Hiç bu kadar ağlamamıştım!

İnsanlar birlikte yaşadıkları her şeyle zamanla duygusal bir bağ kuruyorlar. Ben sanatçı olduğum için mi böyle? Yoksa herkes için bu söylediklerim geçerli midir? Benim hassasiyetimden mi bilmiyorum? Ancak giden ne olursa olsun arkasından ağlıyor ve o ayrılığa bir süre katlanmaya çalışıyorum.  Bu, insan, hayvan, eşya olsun hiç farketmiyor. Acı hep aynı acı ama dereceleri farklı olabiliyor. Sonuçta yaşadığın ayrılık duygusunun verdiği acı.

Onunla beş ya da altı senelik bir arkadaşlığımız var. Tam olarak kestiremiyorum senesini. Bildiğim bir şey varsa onun benden hep çekindiği yanıma fazla yaklaşmadığı, benim de onu durmadan çağırıp sevmek isteyişim.

Çok mağrurdu. Muhtemelen birçok insandan acı çekmiş, eziyet görmüştü. Benden böylesine uzak olması, bütün sevecenliğime, ona olan yakınlığıma rağmen bu mesafe böyle düşündürüyordu. Ne zaman yaklaşıp çağırsam yanıma hırlıyordu. Ben de onun adını huysuz koymuştum. Önceleri karşımızdaki bir dişi kediye sürekli ağlıyordu. Nedenini bilmiyorum. Ama daha sonra o kedinin sahibi öldüğünde kedi bir başka eve taşınınca(verilince)  çaresizce bu ağlamalar kesildi.  Gece gündüz miyavlamalar susmuştu. Sanıyorum artık ondan arkadaş, belki de sevgili olarak ümidi kesmişti. Onun yüzünde hep hüzün vardı ya da ben öyle görüyordum. Yanıma çağırıyor uzaktan da olsa onunla konuşuyordum.’’ Canım ne oldu sana? Sen neden bu kadar huysuzsun? Senin canını çok mu yaktılar?’’ Filan… Ona hem kızıyordum yanıma gelmediği için hem o mağrur duruşunu seviyordum. Ama biliyordum ki bu tavrı insanların ona yaptığı acımasız davranışlardandı. Onu anlamaya çalışıyordum. Uzun zaman geçti yavaş yavaş benden çekinmemesi gerektiğini öğrenmeye başlamıştı. Çünkü ben onları devamlı besliyor mama, su koyuyor. Sevmek için yanıma çağırıyordum. Onlarla aramızda alışkanlıklardan doğan o birkaç yılın getirdiği bir duygusal bağ oluşmuştu. Huysuz, geliyor, bazen atölyeme giriyor, dolaşıyor ama bana asla çok yaklaşmıyordu. Benim de ona çok yaklaşmama ve dokunmama izin vermiyordu. Ben alışmıştım onun bu haline. Mümkün olduğu kadar yaklaşmıyor uzaktan sözlerimle okşuyor seviyordum. Dolaşıp geliyor karnını doyuruyor tekrar geliyor ancak yüzündeki o mahzun duruş o hüzün ifadesi bana göre değişmiyordu ve bu duruma çok üzülüyordum. Geçenlerde atölyede çalışırken bir öğrencim ‘’ hocam bu kedi hasta galiba’’ deyinceye kadar, onun hasta olduğunu hissedememiştim. Hemen yanına gittim. Bir arabanın altına girmiş ancak hiç kaçmıyordu benden. ‘’Ne oldu canım sana’’ dediğimde miyavlamaya çalıştığını ama asla sesinin çıkmadığını farkettim. Paniğe kapıldım birden  ‘’ ölüyor bu çocuklar ‘’ dedim. Hem sesi çıkmıyor hem benden hiç kaçmıyor muhtemelen yardım istiyordu. Teslim olmuştu. Çünkü hastaydı.  Ağzından salya akıyordu.  Sanıyorum boğazında bir şey vardı. Nefes alamıyordu. Ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde oradan oraya telefon etmeye başladım. Belediyeyi aradım ekip göndeririz dediler barınaktan. Nasıl bekleyecektik o zaman kadar ilk defa başıma böyle bir şey geliyordu ne yapacağımı bilemez bir şekilde, çaresizlik içinde beklemeye başladım.  Biraz sonra bir baktım gidiyor. Orada duramadı arkasına baka baka gitti. Belli ki benden medet ummuştu. Belki de istediği gibi ona yardım edememiştim. Acemice, hiçbir şey yapamadığımı anladım. Keşke tırmalar mı tırmalamaz mı? diye düşüneceğime kucaklayıp veterinere götürebilseydim. Ama o kadar yırtıcı ve hırçındı ki bunu yapabilmem mümkün değildi. Bakakaldım arkasından. Gitti…

Ne yapacağımı bilmez halde ağlıyordum.  Şimdi yazarken ağladığım gibi. Akşamüzeri ekipler geldi ama o yoktu artık gitmişti. Sanırım ölmeye gitmişti ve kendini göstermek istememişti ölürken…

Bir arkadaşım bir gün birlikte yolda yürürken gördüğü hasta bir kediciği evine götürdü. Nedenini sorduğumda onu tedavi etmem gerekir iyileşmesi lazım yoksa ölür dedi. Güldüm! Şimdi kendime acı acı güldüğüm gibi.  Garibime gitmişti ne olurdu, alt tarafı bir sokak kedisiydi, bize neydi.

Bu hafta benim kedim öldü! Hiç bu kadar ağlamamıştım bir sokak kedisi için.

Kızım beş altı sene önce evine bir kedi almış tam altı ay onun evine gitmemiştim. Altı ayın sonunda sordum ‘’ya kedi ya biz. Hangisi?’’ deyince kızım ‘’ kedi’’ diye cevap verdi. Çaresiz biraz daha bekleyip gitmek zorunda kalmıştım.  Eve çekinerek girdim İran kırması bir kediydi, çok sevimli ama vakur kimseye yaklaşmıyor pek de yüz vermiyordu açıkcası. Biraz yaklaşmayı denemeye karar verdim.  Zaten kızım sabahleyin işe gidiyordu kaldık mı kediyle başbaşa ( bu arada adı püre) hayatımda ilk defa bir kediyle aynı evde başbaşa kalıyordum. Biz akşama kadar birbirimize sempati duymaya başladık sevmiştim onu ve daha sonraki zamanlarda daha çok olmak üzere. Kendime inanamıyordum kedi beni kızımdan çok seviyor bana yaslanmaya çalışıyordu, ben de karşılık veriyordum.  Böylece başladı benim kedi aşkım.

Kendime bir kedi getirmiştim adadan. Daha doğrusu torunum ‘’anneanne bu kedi çok güzel ne olur bunu sahiplenelim Aydın a götürelim’’ deyince kıramadım. Getirdim atölyemde bakmaya başladım. Onu da çok seviyordum ‘milka m ‘ o bir gün kayboldu.  Dayanamadım sokak sokak aradım. Her yere baktım.  Günlerce bahçeden ‘’milka!’’ diye seslendim ama yoktu. O kadar çok aradım ki içime koca bir dert olmuştu. Özlüyor, rüyalarımda görüyordum. Çok uzun zaman unutmaya çalıştım. Benim için zor bir tecrübe olmuştu ,. Oysa kaybolduğu gün ona bir oyuncak almıştım oynaması için ışıklı bir top. O top öylece elimde kaldı. Şimdi o top hala atölyemde, baktıkça milka geliyor aklıma hala unutamadım. Bir daha kendime özel bir kedi edinmemeye karar verdim çünkü çok üzülüyordum.

Sokaktaki kedileri beslemeye, onlara mama koymaya karar vermiştim.  Atölyemin önünde. Uzunca zamandır onlara kapının önünde su ve mama koyuyor,  besliyordum.  İşte huysuz onlardan biriydi. Mahallenin kedisi ama ben onu seviyor ve çok acıyordum aniden hastalanmış, ancak yaklaşmak istemiyor yaklaştığımızda da hırçınlık yapıyordu. Ne oldu bilmiyorum? Onu görmediğim on gün içinde belki enfeksiyon kaptı belki de zehirlendi. Yakalayamadığımız için tedavi de ettiremedik. Son iki gün artık mecali kalmadığı için karşı koymaya, teslimiyet göstermiş ve yakalanmıştı.  Çok kötü durumdaydı. Ne yapacağımızı şaşırmıştık. Arkadaşlar iğne yapmıştı acil olarak. Ertesi gün de serum yesin diye veterinere götürmüştük. Ara ara bakıyordum. Serumu yiyince biraz iyileşir gibi olmuştu. Akşamüzeri arkadaşlar geldiğinde aşağıya indim birlikte baktık arkadaşım ‘’ ölmüş’’ dedi ben zaten yeteri kadar üzgün ve çaresizlik içindeydim. Birden ağlamaya başladım kendimi tutamıyordum. O kadar çok ağladım ki.  Garip kedim o da bana kaç yıldır alışmıştı oysa. Bu ne kadar acı geldi bana bilseniz ağlamaktan kendimi alamıyordum. Hiç bu kadar ağlamamıştım!

Anladım ki kendime özel olması gerekmiyormuş bir hayvanın. Sokak kedisi bile beni aynı derecede hatta daha çok üzebiliyormuş. Yeter ki onlara karşı içinizde bir sempatiniz olsun ve vicdanınız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.