Herkesin hırsız olduğu ülke

Sevgili okurlar, geçtiğimiz hafta özel bir nedenle ülke gündeminden uzak kaldım. Gündem ile ilgili olmayan bu yazı için hepinizden özür diliyorum.

 

Hikâye bu ya,

Herkesin hırsız olduğu bir ülke varmış, ama istisnasız herkesin.

Gece olunca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanına alır ve komşusunun evini soymaya gidermiş.

Gün doğarken yüklerini alıp, evlerine geri dönerlermiş.

Ama her seferinde kendi evlerini de soyulmuş bulurlarmış.

Ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalar ve bu dolaşım son kişi ilk kişiden çalana kadar sürermiş.

 
Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış.

Gece olduğunda, çanta ve fenerle dışarı çıkmaktansa evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş.

Hırsızlar geldiğinde evde ışık yandığını görüp soymak için içeri girmezlermiş. Ve bu durum bir süre devam edince, ahali bir konunun açıklığa kavuşmasını istemiş:

 
“Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymaya hakkın yok.”demişler.

Bunun üzerine dürüst adam, geceleri evinden çıkar, fakat hiçbir şey çalmaz, döndüğü zaman evini hep soyulmuş bulurmuş.

 

Adamın bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek tek bir şeyi kalmamış ve ülkeyi terk etmek zorunda kalmış.

Daha iyi soygun yaparak zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar.

Zengin fakir ayrımı giderek çoğalmış.

Zenginler mallarını korumak için polis teşkilatı ve hapishaneler kurmuşlar ve kendi mallarının çalınmasını yasa dışı ilan etmişler.

Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş.

Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş.

Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da ülkeyi terk etmişler.

Zenginler ve maaşlı soyguncular ise soyacak kimse kalmadığı için servetlerini yitirmeye başlamışlar.

Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler.

Ancak dürüst adamın evine gittiklerinde sadece yerde yazılı bir kâğıt varmış. Kâğıtta şunlar yazıyormuş:


“ Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa her şey için çok geç kalınmış demektir.”

 

İnsanın doğumundan itibaren aileler tarafından aşılanmaya başlayan dürüstlük, ilerleyen dönemlerde aldığımız okul içi ve toplumsal eğitimlerle anlam kazanmakta ve gelecekte toplumda sahip olacağımız konumuzu belirlemektedir.

Bu durum aynı zamanda insani ilişkilerimizi etki etmekte, insanların bize olan bakışını belirlemektedir.

Dinler açısından değerlendirildiğinde ise yalnızca İslam’da değil, diğer dinlerde de her zaman önemli bir kavram olduğu bilinmektedir.

Kişiler arasındaki ilişkilerde dürüstlük ne kadar önem taşıyorsa, devletlerin kendi aralarındaki ilişki ve hukukunda da o kadar önem taşır.

Bu açıdan bakıldığında yaşama adım attığımız ilk andan itibaren kazandığımız bu herkeste olması gereken dürüstlüğü çocuklara ve gelecek nesillere aktarmamız, daha sağlıklı toplumların oluşmasına zemin hazırlayacaktır.

Dürüstlük insanların sahip olması gereken en yüksek değerdir. Dürüst olmayı becerebilen aynı zamanda da ahlaklı olacaktır.

Tersi mümkün değildir.

Bir Kızılderili atasözü ile bitirelim mi?

Yükün dürüstlükse, gücün düşer belki ama başın düşmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum