Nevzat ARSLAN
Deli Dumrul
“Geçmişini unutan toplumlar geleceğini yaşayamaz.”
Ülkemizde ve Dünya’da olan bitenden haberdar olmaya çalışmak da ailede atılan bir temeldir. O dağ köyümüzdeki ilkokulumuzda, kasaba ortaokulunda öyle bir kitaplığımız vardı ki bizim dünya ile bağlantı kurmamızda en büyük alt yapı olsa gerek. Bunun yanında o dönem öğretmenlerimizin öğretim ve eğitim alanındaki çalışmaları bizim yaşantımızdaki adımlarımıza yön veren en büyük etken olarak yerini aldı.
Bizim Türkçe ders kitabımız bile edebi bir sergiden farksızdı.
Deli Dumrul kitabını 50 yıl önce okudum, incecik kitap ve içinde yer alan resimleri bugün gibi hala gözümün önündedir. Birazcık nostalji yapalım.
Bilinen en yaygın Dede Korkut öykülerinden olan Duha Koca oğlu Deli Dumrul, bir köprü inşa eder ve bu köprüden geçenlerden 30 akçe geçmeyenlerden ise döve döve zorla 40 akçe alır.
Bir gün köprünün yakınına bir oba yerleşir ve bir süre sonra obadan genç bir adam vefat eder. Duyduğu ağıtlar, feryatlar üzerine obaya giden Dumrul, oğlanı öldürenin Azrail adında birisi olduğunu öğrenir. Azrail’e çok kızan Deli Dumrul onunla hesaplaşmaya karar verir. Azrail’le karşılaştığında ise onunla başa çıkamaz ve de sıkıntılar yaşar. Azrail ise Tanrıdan aldığı emir doğrultusunda Dumrul’un canını alacağını ya da buna karşılık başka bir can bulursa hayatını kurtarabileceğini söyler. Böylece Dumrul, canına karşılık can aramaya başlar.
İlk olarak babasına giden Deli Dumrul, beklediği yanıtı bulamaz ve baba canını veremeyeceğini söyler. Hayal kırıklığı içinde annesine yöneldiğinde de aynı cevabı alır. Bu esnada olanları duyan karısı “Canım canına can olsun!” der. Bu durum yüce Tanrı’nın çok hoşuna gider; Dumrul ve eşinin canlarını bağışlar ve onlara 140 yıl fazladan ömür verir.
Deli Dumrul hikâyesi, doğuran ve fedakâr eşi, çocuklarıyla birlikteliğin ön plana çıktığı bir yaşamdır.
Sözün özü…
Bugün Deli Dumrul gibi klasik eserlerimizi çocuklarımıza öğretemiyoruz.
Eğitim ailede başlar, devamında öğretmenlerin rolü büyüktür. Bu gün elindekini çöp kutusuna atmayıp da yere fırlatan, toplu taşıma araçlarında büyüğüne yer vermeyen çocuklarımızı bu hale bizler getirdik. Öğretmenlerimizin bir saygınlığı vardı, bu saygıyı bir ışık gibi onlar yayardı çevreye. 60 yaşındaki adam torunu yaşında, 20 yaşındaki öğretmeni görünce ayağa kalkar, ceketini iliklerdi. Bu saygıya ne oldu? Durduk yerde mi kayboldu bu saygı? Öğretmenlerimiz de acaba sorgulama yapıyor mu? Bu yeni nesilde sorumlulukları var mı acaba?
Suç hangimizin?
Nereden nereye…
Öğretmenler Günü kutlu olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.