Efsane başkan

İnsanlar vardır, bulundukları makamlara güç ve heyecan verirler. O kurum ve teşkilatı başarıyla yönetirler. İnsanlar vardır, resmi sıfatları başkan, büyükşehir başkanı, genel müdür, daire müdürü gibi. Bütün güçlerini makamdan alırlar. Güçleri oturdukları koltuğun ömrü kadardır. Koltuktan ayrılınca da etrafında pır dönen yağcı yalakalardan kimse kalmaz.

Bu tip yöneticiler, problemler karşısında sıkışınca muhataplarına parmak sallarlar. Çok basit bir trafik kontrolünde, bir vergi ya da zabıta memurunun denetiminde, hemen sarılacağı güç makam gücüdür.

Bazen insanoğlu makamların güç zehirlenmesine kapılabiliyor. Görevi için işlem yapmak isteyen trafik polisine, vergi memuruna ya da zabıta memuruna tepeden bakıp çıkışabiliyor. Malum, hele o ağzından çıkan o meşhur sözü; “Sen, benim kim olduğumu biliyor musun?”

Görevli memur, “Beyefendi lütfen yardımcı olun. Biz görevimizi yapmaya çalışıyoruz” dediğinde, iyice sinirlenip, yüksek sesle sağa sola bağırmaya, tehditler savurmaya başlıyor. “Ben size kim olduğumu göstereceğim. Biz kanunu, kitabı, yasayı sizden mi öğreneceğiz?”

Ülkemizde her devir ve dönemde bu tür yaşanmış örnekleri çok sık tanıklık ettiğiniz olmuştur. Ama ben sizlere bir vali, bir belediye başkanı bahsetmeyeceğim. Neredeyse yarım asrı bulan, 45 yıldır tanıdığım, Bursa'dan, Kastamonu'dan, Aydın'dan ve ülkemizin pek çok ilinden binlerce, on binlerce seveni olan gönüllerin başkanı olan, efsane yiğit adam Mehmet Kutucu'dan bahsedeceğim.

Yollarımız 1974-1975 yıllarında şimdiki adı eğitim fakültesi olan Bursa Eğitim Enstitüsünde kesişti. O, Bursa'ya Kastamonu'dan, bizde Aydın'dan gelmiştik. Biz O'na “Candaroğlu Beyi” diye hitap ederdik. O da bize “Aydınoğlu Beyliğinin Aydın Efeleri” derdi. Aynı kuşağız. Sanki kendi kendimize taa gençlik yıllarında bile tarihi bir misyon yüklemişiz gibi motive olurduk. Acı tatlı çok hatıralarımız oldu. Tam 45 yıl birbirimizi hiç unutmadık ve kopmadık.

Geçen ay 22 Haziran'da bir babalar gününde Kastamonu'nun yiğit evladı Mehmet Kutucu'yu kaybettik. Hayatı, çile, sıkıntı ve mücadelelerle geçen bu kardeşimizin zamansız ölümü, bizleri ve tüm sevenlerini derinden üzdü.

Alim Metehan Kutucu ve Dilşad Kutucu'nun muhterem babaları, gönüllerimizin reisi, vatan, bayrak sevdalı, çilekeş kardeşime Allah'tan rahmet dilerim. Ruhu şad, mekanı cennet olsun. Cenab-ı Allah, Peygamberimiz Hz.Muhammed'e komşu eylesin.

O ülkemizin dört bir yanında on binlerce sevenlerinin gönlünde “efsane başkan Mehmet Kutucu”  olarak yaşayacaktır.

Mehmet Kutucu, mertliği, dürüstlüğü, yiğitliği, davası uğruna çektiği çile ve fedakârlıklarıyla vatanına sevdalı, milletine ve bayrağına aşık bir mücadele adamı, iyilik ve hizmetleri hiç unutulmayacak, çok sevilen bir gönül dostu değerli bir insandı.

İnandığı Türk Milliyetçiliği davası uğruna her türlü sıkıntıyı yaşadı. Gençliğini yaşayamadan FETÖ’cü yargıç ve savcıların binbir entrika ve kumpaslarıyla karşılaştı. Cezaevi sonrası geçim mücadelesi, sıkıntılar ve hastalıklar sanki ölümünü hazırladı.

Bu hâl ve ahvali ancak Seyyit Ahmet Arvasi hocımızın şu veciz sözleriyle ifade etmeyi daha anlamlı olacağını düşünüyorum. “Çileye ve ıstıraba talip olmayanlar, büyük mutlulukları tadamayacaklardır.”

Bir ata sözünün dediği gibi, “külfetsiz nimet olmaz.” O halde hemen belirtmeliyim ki; “Külfetsiz nimet arayanlar iddiaları ne olursa olsun, birer tufeyli ve beleşçi parazitlerdir. Bunlar, kendilerini büyük davalara adamış yiğit ve idealist kahramanların kanları ile beslenen tahtakurularından farksızdırlar.”

Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in "Sakarya" şiirini dinlemeyen, duymayan, hatta televizyonlarda, bayramlarda, salonlarda okumayan yoktur. O şiiri mırıldananları düşünüyorum.

Gene milli şairimiz M.Akif Ersoy'un Asım'ın Nesli'nden bahsedenleri düşünüyorum.

Ve şahsi çıkarları uğruna makam, mevki hırsıyla Sakarya'nın, Asım'ın Nesli'nin kaymağını yiyenleri düşünüyorum.

Bir de "Sakarya" ruhuyla vatan, bayrak Türkiye diye diye sıkıntılar içinde yaşayıp, bu yolda ölen, gönüllerde bayraklaşan Efsane Başkan Mehmet Kutucu'yu düşünüyorum.

Görünen o ki,

Meğer iki tane Sakarya varmış....

Biri Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in şiirindeki Sakarya.

Diğeri de vatan, millet, Sakarya....

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum