Nevzat ARSLAN
Dedemlerin hikâyesi!
Ana dedem, Çanakkale ile babasını özdeşleştirmişti adeta.
İki yaşında iken, babasının Çanakkale’ye gidişini belleğinde kalan tek bir poz şeklinde, kendilerine ve analarına sarılarak “Döneceğim Cennet kadın” diyerek gittiğini anımsar. Dönülmez Çanakkale, baba kelimesini dedirtmemiştir, unutturmuştur yaşamı boyunca.
Haliyle, o yıllarda birçok insanımız gibi anam, teyzem, dayım da kimselere “dede” diyemezler.
Dedem yetim kaldığında Duralı Hoca yanına bedel verilir. Mehmet Efesi(ağabeyi) Hacı beye bedel olur, kardeşi Ali ise, varsıl hacı Hasan yanında büyür. Dedem öğrendiği kadarı ile bir yandan Kuran okur, mevlit söyler, davar ardında, kolunda yün, elinde kirman(İğ) çevirir, türkü çığırır. Başkası ile nişanlı olan ninem ile el ele tutuşur, kaçarlar. Sonra imam olur, müezzin olur, köylüye Ramazan gecelerinde Teravih namazı kıldırır.
Ana dedem hacıya gitti, geldi.
Rahmetli, Ramazan ayında, ocak başında ikindi vakti başlardı sigara sarmaya… Taze kahveyi kavurur, tahta kahve soğutucusuna döker. Dibekte eliyle döver, cezveyi ocağa sürer, bu arada olur, olmaz her şeye sinirlenir “Kara dinini…” diye sövdüğü de olur. Arada bir güneşe bakar, söylenir. “Asıldı kaldı tee orada…” der. İftar vakti sigaradan bir nefes çeker, kahveden bir yudum höpürdetir, gülümser. Az önceki adam gitmiş, bambaşka yumuşak huylu biri gelmiştir.
Evinde bizleri pek yatırmazdı, bozulurduk. Sonraları öğrendik, teyzemin kızı Zahide 5 yaşında dedemin evinde böcek sokmasından vefat edince duyduğu acıdan olduğunu anladık.
Bir ara 15 yıl sigarayı bırakır. Tekrar başladığında, çektiği ilk nefesinde dudaklarını yalarken şöyle söylenir. “Tadı aynen duruyormuş yahu!”
Nitekim çok geçmeden akciğer kanserinden vefat eder.
“Hiç içki içtin mi?” diye sordum, şöyle bir bakındı. Bir şeyler bildiğimi anladı. “Git şuradan…” diyerek beni sepetledi. Ben biliyordum ki; Hacı dedem gençliğinde, düğünlerde manga başı olur, düğün sahibine eziyet eder, keyif yapar…
**
Rahmetli Baba Dedem yakınımızda duran hoş bir insandı.
Seyrek içmesine rağmen sigara paketi eksik olmazdı.
Ata yanında sigara içmek bizde ayıplandığından arada bir, tek sigarayı babana ver diyerek benim aracılığım ile uzatır, babam evin arkasında içer, dönerdi.
Dedem bir kez rakının tadına bakmak için bu ne menem bişey diyerek içtiğini anlatır. Bir de babamın düğününde zorla içirmişler o kadar…
Dedem hacca niyetlenir.
Babam 40 yaşında vefat edince, halalarım ve amcam dedemin yanına gelir. “Baba! Hacca ayırdığın para ile ağabeyimizin çocuklarını evlendirelim. Dünyalık hayrını da yaparsın” dediklerinde kabul eder. Ebem adına bir pınar yaptırır.. Dedem bizim gözümüzde hacca gitmiştir. Manevi katta da öyle olduğuna inanıyoruz.
Gazeteyi eline alır, “Ecivet ne demiş?” diyerek ben okurdum, o dinlerdi. Dedem babasından Kuran okumayı öğrenir. Mevlit de okur, İmam olur namaz kıldırır, Dağda, tarlada türkü çığırır. Dedemlerin yaşamı, böyle gözler önündeydi.
**
Yaşamlarında verilen eli de mutlaka öpmüşlerdir.
**
Tabi ki bu iki adamın arkasındaki kadınları, ninemleri de unutmamak gerekir. Evlerine her geleni ağırlamışlardır.
Yedirmiş, içirmiş, temiz yatak sermişlerdir.
Düğün ve derneklerde aşçıbaşı,
düğün gecelerinde eğlencede erkek elbiseleriyle rol alırlar,
folklorik renk katarlardı.
Dedem bazen sızlanır, bizi gülümsetirdi.
“Ah Ayşe’m! Ellerin yanında ipek gibisin.
Baş başa kaldık mı köpek gibisin”
**
Bakmayın siz şimdi nutuk atanlara…
Bu toplumda gençliğini yaşayamayanların bastırılmış duygularının ezikliği ile her türlü sapkınlık yaşanmaktadır. Din, iman demeyi de ihmal etmezler. Etrafımızda da çokça var böylelerinden de belli etmemeye çalışırlar. Okumuşlardır üstelik. Kimilerinin davranışları ise; tahsillerine yakışır mı bu apayrı. İncelenecek hatta tezlere konu olacak kadar ruhsal bir bozukluğa uzanan bir yoldalar ve de uzun mu uzun...
**
Geçtiğimiz 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü idi. Bu vesile ile atalarımı bu satırlarda hasret, saygı ve minnetle anmak istedim. Nurlar içinde yatsınlar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.