Goca Madran'a göç

Günlerce yağan kış yağmurlarının ardından deli bir bahar mevsimi sökün etti buralara. Sarı ve beyaz dilfir otları, morcalar, akküpeliler, yoncalar sardı toprağı, her otun, bitkinin türlü renkte çiçekleri açtı. Anemon laleler, karakavuk otları, kızılcıklar, alıçlar, armutlar, yaban erikleri, ahlat ağaçları apak çiçekleriyle gelinlik giymişe döndüler, yaydıkları kokular adeta baş döndürüyor. Öte yanda çingilcik kuşları, tepeliler, karatavuklar, eşlerine serenat yaparcasına, yırtınırcasına ötüşüyorlar.

madran-dagi.jpeg

Goca Madran Baba Dağına yaylamaya gidecek çobanlar uğurlanacaktı. Asırlık ulu bir ağaç Kocameşe gölgesinde insanlar toplaştı. Doru Ata binmiş Ümmü kadın, gelini ve torunları ile geldi. Bu sene kendisi de gidecek Madran Baba'ya yüz sürecekti. Bekar ve köse olan Süleyman da onlara yardım edecek. Ümmü kadının kocası Çanakkale savaşında Kumkale'de şehit düşünce bir daha evlenmez, varı yoğu oğlu Süleyman'a bağlandı. Bostanlıktan kır atı ile süzülen Ümmünün oğlu Süleyman önlerinde bitiverdi. Ellezoğlu Yaylağını geçen Durmuş Çavuş ailesi de yetişti. Durmuş Çavuş, İstiklal Savaşında şehit düşen subay, astsubaylar yerine bölük komutanlığı bile yapmış, yaralanmış bir Gazi, bu arada İki tabanca dokuzar kez takırdadı. İki bindirme kısa çifte tüfek sesi, ortalığı inletti. "Allahaısmarladık,Güle güle, uğurlar ola! " sesleri arasında Madran Baba Dağına yaylamaya giden koyun çobanları uğurlandı. Bir türkü yankılandı.

"Beyaz atlı,

şimdi geçti buradan.

Süvarisi can evinden vurulmuş,

Çıksın dağlar taşlar gayrı aradan,

Beyaz atlı süvarisi can evinden vurulmuş..."

**

Zor zaptedilen koyun sürüleri alıştıkları Madran Dağına yöneliyorlar. Çobanlar, yanda koşuşan köpekler ile sürüleri Kurt Kapanı ve Tümen Mezarlığından, Kız Kalesi karşısından, Küçük Madran, Korumaz Yaylasından, Çatma Mezarlığından geçirdiler. Sürü bu yolu gözü kapalı bilir, çobanlar hayhuy der, köpekler sıkça ürer, boyalı anaç koyunlardan bazıları ile koçlara gümbürdek çanlar takılır, meleyen kuzular, kaval çalan gençler ile sürü yolculuğunda eğlenceli ve görsel bir güzellik oluşur. Çatma Mezarlığında bir durgunluk yaşanır, anlatılanlara göre iki kardeş kılıçla kavgaya tutuşur, yaralanırlar, büyük olanı "Çatma kardeşim yeter gayri" diyerek kılıcı fırlatır, kan kaybından öldükleri ve buraya gömüldükleri anlatılır. Sürü Meryem oluktadır artık. Burada Eşkiya Osman tarafından omzundaki testisine kurşun atılan, Yörük kızı Meryem'in mezarı, bitişiğindeki adı ile anılan oluktan akan buz gibi su, aşağıda bir derecik oluşturur. Yorgun bir ses, türkü söylüyordu.

Madran Dağını duman bürüdü

Üç yüz atlı beş yüz

Yaya yürüdü.

Madran Dağına çıktım yayan

Dayan dizlerim dayan...

**

Bir Horasan ereni olduğu, Okçu Musa adıyla anıldığı Evliya Çelebi Seyahatnamesinde anılan 1792 metre rakımda yatan Goca Madran Babanın gün batanındaki Mezar Gediği denen yerin az ötesinde Karaçakal Yörüklerinden 10-12 aile koyun sürüleriyle tek odalı kurutaştan damlara, çadırlara yerleştiler. Demircilerin Mehmet, Emir Hüseyinler, İnce oğlu, Kara Aliler, Hidayet, hatta Tomas ailesi koca bir kayanın altına yerleşerek, ördükleri duvar ile burayı ev haline getirdiler. Durmuş Çavuş büyük bir çadır kurdu. Koyunlar, Meryem oluktan ağaçtan yapılmış su oluklarından sulanmış, Osman Kayası yanından yukarıya çıktılar. Her ailenin sürüsü, belirlenmiş bir çam ağacının gölgesine yattılar. Usta Çoban köpekleri sürünün yanında ortalığı gözetliyorlar. Donduranlı Kürt Yasin ve kardeşi de hemen yakınlarındaydı. Burada koyunlardan sağılan sütler mayalanarak yapılan peynirler önceden sipariş edilmiş tulumlara basılır. Sıra ile yakın ilçeye atlı bir kişi siparişleri karşılar, alışverişi yapardı. Sıra ile kesilen hayvan etleri de paylaşılır, öylesine huzurlu bir düzen oluşturuldu ki, herkes sevgi saygı içindeydi. Akşam üzeri meydana oturulur, çaylar, ayranlar içilir, her sürünün önünde, ardında tüfekli, tabancalı iki kişi, yanlarda en az birer köpek ile otlatmaya gidilir. Kocaman ve yüksek bir kaya olan, altında onlarca kırlangıcın yuva yaptığı Kırlangıç Kayasının üzerinde çocuklar ve kadınlar toplanır, karşı düzdeki sürülerin başındaki kocalarını gözetleyerek defalarca karşılıklı el sallarlardı. Her sabah, sürüler otlatma dönüşü, alıştıkları çam ağacının altında akşama dek yatar. Evlerine dönen çobanlar rahatsız edilmez, gün boyu uykuya dalar. Madran Dağında sıcakta bile efil efil ince bir rüzgar eser, geceleri kepenek, örtü olmazsa üşür insan. Yakındaki pınarlar dan testiyş doldur, pınarın suyu eksilmez.

**

Bu dağlarda ayı, kurt, sırtlan, tilki, çakal, kartal, akbaba gibi vahşi hayvanlar yaşardı. Kurt taşında kurt yavruları oynaşır, az ötesinde yamaçta kayalar arasında akbaba, kartal yuvaları görülür, kimse de öldüreyim, yıkıp bozayım demezdi. Ulu çam ağaçlarında da kuşlar, kartallar, şahinler üremeye çalışır. Geceleri avaz avaz bağırır lardı.

**

27 Mayıs 1960 ihtilali gerçekleşir. O günlerde, akşam üzeri oturmuş çay içerlerken bir anda jandarmalar kuşatır. Tabanca ve tüfeklerin teslim edilmesini isterler, yok filan deselerde kadınlarının, çocuklarının, yanında aile babalarına tekme atıp tokatlamaya başlayan jandarmalara ağlayarak silahlarını teslim ederler. Çuvallara konan silahlar erkeklerin omuzlarında Çamlığın içine doğru yönelinir. Kadınlar, çocuklar haykırarak ağlamakta, otlama zamanı gelen sürüleri köpekler durdurmaya çalışmakta, bir çaresizlik içinde olan kadınlar ağıtlara, yaslara başladılar. Çamlıkta silah sesleri yankılandı, ağıtlara, çocukların ağlamaları karıştı. Durmuş Çavuş, "kumandan ben gaziyim daha ne deyim" Ümmünün Süleyman "ben şehit oğluyum" İnceoğlu, "Kumandan! Bu dağda ayı, canavar, zırtlan, çakal var, hırlı var, hırsız var. Biz nasıl silahsız duralım burada" deyince jandarma çavuşu, silahları boşaltın deyip hepsini serbest bırakır. Çamların arasından kocalarının, babalarının çıktığını gören aileler bu kez sevinçten ağlamaya başladılar. Sürüler otlamaya çıktı. Kadınların, çocukların yüzlerine acı da olsa bir gülümseme geldi...

**

Buz gibi akan kaynaklardan insan, hayvan birlikte su içer, keklik, tavşan, üveyik gibi avlaklar, bir yandan kendi hayvanlarının eti, sütü, ayranı, yoğurdu ile beslenirler. Koyunlar Madran kekikleri, yonca ve morca ile otladıktan sonra mayalanan sütlerden kekik kokulu peynirler yapılırdı.

**

Ya şimdi...

Şöyle düşünüyorum da...

Bu güzellikleri, insani ilişkileri sürdürebiliyor muyuz? Tasada, sevinçte bir olabiliyor muyuz? Köyümüzde artık keçi koyun sürüsü yok. Çat kapı gidip gelmeler yok.

Madran suları zaptedilerek yakın köy ve ilçelere taşınarak ticari hale gelmiş, Maden için delik deşik edilmekte, yaban hayvanları nesli tükenmiş, ulu ağaçlar azalmış, eteklerdeki araziler sahiplenilmiş. Bunun yanı sıra ekonomimiz sıkıntılı, Orta direk adeta yok oldu, fakir ve zengin var, Emekli yaşam sıkıntısı içinde, Adalet söylemleri....

Kısacası

Nerde nereye...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum