Ünver PAZARLI
Dost kime denir?
Hakkında nice atasözü ve deyimin söylendiği "dost" sözü her bir kişiye başka başka anlamlar ifade eder. Her millete ayrı bir şey düşündüren dost ve dostluk anlayışı, ülkelerin millî politikalarının belirlenmesinde de etkili bir rehberdir. İster insan, ister toplum nezdinde olsun, bu sihirli değnek, hayat var oldukça, iç dünyamızın en onulmaz yarılarını tedavi eden hekim, en hasarlı duvarlarımızı tamir eden mimar, ruhumuza en tılsımlı sözleri söyleyen şair olmaya devam edecektir.
Bir çok dilde " dost" kelimesinin "arkadaş" ile aynı anlama geldiğini görürsünüz. Dosta ve dostluğa özel önem atfeden atalarımız bu iki sözü birbirinden ayırmış, "dost"u "arkadaş"tan daha yüksek yerlere oturtmuş, onu insan ilişkilerinde en yüce anlamlarla bezemiştir. Dostluk, öyle bir arkadaşlıktır ki onda bir zerre bile ihanet, hile, aldatma göremezsiniz. Dostluk, insanlar içinde en son sığınak, almadan verme üzerine kurulmuş bir alış veriş, huzur, güven ve asayişin en iyi sağlandığı kozmik bir ülkedir. Hani Pir Sultan Abdal "Sensiz dünya malın neyleyim Dostum?" der ya bir deyişinde, dostluğun tanımını ne kadar kolaylaştıran bir ifadedir bu! Her ne kadar Koca Veysel yüz yıllar sonra "Dost dost diye nicesine sarıldım/Benim sadık yârim kara topraktır" dese de teni toprak olan biz insanlardan da gerçek can yoldaşı insanlar her zaman olmuştur, olmaya da devam edecektir.
Uluslararası ilişkilere pragmatik(faydacı) yaklaşan bazı zihinler "insanlar arasında dostluk, devletler arasında menfaat ilişkisi vardır" tezini savunurlar. Bunun anlamı "Bugün böyle" demekse doğrudur, ancak "Doğrusu budur" demekse katılmıyorum. Çünkü devletleri yönetenler de o ülkelerin insanları değil midir? Günümüzde gönül bağlarıyla bağlı olduğumuz kardeş ülkeler vardır ki, o insanlarının tırnakları incinse yüreğimiz kanar. Kimin idare ettiği de önemli değildir. " Her türlü ilişkiyi menfaate dayalı görme" dünyayı yaşanmaz yapan insanların hayat anlayışlarıyla ilgilidir. Onların dostları para, güvenceleri silah, malzemeleri yalan, gıdaları da hiledir. Yani tam bu dünyanın adamları...Arapça bir kelime olan dünya "yalancı, alçak" anlamına gelmektedir ki kendisine benzeyenlerle mükemmel bir uyum sergilemektedir.
Biraz tarih bilgisi olanlar, Osmanlı’nın Fransa imparatoru Fransuva için Almanlarla, İsveç kralı Demirbaş Şarl ve işgale uğrayan Polonya için Ruslarla savaştığını iyi bilirler. Ayrıca İspanyol işgalindeki Hollanda’ya yardım ettiği, Yeni Çağın en büyük sömürgeci gücü İspanyollara karşı İngilizleri destekleyip dengeleri değiştirdiği tarihî gerçeklerdendir. Bu ismini saydıklarımızdan, bugün, bizim aleyhimize karar almamış bir ülke var mıdır?
Bizler dostluğu insanı memnun etmek için değil,Allah’ın rızasını kazanmak için göstermiş, din,dil, ırk ayrımı yapmadan gücünün izin verdiği takdirde her türlü mazluma el uzatmasını bilmiş bir milletiz. Söz gelimi, 1492’de İspanya’dan kaçan Yahudilere kucak açmış, 2. Selim tarafından Endonezya’ya 1566’da Portekizli yağmacılara karşı 19 gemi ile binlerce asker göndermişiz. Koca dünyada açlıktan ölüme terk edilen İrlanda’ya 1847 yılında Padişah Abdülmecit tarafından para ve tahıl yardımında bulunmuş; Anadolu insanı, Kafkaslardan, Balkanlardan, Ortadoğu’dan gelen milyonlarca dindaş ve soydaşına yapılan sürgünlerden dolayı kucak açmış, iki asra yakındır da bu misafirperverliğini devam ettirmekteyiz. Dünyada acaba hakkın, hukukun , insanlığın şerefi için bu kadar fedakârlık yapan başka bir dost medeniyet var mıdır? Bunu sadece kendimizi anlamamız için soruyorum.
Dünyada (maalesef )insani ilişkiler, bugün çıkara dayalı bir seviyeye indirilmiş; hatır, gönül, hoşgörü gibi insanı insan yapan özellikler unutturulmuş, yerine tüketim toplumunun kaba, eyyamcı, kimliksiz , kozmopolit , bilmeyen, sorgulamayan, hissetmeyen, acımasız ahlak anlayışı-birilerinin deyimiyle etik-ideal insan tipi olarak sunulmaktadır. Ülkeler, en güçlü silahların en acımasız devletlerin elinde olmasından dolayı eli kolu bağlı durmaktadırlar. Özgürlük ve barışı hiç dillerinden düşürmeyen bu "Ebrehe’ler" hoşlarına gitmeyen binaları yıkmakta, öfkelendikleri yerleri özgürleştirmekte(!) hiç tereddüt etmiemektedirler. İnsanlık dost ellere, ihanet etmeyen gönüllere ne kadar muhtaç bir haldedir. Ancak, tarih sahnesi , Roma gibi devletleri , İskender gibi , Cengiz gibi kahramanları akıbetleriyle defalarca göstermiştir. Karanlığın en yoğun olduğu andan itibaren tan yeri ağarır. İşte o zaman o dost el , bir gün bütün insanlığı kucaklayacaktır.
Filozof Beydeba hikâyelerini duymuşsunuzdur. Bir Hint bilgesi olan yazarın "Kedi ile Fare" adlı hikâyesi bence basit ama çok ders vericidir. Kısaca özetleyecek olursak: Bir avcının ağına düşen kedinin halini gören fare, sevinç ve heyecanla eğlenirken, yerden de bir (kan emici) gelinciğin, havadan da bir baykuşun kendini yemek için geldiklerini görür. Hemen kediye koşup, onun ağlarını kemirmeye başlar. Kediyi kurtardıktan sonra, kedi "Ah fare kardeş, senin ne kadar iyi kalpli bir hayvan olduğunu bilmemişim, artık düşmanlığımız bitti, bundan sonra kardeşiz, dostuz, der. Fare " Orda dur kedi kardeş, benim seninle dostluğum menfaate dayalı idi. Belki seni kurtardığım için doğru söylüyor olabilirsin. Ama nihayet bir zaman sonra acıkacaksın. En sevdiğin et de bende" der ve devam eder "Öyle dostluklar var ki içinde düşmanlık taşır, bu tür dostluklar apaçık düşmanlıktan daha tehlikelidir. Hadi kedi kardeş, sen yoluna ben yoluma" diye bitirir sözünü.
Dünya tarihi ne yazık ki gelincik, baykuş ve kedi arasına sıkışan farelerin mücadeleleriyle doludur. Gerçek dostlarla olmak dileklerimle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.