Efendi BARUTÇU
Gençliğimiz geleceğimiz
Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin, ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.
HÜSEYİN NİHAL ATSIZ
Sevgili gençler!
İçinde yaşadığımız yüzyıla “enformasyon çağı” da denilmektedir. Dünyadaki her türlü bilgi akışının önündeki bütün engeller kalkmıştır. Zihinlerimiz ve gönüllerimiz bitmez tükenmez propogandalar ve algı operasyonlarıyla karşı karşıyadır.
İyiyi kötüden, yanlışı doğrudan ayırt edebilme kabiliyetine sahip olmadığınız taktirde gönülleriniz ifsad edilebilecek, zihinleriniz bilgi çöplüğüne dönüşebilecektir.
Bütün bu algı operasyonlarına karşı yegâne gücünüz, milletimize duyduğunuz derin sevgi ve mensubiyet duygusu, yüce dinimiz İslam’a bağlılığınız ve binlerce yıllık tarihî maceramızın içinden süzülüp gelen an’ane ve törelerimizdir.
Bir tarafta birey özgürlüğü adı altında mes’uliyetsiz ve hedonist (zevkçi) duyguların esiri olmuş; vefa, dostluk ve kardeşlik gibi insanî duygular yerine, ayaküstü yemek (fast food) veya “kullan at” kültürünü cemiyet hayatına da tatbik ederek kısa vadeli çıkarlara dayalı bir arkadaşlık anlayışı…
Diğer tarafta, okullarınızdan mezun olarak yeni bir hayata adım atarken hayatın binbir müşkilatı ve propoganda sağanakları karşısında sığınacağınız bir limana ihtiyaç duymaktasınız. Büyükşehirlerin insanı daha da yalnızlaştıran sıkıcı ve korkutucu atmosferinden kurtulabilmek için bir çatı altı, bir dost gönlü aramaktasınız.
Sevgili Gençler,
Hayata yapay kişilikler, bir türlü “kendisi olamamış” taklitçi bireyler olarak atılırsanız güç odaklarının, siyaset bezirgânlarının, milliyetçilik ve dinî değerlerinizi şahsî gayeleri için basamak olarak kullanmaktan çekinmeyen siyasî şarlatanların birer piyonu durumuna düşersiniz.
Halbuki şahsınıza ve ailenize karşı mes’uliyetleriniz yansıra Türk milletinin imanlı ve vatanperver, bilgili ve şahsiyetli kanaat önderlerine ihtiyacı giderek artmaktadır.
Milletimizin bu ihtiyacına cevap verebilmenin birinci şartı “bağımsız” düşünebilme, “bağımsız” davranabilme kabiliyetine sahip olmaktır. Bağımsız düşünerek yabancı ideolojilerin karanlık niyetlerinin tilki gözlerine bir projektör ışığı tutarak meselelerinizin teşhis ve tedavisine yardımcı olabilirsiniz.
Şuursuz kalabalıklar asla düşünmezler. Sadece bağırırlar, yakarlar yıkarlar. Yüce Allah, dünyada en kutsal varlık olarak düşünme kabiliyetini kuru kalabalıklara değil, insana bırakmıştır.
Her insan tek nüshadır.
Her insanın ayrı bir beyni vardır. Bu demektir ki Yüce Tanrı, her ferdin ayrı ayrı düşünmesini murad etmiştir.
Hayatın değişik safhalarında insan tek başına kalır ve tek başına hüküm vermesi icap edebilir. Sadece başkalarına güvenmek tehlikeli olabilir. Başkaları, sizi aldatabilir veya daha kötüsü siz aldatabilirsiniz.
Başkalarının fikirlerini almak başka, bizzat düşünmek başka bir şeydir. İnsanın kendi kendisini de aldatabileceği, yanılabileceği için kendisine hakikatleri söyleyebileceklerin fikrini almalıdır. Fakat ihtiyaten (önlem olarak) onu da muhakeme etmelidir. Başkalarının söylediklerini düşünmeden papağan gibi tekrarlayan veya taklit eden biri gülünç durumlara düşebilir.
Sevgili Gençler,
Tarih, kültür ve medeniyetimizden, yüce dinimiz İslam’dan izler ve renkler taşımayan yabancı siyasi ideolojilerin peşine takılıp gitmek öğrenim hayatı devam eden bir genç için en büyük tehlikelerden sayılır. Çünkü bu ideolojiler bazı sosyal gerçeklerden yola çıkmış olsalar da yerli ve millî bir hüviyete sahip olmadıkları için samimi duygularınızı istismar ederek (kötü niyetle kullanarak) hayatlarınızı karartabilir.
Eleştiriden ve eleştirilmekten sakınmayınız. Çünkü eleştirinin olmadığı yerde gerçekler değil, sloganlar konuşur. Sonunda yasaklanan ideolojilerin yerine yeni putlar geçer; sinema, spor veya politikanın yapay şöhretleri…
Şahsi istiklalin (bağımsızlığın) maddi şartları yanında, en az maddi şartlar kadar önemli, olmazsa olmaz bir diğer unsuru daha vardır ki buna iç şartlar; yani zihni istiklali sağlayacak şartlar diyebiliriz. Zihni bağımsızlık; şahsa gündem dayatılamaması, şahsın kendi gündemini seçebilmesidir.
Gündem (aktüalite) bir taraftan hangi meselelerle meşgul olduğumuzla, diğer taraftan meşgul olduğumuz meseleleri hangi ölçülerle değerlendirdiğimiz ile alakalıdır. Bugün zihni bağımsızlığımıza hücum eden en önemli düşman, gündelik değişkenlik ve yoğun bilgi akışıdır.
Haber alma, bilgi edinme ve haberleşme araçlarının ortaya çıkardığı pek çok faydadan bahsedilmesi ancak bu araçların birer “iktidar aracı” olarak da kullanıldığının bilinmesiyle doğru olacaktır. Bu açıdan bilginin üretilmesi ve sunumu ile insanların zihin dünyalarının değiştirilmesi, dönüştürülmesi (manipüle edilmesi) yaşadığımız çağın en önemli özelliklerindendir.
Sevgili Gençler,
“Hangi bilgi güvenilirdir?” ve “İnsanlar ne ile meşgul olmalıdır?” sorularının karar vericileri, ellerindeki farklı araçlar marifetiyle dünyevi iktidarlarını sağlamlaştırmakta ve alanlarını genişletmektedirler.
Fikri bağımsızlığımızı önemsiyorsak bunun olmazsa olmaz şartı, kendi gündemimizi kendimizin belirlemesidir. Farklı güç odaklarının belirlediği gündemleri takip edenler ister istemez algı oyunlarıyla onların tuzaklarına düşmekten kurtulamazlar.
Hayatın bu doğal kuralı, fikir hayatında olduğu gibi değişik teşekküller (dernek, vakıf, ocak, sendika, v.b.) için de söz konusudur. Genç ruhları okşayan, albenisi güçlü teşekkül isimleriyle karanlık dehlizlerde, karanlık amaçlara hizmet edenlerin piyonları durumuna düşmemek ve karanlık emellerine alet olmamak için uyanık olmak gerekir.
Kendi gündemimizi oluşturmak zihni bağımsızlığımız için ilk adımdır. Bunun için maruz kaldığımız “bilgi kirliliği” karşısında bizi koruyacak ve güçlü kılacak mevzilere sahip olmamız gerekir. Neyi düşünmemiz, neyle meşgul olmamız hususunda göstereceğimiz irade ile meseleleri hangi ölçülerle değerlendireceğimiz hususu birbiriyle yakından ilişkilidir.
Peyami Safa’nın “Her mesele bizim ölçülerimizi alır” sözü, bir rehber niteliğindedir. İnsan memleket meselelerinden, dünyadaki gelişmelerden kopamaz, kopmamalıdır.
Milliyetçilik bir idrak ve mes’uliyet (sorumluluk) meselesi ise, milliyetçi gençler evvela dikkatlerini memleket meselelerine yönelteceklerdir. Ancak bu meselelerin değerlendirilmesi noktasında gündelik siyasi tavır alış ve üslubun ötesinde bir “değerlendirme ölçüsü”ne sahip olmak da milliyetçilerin kaçamayacağı ihmal edemeyeceği bir mes’uliyettir.
Sevgili Gençler,
Duygularımız bizi her zaman hakikate ulaştırmayabilir. Yapılması gereken inancımızı soğukkanlı bir mantıkla, sağlam bir iradeyle birleştirebilmektir. İnancımızın sıcaklığı, soğukkanlı bir mantık ve muhakemeyle birleştiği zaman dahi yaşayabilecek kuvvette olmalıdır.
Zihni bağımsızlık bedel ister. “Uymazsa zamane sana, sen uy zamaneye” anlayışı esareti kabul edenlerin sığınabileceği konforlu fakat süfli bir limandır.
İslam’da mükellef olan “insan”dır ve ahirette her insan kendi kararlarından, tercihlerinden ve amellerinden hesaba çekilecektir.
İddiasını, heyecanını kaybetmiş, ülkesinin milletinin geleceğinden ziyade şahsi geleceğine odaklanmış, teslimiyetçi ruh halinden bir türlü kurtulamayan söz de liderlere “koşulsuz teslimiyet” bizi bu hesaptan kurtarmayacağı gibi “zamanın icapları” müdafaası da her durumda geçerli olan bir gerekçe değildir. Anın vacibini hasbi tefekkürle tespit edip, sağlam bir iradeyle tatbik etmek mensubu olmakla iftihar ettiğimiz Türk milletine karşı da boynumuzun borcudur.
Milliyetçilik sadece bir mensubiyet hissinden ibaret değildir, bir şuur ve idrak meselesidir. Bu şuur ve idrak bir taraftan Türk düşünme üslûbunun kazanılması diğer taraftan millî terbiyenin ameli olarak uygulanmasıyla süreklilik kazanır.
Hayatı ve fikirleri bir bütün halinde kavramak ve hadiselerin akışına kendimizi kaptırmamak yüksek bir ruh seciyesi ve bedel ödeme ahlâkını gerektirir.
Bizim arzu ettiğimiz insan; mes’uliyet ahlakının icabı olarak cemiyet ve siyaset meydanına atıldığı zaman, tarih şuuru ile yoğurduğu mantığı, şahsî çıkar ve menfaati hakir gören ruh yapısı ve Allah’a hesap verecek olmanın vicdanî kemalini bir arada taşıyabilecek çapta bir adamdır.
Milliyetçi Türk gençleri talip oldukları davanın büyüklük ve ehemmiyetini günlük işportacı sloganların, basit siyasi çıkarların, köksüz geçici meşguliyetlerin cazibesine kurban etmemelidirler.
Zihnî istiklâllerini kendilerine dayatılan gündeme teslim olmadan, hadiseleri kendi gözlükleri ile okuyarak ve irade davasını her an gözeterek korumalıdırlar.
Hadiselerin rüzgârına kapılıp her gün yeni bir istikamete yelken açmak bizi ancak çağın soytarısı haline getirir.
Düşünmenin, imal-i fikir etmenin (düşünce üretmenin) ve kendi tercihlerini yapabilmenin mes’uliyetine talip olmayanların milliyetçilik iddiasında bulunmaya hakları da yoktur. “Eşyayı hakkıyla bilmek ve efali (fiilleri) hakkıyla kılmak” keyfiyeti ihlâl edilerek yapılan her iş, belki doğru olur ancak adil olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.