dediğini hatırlıyorum.
O yıllarda insanların, o güne kadar duymadıkları korku ve heyecan anlatılıyordu. Oysa Kuyruklu Yıldızın hareketi, güneş sisteminin canlılığı ile ilgili bir sonuçtu.
O yıllarda NASA yok. Düştüğü yerde ne büyüklükte bir hasar yaratacağı bilinmiyor. Nereye düşeceğini kestirebilmek mümkün olmadığı için tüm dünyadaki korku ve heyecan biraz da ondan olmalı.
İlk defa Çin’de ortaya çıkan, yaklaşık iki aydır dünyayı kasıp kavuran Koranavirüs salgını nedeniyle dünya çaresizlik içinde, eller kollar bağlı, aşının bulunması beklenmektedir. Her ülke değişik korunma tedbirleri uygulamaktadır. Dünya, ortak bir savunma mekanizması üretememenin çaresizliği içinde kıvranıyor.
Ortada çelik başlıklı, çelik yelekli, elinde silahı olan bir düşman yok ama bütün dünya bir savaşın içinde bulunmaktadır. Dünya durmuş, adeta akıbetini bekliyor. Üretilebilen tek şey, korunmaya yönelik sloganlar olarak görünüyor.
Devlet, belediyeler hatta Türktelekom bile sloganlarla, sabır ve dua telkinleriyle bu salgını önleme gayreti içindedirler.
Halk sağlığı için 1928 yılında Genç Cumhuriyet’in önderleri tarafından Ankara’da kurulan, Refik Saydam Hıfsızsıha Enstitüsünü 2011 yılında kapattılar.
Bu kurum aşı üretme potansiyeli olan tek kuruluşumuzdu. Olası bir salgında bunun panzehirini biz bulduk, insanlığa hediyemiz olsun, bu arada da kasamız da dolsun anlayışı olan yöneticiyi ara ki bulasın.
Çocuğunuz uyurken ayağına fare ısırdığında gidebileceğiniz tek kuruluş Refik Saydam’dı.
Ordu ve SSK, yeni adıyla Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ilaç fabrikaları etkisizleştirildi.
Bunca bilgi ve bilimsel çalışmalar çöpe atıldı.
Bunların hepsi vahşi Neo liberalizmin sonuçlarıydı.
Şimdi ABD’de deniz bitti. Uzun soluklu bir resesyona (durgunluk) girdiler. Resesyon beklentisi, Koronavirüs öncesindeki ekonomik verilerle ortaya saçılmıştı.
ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Sayın Hüseyin Bağcı, 12 Ekim 2006 günü ASAM oturumlarında şöyle bir cümle sarf etmişti. “2020 yılında Çin dünyanın birinci ekonomisi olacaktır.”
Öngörüyü görebiliyor musunuz?
Falcılık yapmadan, bilimsel verilerle bu sonuca ulaşmış.
Ne zaman?
16 yıl önce.
Aşk olsun sayın hocam! Seni doğuran anaya selam ve saygılarımızı gönderiyorum.
Benim bir dahaki seçimde Devlet Başkanı adayım sizsiniz…
Virüs öncesi veriler bunu doğrular noktada bulunuyordu. ABD bu gidişi geri çevirebilmek için çok yumuşak, fakat sonuçları çok ağır olacak bir dokunuş yapmış olmalı.
Çin’den de bu doğrultuda açıklamalar yapılmıştı. Çinli yetkiler, en üst perdeden “Korona virüsünü Vuhan şehrine ABD askerleri bıraktı” şeklinde açıklamalarda bulundular. O günden beri ABD’den bir yalanlama ve bu bir iftiradır, bunu kabul etmiyoruz anlamında bir açıklama yapılmadı.
Sessizlik sürüyor.
Saddam’ın kimyasal silahları var yalanıyla Irak’ı işgale zemin hazırlayan ve en çok destek veren dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair ile ABD’nin Dışişleri Bakanı Colin Powel’in, “pardon istihbarat yanlışmış, Saddam’ın kimyasal silahı yokmuş” diyerek özür dilemişlerdi.
1.5 milyon Iraklı öldükten, (“Bad’el Harab-ül Basra”) Basra yandıktan sonra su tutan itfaiyenin marpucunu s…..
Çin’de yayılması planlanmış bu organize iş, yapanların elinde patlayacaktır. Bunu yapanlar BM’de yine özür dileyeceklerdir.
Şu an itibariyle dünyada 3 milyar insan, lavobasız bir yaşam sürdürmektedirler. Virüsün, deterjanın az kullanıldığı bu yoksul insanların ülkelerinde değil de, Çin gibi bir ülkenin 10 milyon nüfuslu sanayi şehri Vuhan’da ortaya çıkması tesadüf olamaz.
Çin virüsten korunma maskelerini attı. Yaşam normale dönmek üzere… Şimdi yaşlı Avrupa ve zorunlu ittifak içinde oldukları ABD büyük bir sarsıntı geçirmekteler.
Neo libelarizmin sonu gelmiştir. Bu insanlık dışı sistem bir an önce bitirilmelidir. İnsan olmadan dünya ne yarar ki. Düşünebiliyor musunuz? Üniversite hastanelerini, devlet hastanelerini yeşil kartlılara bile açarak iktidara gelenler, şimdi sağlığı özelleştirmiş bulunuyorlar. Vaka sayımız arttıkça keşke devletçi bir sağlık, eğitim ve milli güvenlik sistemi uygulasaymışız demekten kendinizi alamayacaksınız. Bu sağlık sisteminin, insanlık dışı bir uygulamayla nasıl bir sömürü aracı olarak düzenlendiğini hala anlamadık mı?
Kurulmuş ve hizmet vermekte olan bütün Şehir Hastanelerinin kapıları, Koronavirüs teşhis ve tedavisi için açıktır diye bir açıklama yapan var mı?
Buradan söylüyorum. Şehir hastanelerini otel yaparlar, salgın için halkın sağlığına açık olacağını asla söyleyemezler. Çünkü onlar salgın hastalıklara göre değil, müşteri odaklı planlanmışlardır. Para kazanmaya yöneliktir. Neo liberallerin elindedir. Bizimkiler onların taşeronlarıdır. Tıpkı termal enerji üretiminde olduğu gibi…
Koronavirüs salgını dünya çapında milyonlarca insanın yaşam şeklini önemli ölçüde değiştiriyor ve bu değişimlerin çoğu kalıcı olacak. Yeni ekonomik sistem arayışları, yönetim sistemlerini tetikleyecek ve ekonomileri çöken ülkelerin rejimleri de çökebilecektir. Hangi ülkenin yönetimleri küllerinden yeniden doğar/doğmaz, onu zaman içinde yaşayarak görebileceğiz!
İnsanlık, büyük bir bilimsel ve toplumsal sınavla karşı karşıya bulunmaktadır…
Koronavirüs krizinden çıkış için BBC üç ana yol bulunduğunu öngörüyor.
- Aşı
- Virüse karşı belirli sayıda insanın bağışıklık kazanması. Kabul edilebilir rakam yüzde 60 seviyeleridir.
- Toplumun/davranışların daimi olarak değişmesi
Bu yolların her biri, virüsün yayılma kabiliyetini sınırlayacak.
Tüm ülkelerin bir çıkış stratejisine ihtiyacı var ve hayatın normale döndürülmesi gerekiyor. Ama koronavirüs yok olmayacak. Virüsü engellemeye yönelik sınırlamalar kalktığı zaman kaçınılmaz olarak vaka sayısı da artacak.
Salgın öncesinde olduğu gibi salgın sırasında da 24 saatte 25 saat çalışan, fedakâr Sağlık çalışanlarımıza sağlık, güç, kuvvet ve yüksek moral temenni ediyorum. Onları her dönem pamuklar içinde saklamamız gerektiğini bilmeyenimiz yoktur. Onlar sağlıklı olsunlar ki çare olabilsinler.
En az hasarla insan ve insanlığın kurtarılabilmesi dileklerimle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.